Bizim kuşak ve bizden sonraki kuşağın önemli bir kısmı devletimizin açtığı, devletimizin atadığı öğretmenlerin elinde yetiştik. İlkokul öğretmenimi aradan geçen bunca yıla karşın asla unutmadım. Ortaokul ve lise öğretmenlerimin de önemli bir kısmını isim isim hatırlıyorum.

Okula her zaman severek gittiğimi, arkadaşlarımla geçirdiği zamanları halen bugün gibi hatırlıyorum. Biz, okullarımızda devlet, vatan, millet sevgisiyle yetiştirildik. Öğretmenlerimiz bizleri geleceğe tam anlamıyla hazırladılar. Günümüzde de bunu yapan öğretmenlerimizin olduğunu biliyorum. Ancak bugün gerçek anlamda bir “milli eğitimden” söz etmemiz mümkün değil.

Öncelikle eğitim kadrolarımız “liyakat”lı bürokratlarla yönetilmiyor. Adının başında “milli” kelimesi olan iki bakanlıktan biri olan Milli Eğitim Bakanlığımızın bugün içine düşürüldüğü durum gerçekten içler acısı.

Sayın Bakanın Sivil Toplum Kuruluşu, bizlerin ise tarikat ve cemaat dediğimiz yapılanmaların at koşturduğu yapılar adeta okullarımızı işgal etmiş durumda. Bu yapılanmayla birlikte ortaya konan Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığının başlattığı Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) gibi programı ile minik öğrencilerimizin dimağları adeta bir dini bombardıman altında.

Nitekim bu liyakatsız kadroların yaşattığı “eğitimsizlik” ortamı ve ekonomik zorluklar nedeniyle her yıl binlerce çocuğumuz okullarından kopuyor ve eğitimden uzaklaşıyor. Oysa bu çocuklar bizim geleceğimizin teminatı. Bir ülkenin beka sorunu sadece tankla tüfekle sağlanmaz. Bir ülkenin bekası, iyi eğitim almış, iyi yetiştirilmiş çocuklarıyla, gençleriyle sağlanır.

Rakamlara Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) ait. TÜİK’in tespitlerine göre 970 bin öğrenci bozuk eğitim sistemimiz ve onun peşi sıra gelen parasızlık nedeniyle okullarını bırakmışlar. İlkokulu bırakan çocuğumuzun sayısı 251 bin. Ortaokulu bırakanları sayısı ise 330 bin. Genel lise ve meslek liselerini bırakanların sayısı ise 250 bin, iki ve üç yıllık yüksek okulu bırakanların sayısı ise 64 bin olurken, aynı şekilde dört yıllık ve üzeri üniversiteleri terk edenlerin sayısı ise 77 bin.

Yüksek okul ve üniversiteleri bir kenara bırakıyorum. Ama ilk orta ve lise çağındaki çocuklarımızın eğitimden uzaklaşmalarını kabul etmemiz mümkün değil. Dile kolay tam 251 bin ilköğretim çağındaki çocuğumuz eğitim dışında kalmışlar. Ortaokul ve liselerle birlikte bu sayı 831 bine ulaşıyor. Şimdi sorma istiyorum. Bu çocuklarımız neredeler, ne iş yapıyorlar, kaçı “çocuk gelin” oldu?

Gerçek anlamda bir Milli Eğitim Bakanlığımız olsa, devletin bu resmi rakamlarını baz alarak bir araştırma yapmış, sorunları tespit etmiş ve çözüm yollarını ortaya koymuş olması gerekmez miydi?

Rakamları TÜİK açıklıyor, aradan geçen onlarca güne rağmen Milli Eğitim Bakanlığından tek bir açıklama bile yapılmıyor.

Hoş yaptığı her iş gibi, seçme ve yerleştirme sınavlarını bile eline-yüzüne bulaştıran, bir sınavı bile şaibesiz beceremeyen kadrolardan ne bekliyoruz ki. Ağzını her açtığını çam deviren, insanlara hakaret etmeyi meziyet sanan zihniyetin bir ülkenin eğitimini daha ne kadar perişan edebilirdi o da cevaplanması gereken bir başka soru.

Özetle;

Türk Milli Eğitim Sistemi hiç bu kadar perişan edilmemişti. Okullarda, lavabolara bir kalıp sabun koymayı beceremeyenlerin, çocuklara bir öğün beslenme veremeyinlerin ne yapacağı sınavdan hayır gelir, ne de anlı şanlı törenlerle açıkladıkları programlardan.

Dün yaptığı açıklamayı, bugün kendisi yalanlayanlara bir “geri zekalı” olarak sormak istiyorum. Eğitimden kopan bunca çocuk ve gencimiz neredeler? Ne yapıyorlar, hangi şartlar altında hayatlarını sürdürüyorlar.

Elbette; bu işleri böylesi içinden çıkmaz hale getirenler yalnız değiller. Onları “eğitim süresinin uzun olduğu ve kısaltılması gerekenlerin de” desteklediğini unutmamak gerekiyor. İş yerlerine, fabrikalarını adeta “kölelik düzenini” getirmek isteyenlerin Milli Eğitimimizin içine düşürüldüğü bu perişanlıkta büyük payları var.

Lafı eğip bükmenin bir anlamı yok.
İstenen, eğitimsiz, içi boş çocuk ve gençlik yetiştirmek. Çünkü hedefte ve amaçta belli. Amaç, sadece ülkemiz için değil, gelişmiş ve zengin ülkelere ucuz işgücü sağlamak. Eğitimi bırakan 970 bin çocuk da bunun en büyük göstergesi.

Bu çocuklar bizim geleceğimiz, ülkemizin bekası. Her ne kadar biz “geri zekalılar” sizlerin açıkladıklarınızı anlamıyorsak da gerçekleri en yalın haliyle görüyoruz.