1982 yılında 12 Eylül tüm ülkenin üstünden silindir gibi geçip giderken, bende arda yok olup gitmeyeyim...
1982 yılında 12 Eylül tüm ülkenin üstünden silindir gibi geçip giderken, bende arda yok olup gitmeyeyim diye liseden mezun olmuştum.Şan ve nota eğitimi alıp konservatuvar sınavına girme kararı aldım.
Sınavlara hazırlanıp Şan-Opera yüksek bölümünü kazanarak konservatuvar yaşantım başlamış oldu.
Aynı yıl dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say ile yolumuz okulda kesişmiş oldu.
Fazıl Say’da konservatuar piyano bölümüne girmişti.
Okulun koridorlarında aynı havayı teneffüs edip müzik notaları arasında eğitimimizi aynı çatı altında sürdürdük.
Dünyaca ünlü bir piyanistin yaşam öyküsüne kısaca dokunmak, Babası Ahmet Sayın yaşamından kesitleri ve çok sevdiği duvar piyanosunun hikayesini sizinle paylaşmak istedim.
Ahmet Say 12 Mart darbesi döneminde, Mamak, Yıldırım Bölge, Ulucanlar ve İstanbul’daki Davutpaşa Kışlası’nda hapis yatıyor. 17 ay süren bu hapisliklerin birinden tahliye olup da başka birine henüz atılmadığı günlerden bir gün, evde otururken Fazılın ilkel bir plastik düdükle “Daha dün annemizin…” diye başlayan ünlü çocuk şarkısını çalmaya başladığını görür ve duyar. Fazıl İki buçuk yaşındadır.
Ahmet Say, 12 Mart döneminin ardından işsiz kalır. Baba oğul beraber yaşamaktadırlar. Geçim sıkıntısı baş gösterince Ahmet Say, pazarlarda limon satmaya başlar. Ardından ansiklopedi pazarlar. Sonra Can Yayınları’nın çocuk kitaplarını omuzlar. Tüm bu süreçte gelirini Fazıl Say’ın piyano eğitimine ayırır.
12 Eylül’ün ardından başta dört ciltlik Müzik Ansiklopedisi olmak üzere pek çok müzik kitabına imza atar.
Fazıl dört yaşına gelinceye kadar obua sanatçısı Ali Kemal Kaya ve Ahmet Say onun müzik eğitimiyle ilgilenir.
Ahmet Say oğlu Fazıl’ın çocukluğunu yaşamasına çok özen gösterir.
Piyano derslerini Hocası Mithat Fenmen’den alır.
Fazıl 10 yıllık konservatuar eğitimini 5 yılda bitirir. Çünkü özel statüde okur. 17 yaşında mezun olduğunda konservatuar YÖK’e bağlanır. Fazıl Alman bursu kazanıp Almanya’ya gider.
Ahmet Say oğlu “Fazıl konser için Ankara’ya geldiğinde görüşür Fazıl’la baba oğul ilişkileri hep mükemmel olur. Fazıl, sağlam bir hümanist ve ilerici bir dünya görüşüne sahiptir…
1995 yılından başlayarak beş kıtada binlerce konser veren Fazıl hakkında yurt içinde ve dışında on binlerce övgü dolu yazılar yazılır.
Fazıl Say, dünyadaki yerini dişiyle tırnağıyla kazanır. Bir Anadolu çocuğu olarak insanlığın müzikal sesini yükseltme çabasını bütün gücüyle yorulmadan sürdürür. *(Alıntı).Aylık Bilim, Kültür ve Politika Dergisi Bilim ve Ütopya).
Kendisinden izin alarak yazıya döktüğüm opera korosundan arkadaşım, Merih Akalın bakın Fazıl Say’ın babası Ahmet Say ile aralarında geçen piyanonun alış veriş hikayesini şöyle anlatıyor..
“1985 yılında Ankara devlet konservatuarında öğretim görürken derslerimi yetiştirebilmek için boş bulduğum piyano odalarında çalışırdım.
Bir gün,eşim İsmet Akalın bana bir haber verdi. Müzik kitapları yazarı ve eğitimcisinin evindeki piyanosunu satmak istediğini söyledi.
Hemen randevu alarak söylenen adrese gittim. Beni karşılayan Ahmet Bey, piyanonun sesini duymak istediğimde oğlunu piyanonun bulunduğu evinin salona çağırarak Rhapsody İn Blu eserlerinden bir bölüm çalmasını rica etti.
Hem Ahmet beyin oğlunun piyanoya hakimiyetine hemde piyanonun sesinden çok etkilenmiştim. Hemen piyanoyu satın almak istediğimi söyledim. Ahmet bey bir miktar peşinat ödedim.
Üç ay sonra oğlunun Alman bursu ile Duesseldorf Müzik Yüksek okuluna gideceğini,bu tarihe kadar piyanonun evde kalmasını daha sonra piyanoyu bana teslim edeceğini söyledi. Bende bu teklifi kabul ettim, sözleşmeyi imzaladım.
Piyanonun toplam fiyatı (700.000) bin liraydı. Bugünkü para ile (700) TL. Aradan yıllar geçti işte o genç piyanist uluslararası dünyanın tanıdığı medar-ı iftiharımız gururumuz, övüncümüz Fazıl Say’dı.
Her seferinde, o sihirli parmakları piyanomu tuşlarına değmiş olan Fazıl Sayın bu piyanosunu, gururla, büyük bir onurla çalıyorum. Benim için piyanomun manevi değeri sonsuzdur. “(Merih Akalın) Dünyaca ünlü yetenek kolay olunmuyor. Baba Ahmet Say oğlu için her türlü engeli yıkıp geçiyor. Oğlu Fazıl sayda bu çabasını boşa çıkarmayıp hem babasının hem ülkesinin gurur kaynağı oluyor.