Siz şimdi; adam sende, işin gücün kalmadı da, Türkiye’de arş-ı alaya çıkan enflasyonu bıraktın, Amerikan enflasyonunu mu dert ediyorsun diyeceksiniz…

Siz şimdi; adam sende, işin gücün kalmadı da, Türkiye’de arş-ı alaya çıkan enflasyonu bıraktın, Amerikan enflasyonunu mu dert ediyorsun diyeceksiniz…

Bakın demedi demeyin; Amerikan enflasyonu en az Türkiye’deki enflasyon kadar ekonomimizi ve yaşamımızı yakından ilgilendirmektedir.

Basına yansıyan haberlere göre ABD’de enflasyon Mayıs ayından sonra Haziran ayında da beklentilerin üzerinde bir artışla, yıllık yüzde 5,4 olarak gerçekleşirken aylık bazda artış yüzde 0,9 oldu.

Hatırlatmak isterim ki; ABD’de enflasyon en son Ağustos 2008’de yüzde 5,4 olarak gerçekleşmişti.

Biz yüksek enflasyon ile yaşamaya alıştığımız için öyle üçün beşin hesabını yapmayız, bizde hedeflenen ve bir türlü ulaşılamayan Merkez Bankasının enflasyon hedefi bile yüzde 5 değil mi? Fakat Amerika’da durum böyle değil, orada enflasyon kontrol altında. Enflasyonun ve doların değer kaybının kontrol altında olması, doları dolar yapan, rezerv para haline getiren en önemli faktördür. Burada kontrol elden kaçırılsa zaten sallantıda olan dolar imajı ağır bir darbe alır ve en azından orta vadede rezerv para olarak tercih edilme olasılığı düşer, rakiplerinin eli güçlenir.

Diğer yandan dolardaki bu değer kaybı ve enflasyon dünyada yeni bir enflasyonist dalganın doğmasına yol açabilir ki şu anda içinde bulunduğumuz pandemi koşullarında bu çok korkutucu gelmese de emin olun küresel ekonomi için çok büyük bir tehdittir.

Böyle bir ortamda başta petrol olmak üzere dolar ile fiyatlanan bir çok emtianın fiyatı hızla yükselir, bu noktada ithalatçı olan ülkelerin ekonomileri ağır darbe alır ve bu ülkelerde enflasyon yükselme trendine girer.

Diğer yandan FED enflasyonist trendi engelleyebilmek için gevşek para politikasını terk edip sıkı para politikasına yönelir, faizleri arttırır, varlık alımına son verir ve piyasaya para pompalamayı hızlıca keserse bu sefer dolar hızla değer kazanır ve başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere bir çok borçlu devlet yada kurum borç krizine ve sonuçta iflasa sürüklenir.

Türkiye aşırı döviz borcu nedeniyle zaten topun ağzında olan ülkelerin başında gelmektedir, kurlar bu gün bile kontrol edilemiyor, enflasyon resmi rakamlarda bile yüzde 20’lere doğru gidiyor. Birde doların hızla değer kazandığı bir dünya düşünün, dolar kuru derhal çift haneye atlar enflasyon da yüzde 20 bandının üst sınırına doğru hareketlenir.

Türkiye’de özelikle aşırı borçlu olan şirketler batar, devletin de moratoryum ilan etmesi söz konusu olur. Bu tehlikeyi gören yatırımcılar daha ilk işaret fişeğinde borsadan çıkar, ellerindeki Türk varlıklarını satar ve kaçar…

Aslında bu politika değişikliği ile ilgili ilk işaret fişekleri de gelmeye başladı; BloombergHT’de yayınlanan bir habere göre St. Louis Fed Başkanı James Bullard, enflasyon verisi öncesi verdiği röportajda salgın döneminde uygulamaya konan parasal desteklerin geri çekilmesi için doğru zamanın geldiğini söylemişti.

Bullard Wall Street Journal’e verdiği bir röportajda, “Ekonominin yüzde 7 büyümesi ve salgının her geçen gün daha iyi bir şekilde kontrol altına alınmasıyla acil durum önlemlerinin geri çekilmesi için doğru zaman” diyen Bullard, varlık alımının azaltılması için iyi bir durumda olduklarını belirtmişti.

Küresel piyasalar salgının ekonomik etkileriyle mücadele kapsamında getirilen parasal genişleme programlarından çıkış takvimine odaklanırken, salgınla etkin şekilde mücadele eden Yeni Zelanda’dan sürpriz bir açıklama geldi ve Yeni Zelanda Merkez Bankası parasal teşviklerin azaltılacağını ifade etti.

Bunlar istisna değil, başka ülkelerden ve başka merkez bankalarından da benzer sinyaller gelmektedir.

Türk ekonomisini yönetenlerin “saldım çayıra, Mevlam kayıra” politikasını bırakıp ekonominin önündeki bu tehditleri savuşturabilmek için derhal önlemler almaya başlaması gerekmektedir. Doğru önlemler, doğru zamanda alınmaz ise sonra çok geç olur, ekonomide zaten var olan kriz tablosu daha da ağırlaşıp işler tamamı ile kontrolden çıkar sonra.

Alınması gereken tedbirler ne derseniz…

Yapılacak ilk iş kamunun döviz borcunu azaltacak, uzun vadeye yayarak faizini düşürecek kamusallaştırma operasyonlarıdır. Bu çerçevede ilk olarak sağlık, ulaştırma ve enerji gibi sektörlerde YİD ya da Yİ yöntemi ile yapılan işler derhal kamulaştırılmalı, kreditörler ile yeni kredi anlaşmaları yapılmalı, borçlar daha uzun vadeye yayılmalı ve faizleri de düşürülmelidir.