Sinan ERTÜRK Öncelikle belirteyim: TOGG üreticileri devletten hatırı sayılır destek ve teşvik alsa da dizayn ve...

Öncelikle belirteyim: TOGG üreticileri devletten hatırı sayılır destek ve teşvik alsa da dizayn ve önemli parçalar İtalyan olsa da, henüz kendini ispat etmeyen bir teknoloji olsa da, yerliliği ve milliliği tartışılsa da, işin duayenlerine göre üretim mantığı Renault veya Tofaşlardan daha özgün değilse de ben TOGG olayının tamamından hoşnudum. Öncelikle bu bir yatırım ve istihdam sağlıyor, ilerde daha fazla sağlayacak. Sonra, bu bir yetenek, teknolojiye dayalı ve sürekli büyüme ve başka alanlara evrilme potansiyeli var. Gecikmiş bile olsa önemli bir mücadele alanı, siyasi bazı bağlar azalırsa bir ASELSAN, bir ROKETSAN kıvamına gelip ülkece gurur duyabileceğimiz bir kurum yaratabilir. Ama yazım bunlarla ilgili değil. Eli kalem tutan, okur yazar, okuduklarını anlayan bir birey olarak elektrikli araba almayı düşünen insan yaklaşımı ile değerlendirme yapmak istiyorum. Ama bataryası şu kadar amper, çıkışı bu kadar volt, torku şu kadar nam falan demeden bunları anlatmak istiyorum. Diğerleri teknik personelin işi.

Bir arabadan ne beklersiniz? Ergen zevkleriniz hala sizi yönlendiriyorsa dizayn, renk, piyasadaki havalı imajı sizin için önemli olabilir. Ama paranızın tam karşılığını alma konusunda kararlı ve yeterince bilgili iseniz neye bakarsınız? Ülkemizde önemli bir çoğunluk, alırken “acaba gerektiğinde hemen satabilir miyim?” değerlendirmesine önem verir. Siz de bunlardan olabilirsiniz. Bu konuya yazının sonlarında döneceğim.

Gelelim daha rasyonel yaklaşılması gereken ayrıntılara. Öncelikle bir arabanın güvenlik standartları üst seviyede olmalıdır. Bu sadece çarpıştığında içindekilerin zarar görmesinden koruma potansiyelinden daha ayrıntılı bir konudur. Kullanılan kablolar uygun standartta mıdır, yoksa 3000 km sonunda yıpranacak, yangın dahil birçok probleme sebep mi olacaktır? Arabanın aksamında ve organlarında kullanılan kimyasallar zaman içinde buharlaşma gibi bazı nedenlerle aracı sürekli kullananlarda başta onulmaz hastalıklar olmak üzere bilumum garip hastalıkları mı tetikleyecektir? gibi sadece çarpışma güvenliğini öncellemeyen bir dizi güvenlik değerlendirmesi olmalıdır. Bu soruların cevapları bilinebilir mi? Kısmen. Elimizde tam teşekküllü bir laboratuvar olmadığına göre sadece mevcutlar arasında değerlendirme yapabiliriz. Nasıl? Birtakım normlar bazı ülkelerde çok katıdır. O normlara uyulmadığı taktirde size satış imkânı vermezler. Örneğin meyve sineği veya pestisit kalıntısı var diye narenciye ihracatçısının ürünü gümrükten geri döndürülür. Meyve sineği nedeniyle mandalinayı ülkesine veya AB’ye sokmayan kafa sağlık standartlarına uymayan bir aile arabasını ülkesine sokar mı sizce?

Demek ki güvenlik ve sağlık parametrelerini özellikle bu konuların önem verdiği ülkelerin tavırlarına göre kısmen anlayabiliriz.

Ülkemiz gibi enerjinin, alım gücüne göre oldukça pahalı olduğu bir yerde aracın yakıtı için yapacağınız harcama da çok önemlidir. Sadece litre fiyatında yarım lira (50 kuruş) fark olduğu için yakın zamana kadar tüm araçların önemli bir çoğunluğu dizel yakıt kullanıyordu. Ancak dizelin yaygınlaşması, AB ve bir takım çevre mevzuatları nedeniyle kullanımın azaltılmasına yönlendirmek ve belki de devlete ilave gelir bulmak maksadıyla dizel benzine göre daha pahalı hale getirildi. Ayni durum benzer şekilde LPG tüketen araçların da başına geldi. LPG yine diğer yakıtlara göre daha ucuz olsa da eskisi kadar cazip değil. Elektrikli araçlarda ise şimdilik 1/ 2,5 yani konvansiyonel yakıtların %40 gibi duruyor. Otoritenin her an fiyat değişikliği yapabileceği durumu ayrıca önemli bir faktör. Ama yakıtla ilgili konu sadece bu kadarla bitmiyor. Şimdilik elektrikli otolar çok uzun menzillere ulaşamıyor, bataryada tutulan elektrik yükünün maksimum bir kabiliyeti var. Bir iki marka hariç bu sınır bir defada Ankara’dan İstanbul, İzmir veya Antalya’ya gitmeye yeterli değil. Ne yapacaklar, Gebze, Kula veya Konya’da aracı bırakıp yola başka bir araçla mı devam edecekler? Hayır, araçlarının bataryasını doldurup yola devam edecekler. Normal şarj süresi ile yaklaşık 3-4 saat, hızlı şarj ile 15-20 dakika. Hızlı şarj isterseniz ki mutlaka isteyeceksiniz, o zaman yaklaşık %50 daha fazla ücret ödeyeceksiniz. O zaman da eski arabanızla kıyaslayacaksınız, ister istemez. Ama hızlı şarj için parayı gözden çıkardığınızda sizden önce hızlı şarj sırasına geçmiş iki aracı bekleyeceksiniz ve iyi ihtimalle tesise girdikten yaklaşık bir saat sonra işiniz tamamlanacak. Yine eski arabanız aklınıza gelecek. Ayrıca havanın çok soğuk olması nedeniyle bataryanızın tahmininizden 100 km önce biterek sizi otoyolun ortasında bırakması durumunda elinizde bidonla elektrik almaya gidemeyeceğiniz durumu hiç dile getirmiyorum.

