Çok uzun bir zamandır iktidar yastık altında milyarlarca dolarlık altın ve döviz birikimi olduğunu iddia ederek vatandaşların bunları bozdurmasını talep ediyor. Halkın altın ve dövizlerini verip karşılığında kâğıt para, Türk Lirası almasını veyahut da hiç değilse getirip bankaya yatırmasını umduklarını biliyoruz.
Çok uzun bir zamandır iktidar yastık altında milyarlarca dolarlık altın ve döviz birikimi olduğunu iddia ederek vatandaşların bunları bozdurmasını talep ediyor. Halkın altın ve dövizlerini verip karşılığında kâğıt para, Türk Lirası almasını veyahut da hiç değilse getirip bankaya yatırmasını umduklarını biliyoruz.
Bugüne kadar bu umut hep bir hayal olarak kaldı vatandaş altınını dövizini bozdurmadı hatta getirip bankaya bile yatırmadı.
Peki, neden?
Yastık altıda döviz ve altın saklamak aslında hırsızlık ve benzeri riskleri barındıran zahmetli bir yol, çağdaş bankacılık çözümleri varken insanlar neden o yöntemleri tercih etmez de parasını pulunu yastık altında tutar?
Bunun birkaç nedeni var bunlardan birincisi güven sorunu.
Malum yakın geçmişte Özal’lı yıllarda bu ülkede bir bankerler faciası yaşandı, daha sonra Çiller’li yıllarda yaşanan batan bankalar meselesi vatandaşların bankacılık sistemine güvenini sarstı, ne olur ne olmaz param cebimde dursun demeye başladı insanlar. Bir banka batarsa orada devletin bir garantisi var tamam ama o garanti çok düşük birikimin sadece küçük bir kısmını koruyabilir.
Diğer yandan vatandaşlar iktidara güvenmiyor orta uzak geçmişte yaşanan varlık vergisi, sermaye ve kambiyo kontrollerinin geri gelmesi ve benzeri olasılıklar vatandaşların birikimlerini bankalarda tutmasını engelliyor.
İnancı gereği faize karşı olan mütedeyyin insanlar ise paralarını enflasyona karşı koruyabilmek için en sağlam yol olarak altın biriktirmeyi tercih ediyor. Öyle katılım bankacılığı bunun adı faiz değil kar pay ve benzeri argümanlar bu vatandaşları ikna etmiyor. Ben bu faiz işlerine hiç bulaşmam paramı altında ya da dövizde tutar hiç riske girmem diyorlar.
Parayı dövizde ve altında tutmanın en önemli sebebi ise Türk Lirasının iktidarca uygulanan enflasyonist politikalar yüzünden hızla değer kaybetmesi. Parayı Türk Lirası olarak yastık altında tutarsan yılda en az yüzde 15 – 20 değer kaybedeceğini herkes biliyor ve gelecekte de böyle olacağını öngörüyor.
Birde parasını, servetini, birikimini kayıt altına almak, maliyeye ifşa etmek istemeyen vergi memurlarının radarına girmek istemeyen bir kesim var ki bu kesimi zaten ikna etmek hiç mümkün değil.
Malum erkekler biraz hovardadır, parayı kolay harcar, riskli mali işlere kolay girer, bu yüzden bizim gelenek ve kültürümüzde düğünde dernekte altın kadınlara takılır. Bu altın takı meselesi aslında dar günde kadının ve ailenin ele güne muhtaç olmasını engellemeyi amaçlayan kültürel bir davranış biçimidir. Kadının kolundan bileziğini, boynundan beşibiryerdesini kocası bile kolay kolay alamazken hükümet nasıl alacak?
Tarih boyunca ekonomik sorunlar ile karşılaşan birçok iktidar halkın elindeki altınlara göz dikmiştir, size bunlardan bir kaçını kısaca sayayım:
Executive Order 6102, Franklin Roosevelt tarafından 5 Nisan 1933’de çıkartılmış ve Amerikan vatandaşlarının altın para, külçe ve sertifika bulundurmasını, saklamasını yasaklayan kanun hükmünde kararnamedir. Bu kararnameye göre, bütün Amerikan vatandaşları 25 gün içinde yani 1 Mayıs 1933 tarihine kadar ellerinde bulunan bütün altın varlıkları Fed’e onsu 20.67 dolardan teslim etmek zorundaydı. Bu süre zarfından sonra elinde altın bulundurmanın cezası 10 bin dolar ( bugünün parası ile 200.000$) ve beş yıldan on yıla kadar hapis cezası idi.
Bütün altın hükümet tarafından toplandıktan ve halkın eline kâğıt dolarlar tutuşturulduktan kısa bir süre sonra fed altının satış fiyatını 35 $/Ons seviyesine çekerek, bir nevi halkın elindeki doların değerini %41 devalue etmiş oldu.
Roosevelt’in bu kararnameyi çıkartmasının sebebi o yıl yaşanan büyük banka panikleriydi. spekülatörler ve halk bankacılık sistemine güvenini kaybetmiş ve ellerindeki doları altın ile değiştirmek istiyorlardı. Bu durum fed’in altın rezervlerin ciddi şekilde tehdit eder duruma gelmesi nedeniyle bu kararname çıkartılmıştı.
Bir başka örnek ise: Milletler Cemiyeti, 18 Kasım 1935’te Habeşistan’a saldıran İtalya’ya yaptırım uygulamaya karar verince Mussolini kadınları bir kere daha özveriye çağırdı. 2 Aralık 1935’te “Altın Günü” diye bir şey uydurup İtalyan kadınların altın yüzüklerini istedi. Kadınlara, yüzüklerini Duçe’ye vererek faşizmle evlilik yaptıkları söylendi, yerine demir yüzükler verildi. Kadınlar Roma’da 250.000, Milano’da 180.000 yüzük vermişti. Ancak savaş için toplanan altının önemli bir bölümü iktidar mensuplarınca aşırıldı.
Sonuç olarak mali açıdan sıkışan devletler altını, gümüşü alıp insanların eline kâğıt para tutuşturmayı pek severler de halkı buna razı etmek kolay değildir.