Önce Lübnan, sonra Sri Lanka ve şimdi de Pakistan ekonomik kriz ve iflasa sürüklenen son üç...
Önce Lübnan, sonra Sri Lanka ve şimdi de Pakistan ekonomik kriz ve iflasa sürüklenen son üç ülke. Venezüella ve Arjantin ise zaten iflas etmiş ülkeler sınıfında değerlendiriliyordu. Eklenen bu son üç ülke ile beraber küresel ekonominin üzerinde kara bulutların dolaştığı yorumları da arttı.
Birçok analist bu kervana bundan sonra hangi ülke ya da ülkeler katılacak diye öngörülerde bulunuyor. Bu tip öngörüleri etkileyen en önemli gösterge ise ülkelerin CDS primleri ve ne yazık ki Türkiye’nin CDS primleri de Türkiye’nin topun ağzındaki ülkelerden biri olduğunu gösteriyor.
Aslında bende uzun zamandır dünyada bol ve düşük faizli para döneminin bittiği anda özellikle yabancı sermayeye ve ithalata bağımlı, döviz cinsinden borçları yüksek olan ülkelerin sapır sapır döküleceğini, zincirleme bir iflas dalgası yaşanacağını söylemekteydim. Bu gün olan bitenler ben ve benim gibi öngörülerde bulunan ekonomistlerin korkularında ne kadar haklı çıktığını ispatlamaktadır.
Geldiğimiz noktada Amerika Birleşik Devletlerinde Fed faizleri artırmaya sıkı para politikaları uygulamaya, varlık alımlarını sona erdirip bilanço daraltmaya başladı. Bu hususta da hem Başkan Biden ve hem de Fed oldukça kararlı görünüyor.
Avrupa Birliğinde de benzer bir kararlılık var, Avrupa Merkez Bankasının 50 baz puanlık son faiz artırımı bunun kesin bir göstergesi.
İngiltere’de de benzer bir kararlılık var.
Hepsini bir arada düşündüğümüzde tüm rezerv para sahiplerinin enflasyonu kontrol altına alabilmek için son derecede kararlı ve koordineli bir çaba içinde olduklarını, bu çerçevede sıkı para politikaları uygulayacaklarını, dünyada ucuz ve bol para döneminin bittiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu üç büyük güç girdikleri bu yoldan dönerler mi?
Bu sorunun cevabını vermek oldukça güç onları bu yoldan döndürebilecek tek şey ağır bir resesyon yaşanması olabilir, işler bir küresel resesyona evrinir mi? Bunu biraz da bekleyip göreceğiz.
Eğer bu gelişmiş ülkeler sıkı para politikalarını sürdürürse paraları değer kazanacak ve bu durum yüksek seviyede döviz borçlusu ve ithalata bağımlı ülkeleri son derecede olumsuz bir yönde etkileyecektir.
Elin oğlu bu ülkelerin gözünün yaşına bakar mı bakmaz mı bunu da bekleyip göreceğiz. Açıkça söylemek gerekirse ben gelişmiş ülkelerin döviz borçlusu ve ithalata bağımlı gelişmekte olan ülkelerin içine düştüğü vahim durumu çok önemseyeceğini düşünmüyorum. Sonuçta bu gelişmiş ülkeler her koyun kendi bacağından asılır diyerek kendi ekonomilerindeki enflasyonist süreci engellemeye öncelik vermeleri çok büyük bir olasılıktır.
ABD, AB ve İngiltere gibi gelişmiş ülkeler enflasyonun ekonomilere ne büyüklükte zarar verdiğini çok iyi bilen, bu yüzden de enflasyon ile mücadeleyi çok ama çok ciddiye alan ülkelerdir. Bu nedenle de enflasyon ile mücadelede kararlı tutumlarından kolay kolay vazgeçmelerini beklemek pek akılcı bir strateji olmayacaktır.
Bu sürece Türkiye çok kötü bir pozisyonda yakalanmış bulunmaktadır! Merkez Bankası rezervleri eksidedir, Merkez Bankası kendisine emanet bırakılmış paraları bile satıp savmış, kasayı eksiye düşürmeyi başarmıştır. Döviz borcu son derecede yüksek bir seviyededir. Bu borcu hesap ederken sadece finansal borçları değil yap işlet devret kapsamındaki ulaştırma, enerji ve sağlık projelerinden doğan borçları da dikkate almak gerekmektedir.
Türkiye’de enflasyon üç haneye, hiperenflasyon seviyesine sıçramış bulunmaktadır.
Bütün bunların yanı sıra iktidara duyulan güven hem içeride ve hem de dışarıda son derecede düşük bir seviyedir. Daha da kötüsü piyasalarda oluşan bu güvensizlik sadece bir hükümete, partiye ya da kişiye yönelik değildir AKP ve MHP tarafından oluşturulan tek adam rejimine yöneliktir, yani sorun sistemseldir.
Türkiye için koşullar bu kadar olumsuzken gelen bu kriz dalgasından en ağır şekilde etkilenmesi de kaçınılmazdır. Demedi demeyin bu kış çok zor geçecek…