Bu hafta Ankaranın siteler semtine gittim,henüz toplu konutların yapılmadığı evlerin önünden geçerken,bahçesinde meyve ağaçları,bir köşesinde ekilmiş,domates,salatalık,maydanoz,...

Bu hafta Ankaranın siteler semtine gittim,henüz toplu konutların yapılmadığı evlerin önünden geçerken,bahçesinde meyve ağaçları,bir köşesinde ekilmiş,domates,salatalık,maydanoz, yeşil soğanları ile şirin mi şirin bir gecekondunun bahçesiydi bu gördüğüm ev. Bahçenin tam ortasında bir tulumbası vardı. Önce inanamadım, hala bahçesinde bahçeyi sulamak için bir tulumba tam karşımdaydı. (Sıvıları kuyudan, alçak yerlerden çekmeye ya da yüksek yerlere çıkarmaya, basmaya yarayan araç.)

Çocukluğumda kış günleri sularımız donardı, mahallemizin Fatma teyzesinin bahçesinde işte böyle bir tulumba vardı. Bizde suyumuzu bu tulumbadan temin ederdik.Gördüğüm bu manzara beni yıllar yıllar öncesine götürdü, Geçmiş günlere bir yolculuk yaptım. Geçmiş, masumiyeti çocukluğu, saflığı, temizliği , güzel anları özlemektir. 1960-70-80 kuşağı neden geçmişe özlem duyar,bu konu üzerinde biraz kafa yorunca hep şu cümle kuruluşunu sizlerde duymuşsunuzdur.,

-Fakirdik ama mutluyduk,

-İnsanlar o günlerde daima birbirine saygılıydı.

-Doğa henüz bu kadar hunharca yok edilmemişti,

-Derelerinde su içilirdi, maalesef artık bu derelerden, şehirlerin kanalizasyonları akıyor. -Herkesin evinin önünde mutlaka dikili bir ağacı, ağaçları vardı. Şimdilerde ise ağaçlar yerine beton blokları seyrediyoruz.

-Sabahları horoz sesleriyle uyanırdık,şimdilerde korna sesleri ile uyanıyoruz. -İnsanlar bahçelerinde mevsimine göre yeşillikler eker biçerdi.

-Taze domates,salatalıkları kokuları vardı.

-Bu kadar taşıt olmadığı için hava kirliliği yok denecek kadar azdı.

-Mahalle düğünlerinde ne silahlar patlar nede cana kıyılırdı.

-Aşure ayında kazanlar kurulur,tüm mahalleli birlik beraberliği yaşardı. -Mezhep ayrımı bilinmediği için herkes birbiriyle kardeş olarak geçinirdi. -Okul arkadaşlarımın siyasi düşüncesini bilmediğim yıllardı.

-İmece usulü yardımlaşma,nedensiz,niçinsiz yapılırdı.

-Televizyonların,cep telefonlarını hayatımıza girmediği günlerdi,bizler iyi bir radyo dinleyicisiydik.

-Arkası yarınlar,radyo tiyatroları,okullar yarışıyor yarışma programları hayatımızın vazgeçilmezleri arasındaydı.

-Yaz günlerinde,topluca gidilen piknikler,akşamları açık hava sinemaları hayatımızın renkleri idi.

-Siyah beyaz fotoğraflarımızınn çekildiği günlerdi.

-İlk okulda giydiğimiz, kimin zengin kimin fakir olduğunu bilmediğimiz herkesin siyah önlükleri vardı.

-Aslında,bu yaşam biçimine fakirlik denemez zenginlik denir.

Eski günlerde,

Avlusunda su kuyusu bulunan evler vardı .

-İncir,Nâr-Ayva-Erik-Dut-Kiraz-Asma Üzüm

-Tavuk ve civciv olmazsa olmaz bir zenginlikti bir çok evde .

-Taze günlük yumurtlayan tavuklarımız vardı.

-Komşular ve ahbaplar vardı

-Birbirimizin her derdini bilirdik.

-Misket

-Yakar top

-Ebelemece

-Kuka

-Saklambaç

-Kömen dediğimiz,bir tür kovboyculuk oyunumuz vardı.

-Kızlı erkekli oynanan,evcilik oyunları vardı.

-Kimin kapısı açıkısa orada doyururduk karnımız.

-Sabah evden çıkar gece 12 de evimize dönerdik

Kısacası,herkes için ,mis gibi hayattı.

Anneler evin baş tacı , çocuklar özgürdü.Güzel yaşıyorduk bu hayatı . Ağaçlar, meyveler birer birer azaldıkça özgürlüğümüzden de çalındı sanki .

Geçmiş günlere özlem,belki de hepimizin içindeki bir yara.

Çocukken düşerdik , dizlerimiz kan revan içinde kalırdı, canımız yansa da umursamazdık.Yaranın kabuğu kurur, bize de kabuğu kalırdı. Bazen sırf o kabuk olsun diye bilerek koşardık tam gaz,düşenlerimiz bile vardı.Düşelim ayağımız kanasın,daha sonra,tatlı tatlı bu kabuğu soyalım,

düşlerimiz olurdu

Ne zevkti ama.İnceden bir sızı,sonra biraz da kan bulaşırdı.O kabugu soymayı, düşmeyi, düsüp düsüp yeniden kalkmayı mı özledik acaba?

Kış mevsiminde çok kar yağardı.

Elektrikler 3 gün gelmezdi, okullar günlerce kapalı olurdu.

Mahallende kim var kim yok, yolu kayak pisti yapardık.

Metrelerce kayardık, yuvarlanırdık.

Çok ıslanınca eve giderdik, sobada közlenmiş patates yerdik, bu günler özlenmez mi? Televizyonların evlerimize girdiği günlerde, Hani Ahmet Kaya’lar,

İnek şaban’lar, Barış abi,, Cem Karaca,Safiye Ayla, Müzeyyen Senar,o ekranda bizlere bakardı canlı gözleriyle,

Komşular aç mısın? diye sormadan dayanırdı kapıya elindeki kaselerle, Lisedeki yavuklu ile mektupların vardı, yastık altında istiflenen,

Toprak sahalarda futbolu keşfettiğimiz günler,

Mahallenin bakkalından aldığımız balonlar, maytaplar,şekerler vardı.

Sahi ya.

Nereye gitti bu kocaman hayatlar,yaşam biçimleri?Şimdi ne o kışlar, ne o karlar ne masumiyet kaldı

Yan Yana oturduğumuz insanların ve komşuların gözüne bakmadan günlerimizi harcayıp, oh ne güvenli bir yaşam diye kendimizi uyutuyoruz .

Çocuklarımız adına ne büyük kayıp.

Nasıl bir fakirlik bu.

“Fakirdik ama mutluyduk” derken sade bir yaşam,özgürce,art niyetsiz,herkesin birbirini saydığı sevdiği günleri unuttuğumuz için geçmiş günlere özlemlerimiz artıyor. Çünkü geçmişte olan herşeyin bir değeri, kadri kıymeti vardı. Şimdi olan herşey sahte…. aşk, evlilik, arkadaşlık, dostluk , kardeşlik, akraba ilişkileri…

En büyük kayıp,endişe ve korkumuz ise, çocuklarımızın gelecekte robotlaşan bir yaşam içinde olmaları,ağaca,çiçeğe,meyveye,böceğe dokunamamsı olacak.