Şair Uğur Küçük’ün Kalemin Tortusu ve Yaramın Yüzü kitaplarından sonra Nar Çatlağı kitabı da okuyucularla buluşmak üzere raflarda ve internet sitelerinde yerini aldı.
Tanıştığımız yıllardan ve şiirlerini okumaya başladığım zamandan bugüne kadar şiirlerinde hep söylediklerinden çok söylemedikleri, satır aralarına gizledikleri ya da söylediklerinden çok söylemeyip sezdirdikleri dikkatimi çekmiştir. Bu şiir tarzı, bende olduğu gibi diğer okuyanlarını da şiirlerinin üzerinde daha da düşünmeye zorluyor.
Öyle ya şiirin ve her alanda sanatçının asıl amacı; okuduklarınızdan, duyduklarınızdan, gördüklerinizden hatta güldüklerinizden çok düşünmenizi sağlamak değil midi?
Şair Küçük, şiirlerinde en çok belki de tamamında ezilmişlerin, azınlıkların, hasret çekenlerin penceresinden bakıyor. Bu özel yaşamında da böyle. İnsanlar dâhil tüm canlılara ve doğaya karşı kendisini sorumlu hissediyor ve o kaygılarla kalemine sarılıyor.
Şiirlerinde; kendisini özne yapmadan, gurbet, özlem, vatan sevgisi ve hasret duygularını işlemesinin nedenlerinden bir tanesi de ailesiyle çocuk yaşta yurt dışına gitmesiyle ya da söyleyemediği her acının her kederin kırılgan yüreğine! Dokunmasıyla ilgili olabilir. Belki de devrimci bir ruh taşımasındandır kim bilebilir?
Çoğu şairin de söylediği gibi Uğur Küçük, şiirlerinde yaşadıklarını, hissettiklerini, umutsuzluklarını, umutlarını kısacası insan hayatında olması gerekenleri okuyucusuyla paylaşıyor, okuyucusuna taşıyor.
Yaşadığı toplumdaki insanların; acısını acısı, mutluluğunu mutluluğu sayıyor, bunu şiirlerinde çokça dile getiriyor. Gerçek anlamda yaşadığı hayatın adeta fotoğrafını çekiyor yüreğinde tab edip şiir olarak okuyucularına sunuyor.
Uğur Küçük şiirlerinde; imge ve konu bütünlüğü şiirlerinin iskeletini oluşturuyor. Metaforlarıyla ve betimlemeleriyle ise retorik etkiyi fazlasıyla okuyucunun hayalinde canlandırıyor.
Şimdi de Küçük’ün şiirlerinin arasında kısa bir gezintiye çıkalım.
…
Sıra sıra dağım ben
Salkım salkım bağım ben
Bin kez öldürseniz de
Ölümsüzüm sağım ben
…
Dizeleriyle: bir şekilde öldürülen ve ölümsüzleşen devrimci önderlere kendi şahsından gönderme yapıyor.
Sahile vurmuş
Ölü balıklar gibi umutlarım
Oysa
Bütün hayranlığım martılaraydı
Denizler de şimdi yasta
Yukarıda söylediğim gibi birkaç dizede o kadar çok şey anlatıyor ki umudu ve umutsuzluğu yüreğinize işleyerek okuyanı, deniz kenarında hem martıların yaşam mutluluğuna hem de ölümün yasına götürüyor.
Babam öldüğünde
Otuz üç yaşımdaydım
Şimdi oğlum
Otuz üç yaşında
Babam beni çağırıyor
Gerçekle hayalin, ölümle yaşamın, dünün, bugünün, yarının, umutla umutsuzluğun daha da ötesi kuşaklar arası çelişkinin ve olası gensel geleneğin iç içe harmanlandığı beş dize…
Şair Küçük, hayal dünyasında pek çok şeyi yaşayan, yaşadığını tam da bir şair inceliğiyle şiirlerine nakış nakış dokuyan bir kalem.
Ne çok geliyorum sana
Ne çok gidiyorum senden
Bir şeyler bırakıp kendimden
Öylesine…
Gitmemiş gibiyim kendimce
Gelmemiş gibiyim sence
Öyle dolu öyle boş
Usulca…
Yukarıdaki dizelerinde her şeyin kendince çok anlamlı, değerli olduğunu ama karşıdaki kişi tarafından kale alınmadığını, sen öyle yapıyorsan ben de istemeden de olsa seni kale almıyorum ama yine de gönülsüzce, sezdirmeden, usulca… Şair, kırılsa da kırmadan nasıl da inceden inceye anlatmış duygularını. Tam bir Bektaşi ya da Derviş duyarlılığı.
Şair dostum Uğur Küçük; yakından tanıdığım, şiir adına kısa zamanda uzun yol alan, azimli kararlı, okuduğu yazara, şaire, tanıdığı “dost” bildiği insana gönülden bağlanan inanan, ondan etkilenen, kopya çekmeden hissettiklerinden “kendine özgü” (kendi tarzını yaratan demek daha doğru diye düşünüyorum) şiirler üreten bir şair.
Yolun açık, kalemin Gür ve Özgür olsun dostum.
