Kimileri Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun ( Türk-İş) her ay düzenli olarak açıkladığı açlık ve yoksulluk araştırması verilerini dikkat almıyor. Biz bu gruba girenlerden değiliz. Çünkü bu araştırmada ortaya çıkan verileri bire bir yaşıyoruz. Sadece biz emekliler değil, dar gelirliler, asgari ücretliler, günübirlik işlerde çalışanlar ve memurlar çok derinden yaşıyoruz.
Tüm dünyada gıda fiyatlarındaki gerileme devam ederken, ülkemizde 50 ayı aşan bir süreçte fiyatlar gerilemiyor aksine yükselmeye devam ediyor. Nitekim, Türk-İş’in açıkladığı son araştırmada bunu doğruluyor.

Türk-İş geçtiğimiz aya ait açlık ve yoksulluk sınırı verilerini açıkladı. Türk-İş’in verilerine göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 23 bin 323,86 liraya, gıda harcaması ile giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı olan yoksulluk sınırı da 75 bin 973 liraya yükselmiş. Bekar bir çalışanın “yaşama maliyeti” ise aylık bazda 30 bin 206 liraya çıkmış.

Türk-İş tarafından yapılan değerlendirmede, “dar ve sabit gelirli kesimlerin geçim koşulları bozulmaya devam etmektedir. Çalışanların satın alma gücü her geçen gün gerilemekte ve bu nedenle çalışanlar gıda harcamalarında bile tasarruf yapmak zorunda kalmaktadır. Dört kişilik bir ailenin sadece gıda için yapması gereken harcama tutarı net asgari ücretin üzerindedir. Ülkemizde insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilme imkânı çoğu ücretli çalışan için mümkün olmamaktadır. Toplumun çoğunluğunu oluşturan ücretli çalışanlar ve emekliler için zorunlu harcama ile elde edilen gelir arasındaki fark giderilmeli ve geçim şartları iyileştirilmelidir” ifadelerine yer veriliyor.

Türk-İş, özellikle gıda fiyatlarında yaşanan gelişmelere ayrı bir başlık açmış. Mutfaktaki yangın olanca gücüyle devam ediyor. Enflasyonun düşme trendine girdiğine ilişkin açıklamaların aksine, şubat ayı itibariyle Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre yüzde 5,39 oranında gerçekleşmiş. On iki aylık değişim oranı yüzde 43,47 olurken, yıllık ortalama artış ise yüzde 57,73 olarak gerçekleşmiş.

Bizlere, ilk, orta ve lise öğrenimimiz süresince “gıda ürünleri üretiminde kendi kendine yeten, dünyadaki yedi ülkeden biri” olduğumuz anlatılmıştı. Ne oldu da şimdi “net tarım ürünleri ithalatçısı ülke” durumuna düştük.
Elbette ki; bunun faturasını sadece bir döneme yıkmak haksızlık olur. Türkiye, 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren hatalı bir tercih yaparak önce “çaktırmadan” daha sonra da büyük hızla tarımdan uzaklaştırıldı.

Dünyanın demir-çelik ihtiyacını karşılayacak bir ülke olmamız hedeflenirken, şimdi tüm tarım ürünlerini ithal eden bir ülke haline geldik. Ne sanayileşebildik, ne de tarım ülkesi olma vasfımızı koruyabildik.
Son yıllarda “paramız var ki ithal edebiliyoruz” denilerek, yerlerde sürünen tarımımızı ve hayvancılığımızı hepten yok etme noktasına kadar getirdik. Girdilerinin tamamı ithal edilerek ayakta tutulmaya çalışan tarımda, çiftçiyi küstürdük, artan akaryakıt fiyatlarıyla da tarlaya gitmez hale getirdik.

Özetle;
Tüm dünya ülkelerinde gıda fiyatları düşerken, ülkemizde 57 aydan bu yana, gıda fiyatlarında süregelen artışı önlemek mümkün olmuyor. Döviz fiyatlarındaki her bir sentlik yükseliş, etiketlere onlarca lira olarak yansıyor. Şimdi burada rakamları alt alta sıralamak, fiyatlardaki artış yüzde şu oldu, bu oldu demek mümkün, ancak bu bizi bir sonuç almaya götürmüyor ne yazık ki.
Öncelikle tarımı ve hayvancılığımızı dışa bağımlılıktan kurtaracak radikal tedbirler almak zorundayız. Devlet ben yeterince destekliyorum derken, üreticiler desteklerden yararlanamadıklarını söylüyorlar. Tüketiciler ise ucuz gıdaya ulaşamadıklarını belirtiyorlar. Burada bir terslik olduğu muhakkak. Bu tersliğin çözümü de öncelikle gerçek anlamda bir devlet politikası daha sonra da liyakatlı kadroların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilir. Her geçen günün, bir öncekini aratır hale geldiği günümüzde, açlık sınırının asgari ücreti aşması hiç de şaşırtıcı değil.