Sevgili okurlarım,
Bu hafta size yolların hikâyesini anlatmak istiyorum. Çünkü trafik dediğimiz şey, aslında insanın aynasıdır. Direksiyon başında kim olduğumuz, hayatta kim olduğumuzun en sade halidir. Kimimiz sabırla bekler, kimimiz aceleyle geçer. Kimimiz korna çalmaz, kimimiz sabırsızca bastığı kornayla bir başkasının sinirini tetikler. Ama hepimiz aynı yolda yürürüz. O yol, bazen ekmek parası için, bazen sevdiklerimize kavuşmak içindir.


Her gün binlerce insan yola çıkıyor. Kimisi sabah işe yetişmeye çalışıyor, kimisi çocuğunu okula bırakıyor, kimisi bir dostuna gidiyor. Ve o yolların bir yerinde, birileri dönmüyor. Bir çocuğun babası, bir annenin evladı, bir yaşlının tek umudu... Türkiye’de geçen yıl altı binden fazla insan trafik kazalarında hayatını kaybetti. Onlarca can, saniyeler içinde yok oldu. Gazete manşetlerinde rakam gibi görünür ama o rakamlar, yarım kalan hayatların adıdır.


Kazalar, sanıldığı gibi “kader” değil. Onların çoğu, bir anlık ihmalle başlıyor. “Bir mesaj atayım hemen”, “bir saniyelik mesele”, “karşı şeritte kimse yok”... İşte o “bir saniyeler”, hayatla ölüm arasındaki çizgiyi belirliyor. Uzmanlar diyor ki, direksiyon başında cep telefonu kullanmak, kazaya karışma riskini tam 23 kat artırıyor. Sadece bir mesaj yazmak bile, yola bakmadığın her saniyede birkaç metre kör gitmek demek. Araştırmalara göre, sürücülerin %60’ı kaza anında telefonla ilgileniyor. Üstelik telefonla konuşmak da masum değil; kaza riskini dört kat yükseltiyor. Mesajlaşmadan sonra geçen beş dakikada kaza olasılığı neredeyse beş kat artıyor. Düşün, bir cümlenin bedeli bir ömür olabiliyor.


Her şeyin başı dikkat ve empati. Direksiyona geçtiğinde yalnızca sen yoksun; yolun kenarında bekleyen yaşlı bir teyze, yaya geçidinde duran bir çocuk, içindeki hastayla ilerleyen ambulans da senin kararlarına bağlı. O yüzden trafik bir yarış değil, bir yaşam sınavıdır. Çünkü yollar asfaltla değil, vicdanla kaplanır.


Ne yazık ki bu ülkede hâlâ magandalar var. Kendisini yolun sahibi sanan, hızını kahramanlık zanneden, makas atarken adrenalin peşinde koşan insanlar… Oysa adrenalinle ölmek, cesaret değil. Asıl cesaret, sabırla beklemek, başkasının hakkına saygı göstermektir. Bir anne direksiyon başında çocuğuna sarılırken, bir başkası şaka yapar gibi yanından geçiyor. Her “bir şey olmaz” dediğimiz an, bir evde yas başlıyor.


Artık devlet bu vurdumduymazlığa “dur” diyor. Yeni düzenlemelerle cezalar katlanarak arttı. Eskiden 950 TL olan cep telefonu cezası artık 5.000 TL, tekrarı halinde 20.000 TL’ye kadar çıkıyor. Hız sınırını %30 aşmanın cezası 1.500 TL’yken şimdi 10.000 TL’yi bulabiliyor. Drift yapmak, trafiği kasıtlı olarak tehlikeye atmak 140.000 TL ceza ve ehliyetten 60 gün men anlamına geliyor. Kırmızı ışık ihlali 5.000 TL, tekrarında 80.000 TL’ye kadar yükseliyor. Alkollü araç kullananların cezaları 150.000 TL’ye, ehliyetsiz araç kullananların cezaları 40.000 TL’ye kadar çıktı. Yolda birine saldırmak, arkasına takılıp sıkıştırmak artık sadece kabahat değil, ciddi bir suç: 180.000 TL ceza, araç trafikten 30 gün men, ehliyet 60 gün geri alınma ile sonuçlanıyor.
Devlet artık “bir daha olmasın” diyor. Ama asıl mesele, “bir daha yapmayalım” diyebilmekte. Çünkü yasa ne kadar ağır olursa olsun, vicdanla desteklenmediği sürece kalıcı değişim olmaz. Yolları güvenli yapan cezalar değil, insanın kalbidir.


Bir baba geçen yıl gazetelere çıkmıştı. Kazadan sonra ağlayarak “Sadece bir saniye telefona baktım. Şimdi kızım yoğun bakımda.” demişti. O cümlede binlerce ailenin acısı var. Bir saniyelik dalgınlık, bir ömürlük sessizlik getiriyor. İşte o yüzden trafik yalnızca araç kullanmak değil, yaşamın sorumluluğunu taşımaktır.


Sevgili okurum, bir gün sen de direksiyona geçtiğinde, aynaya bak. Orada sadece kendini değil, seni bekleyenleri göreceksin. Belki evde bir çocuk, belki bir anne, belki yaşlanmış bir baba... O yüzden yavaş gitmek, bazen sadece kurala uymak değil, bir hayat kurtarmaktır.
Trafik cezaları artabilir, radarlar çoğalabilir, tabelalar büyüyebilir. Ama hiçbir ceza, kaybedilen bir hayatı geri getirmez. Biz değişmedikçe, rakamlar azalmayacak.


Yolun sonunda hepimiz insanız.
Ve unutma, direksiyonun başındaki en büyük güç hız değil, vicdandır.
Hepinize mutlu hafta sonları diliyorum, görüşmek üzere sağlıkla kalın.