Son elli altmış tüm Dünya’da ve bütün toplumlarda bugüne kadar eşi benzeri görülmedik bir değişim ve başkalaşım gözlemlenmektedir.
Şimdi artık yeni bir çağ başlıyor ve bu yeni çağa “ yapay zeka” ve “biyo-teknoloji” gibi teknolojik gelişmeler ile “insan üstü” olarak tanımlanabilecek yeni bir toplumsal yapının damga vuracağını öngörmek için de kahin olmaya da gerek yoktur.
Benimde katıldığım öngörülere göre; Yapay zekâ ve biyo-teknolojik aparatlar ile donanmış yeni bir insan türü bu çağın egemeni olacaktır.
Bu değişim her ne kadar daha ziyade teknolojik gelişmeler üzerinden algılansa da toplumsal yapıları, üretim ve tüketim biçimlerini kökten ve son derecede radikal bir biçimde değiştirmektedir.
Bu değişimi algılamadan eski paradigmalar, eski değer yargıları ve eski kavgalar üzerinden geleceği okumaya çalışmak doğal olarak sonuç vermemektedir.
Özellikle milliyetçi, muhafazakar camialarda görülen geçmiş paradigma ve değer yargılarına saplanıp kalma ile geçmiş kavgaları bugüne taşıma eğilimi geleceği okumalarının önündeki en büyük engeldir.
Oysa milliyetçilik modernist ve çağdaş bir ideolojidir. Unutmamak gerekir ki milliyetçilik en temelinde bir coğrafyada egemenliği kimin, hangi insan topluluklarının kullanacağını tarif eden bir ideolojidir. Bu manası ile milliyetçilik aslında muhafazakar değil, çağdaş bir değer yargısıdır. Şimdi insan ve toplum tanımları bu kadar radikal bir biçimde değişirken milliyetçiliğin yeni yorumu nasıl şekillenecektir?
Aydınlanma düşüncesi ile beraber toplumlarda rasyonel aklın ve bilimsel yöntemin karar verme mekanizmalarında etkin olması Hümanist çağı başlatmıştır, bu çağla beraber toplumun karar alma süreçlerinin merkezinde muhayyel ilahlar ve ilahi olduğu iddia edilen kurallar değil, insanlar ve insani kurallar yer almış, seküler düzenler tesis edilmiştir.
Benim düşünceme göre milliyetçilik geçmişin kavgalarına değil, geleceğin rekabetine çare ve çözümler üretmelidir, yoksa milletine fayda değil zarar verir.
Bu yeni toplumun doğal olarak yeni bir iktidar yapısını da beraberinde getireceği aşikardır. Bütün toplumsal üst yapı son derecede radikal bir şekilde değişecek bu güne kadar bildiğimiz her türlü toplumsal ilişki ve değer yargısı sonsuza kadar yeni bir hal alacaktır.
Hümanist çağa salt insan olmak gerekçesi ile eşit hak sahibi olmak, insan olarak değer görmek ilkesi damgasını vurmuş, kölelik gibi arkaik sistemler bu yüzden ortadan kalkmıştır. Bu günkü çağdaş siyasi sistemlerde toplumun her bireyi eşit olarak değerlendirilir, toplumsal karar alma ve yönetim mekanizmalarında herkesin eşit oy hakkı vardır, oysa bu geçmişte böyle değildi,sıradan insanların yönetimde ve karar mekanizmalarında yer alması söz konusu bile değildi peki acaba gelecekte nasıl olacak? Toplumun karar mekanizmalarında her birey eşit oy hakkına sahip olacak mı yoksa her insan sahip olduğu niteliklere ve güce göre mi oy hakkına sahip olacak? Karar mekanizmalarına yapay zeka ne kadar müdahil olacak, olumlu olumsuz, ne kadar katkıda bulunacak? Elektronik teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde Block Chain teknolojisini kullanan doğrudan demokrasilerin siyasete egemen olmasının önünde ne engel var?
Kendilerini sıradan insanlardan farklı görecek, insan üstü topluluklar karar mekanizmalarında eşit oy hakkına razı olacaklar mıdır?
Bir manken hanımın “hiç benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir olur mu?” sorusu hepimizin zihnini kurcalamıyor mu? Eğitimsiz ve niteliksiz kitlelerin oluşturduğu kalabalıklara eşit oy hakkı tanıyan bugünkü eşitlikçi hümanist sistem, nitelikli ve iyi eğitimli azınlığın demokrasilerdeki etkisini zaafa uğratıp, toplumun karar mekanizmalarını popülist yanlışlara açmıyor mu? Bu yöntem toplumsal evrimi yavaşlatıcı bir etki yapmıyor ve insanlığın gelişimini riske atmıyor mu?
İnsan üstü toplumlar, toplumsal evrimin önünde takoz olan böyle bir yönteme tahammül edecekler mi? Yoksa toplumu oluşturan bireylerin oy hakkını niteliğine bağlı olarak kademelendiren, yapay zeka destekli yeni bir temsil sistemi mi uygulanacak?
Yapay zeka ve biyo-teknoloji ile donanmış küçük bir azınlık, niteliksiz çoğunluklara egemen olmak için otonom robotlar gibi teknolojik sistemleri kullanır mı? Geçmişte bir toplumun askeri gücü nüfusu ile doğru orantılıydı, teknolojik gelişmeler bu doğru orantıyı bozdu, peki otonom robot askerlere sahip olacak üstün insan toplumları, çok az sayıda bir nüfusa sahip olsalar bile geniş niteliksiz kalabalıkları kolayca egemenlikleri ve iktidarları altına almazlar mı?
Türk milliyetçileri bu konulara kafa yoruyor mu? Bu da benim sorum olsun