Bunlar aracınızdaki her şey iyi durumda iken başınıza gelebileceklerin en kısa formu. Şimdi kötü senaryoya gecelim. Aracınız Türkiye’nin en işlek otobanında giderken bir arıza lambası yaktı, manuel veya online mekanik vasıtası ile en yakın servise yönlendirildiniz. Acaba en yakın servis nerededir? Bir sigorta değişimi veya bir diyot için malzemeyi nereden bulursunuz veya ne zaman bulursunuz? Fikriniz var mı? Konvansiyonel arabalar için her şehirde her ilçede oto sanayi ve yol müdahale ekibi bulabilirsiniz. Elektrikli araçlar için bunu gördünüz mü? Hangi markalar bunu sağlayabiliyor veya böyle bir imkân sağlayabilen marka var mı? Muhtemelen arıza yapan parçayı değiştirmezseniz aracın sahip olduğunuz garantileri yanacak ya da bunu yetkili serviste yapmazsanız yine aynı şey olacak. Bu servisler Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Antalya gibi metropollerde daha ulaşılabilir olacak diğer şehirlere göre. Ama başlangıçta sadece buralarda olacağı için iş yükleri de çok olacak. Onların iş yükünün çok olması sizin hizmet alabilmek için uzun süre beklemeniz anlamına gelecek. Sadece saatler değil günlerce bile olabilir. Hayalperest olmamak lazım. Bu durum sınırsız risk ve sorumluluk taşıyan durum da değil.

Diyelim ki maddi hasarlı trafik kazası yaptınız ve sizde hiç suç yok, ödemeyi karşı taraf yapacak. Fakat o kişinin sigortası sadece önceden anlaşılmış servislerle çalışıyor ve sizin elektrikli aracınızın markası o servislerin içinde yok. Mutlaka bir çözüm bulunacaktır, ancak bu sizin milyonluk aracınızı tamir ettirmekte yeterince tatminkâr ortamlar yaratmayacaktır. Böyle bir durumda alacağınız hizmetin kalitesi ve bekleme süresinden bağımsız olarak maddi taraflarının da henüz yeterince oturmamış olduğu ile yüzleşebileceksiniz. Ayrıca tam donanımlı ve aracınızın tescilli servisinde gerekli tüm hizmeti aldıktan sonra aracınızın değerinin yeni durumu ile ilgili yeterli veri de elde bulunmamaktadır. Yani satmak istediğinizde, sadece bu kaza “aracınızın değerini ne kadar aşağı çekmiştir” bilgisi henüz piyasa ve değerlemecilerin elinde yoktur. Şimdi en baştaki “aracımı istediğim zaman zarar etmeden satabilir miyim?” sorunsalına dönelim.

Araçların üzerindeki tüm donanım belli sürelerde yıpranmak ve değiştirilmek kuralına uygun eskir. Zamanında değiştirmediğiniz her parça size daha sonra daha büyük problem ve daha büyük masraf olarak geri döner. Elektrikli araçların henüz sarf malzemelerinin ömürleri net olsa da bazı önemli donanımların ömürleri net değildir. Mesela aldığınız bir arabanın bataryası kaç defa tam şarj yapınca ömrünü dolduracaktır? Şarj tam bitince cep telefonlarında olduğu gibi ömür sayaçları daha mı çabuk işleyecektir? Biten batarya bloğu komple mi değişecek, yoksa komponentleri mi değişecektir? Burada söz hakkı tamamen serviste olup bizler bu işleri öğrenene kadar içlerinden geldiği gibi davranıp bizden durmadan tahsilat mı yapacaklar? Yoksa periyodik muayenelerde bile tüketiciyi koruyacak tedbirler daha en baştan beri alınmış mı olacak? Bunları bilmiyoruz, ama ben iki yaşında bir elektrikli arabayı bile alacak olsam ona iki yaşında konvansiyonel muadil bir arabanın ederinden çok para vermek istemem. Servise kaç defa girecek olduğumu bilmemekle birlikte bu ziyaretlerimin bana kaç paraya patlayacağını da bilmemem benim gibi sabit geliri olan bir kullanıcı için telaş yaratacaktır. Piyasa da böyle belirlenir, tüm bu yargıların, bilgilerin ve alım gücünün birleşimidir. Dolayısıyla aldığınız elektrikli arabayı arkasında güçlü bir marka ve belirsizlikleri azaltma yönünde bir irade yoksa elden çıkarmanız konvansiyonel arabalara göre daha zor olacaktır. İyi bir marka olduğu zaman ise fiyat yukarı gideceği için potansiyel müşteri aralığı daralacağından pazar yine sıkıntı yaratabilecektir. Sıfır bir elektrikli araba iki milyon TL ise ve iki yaşında ikinci el fiyatı bir buçuk milyon TL’de oluşmuşsa doğru karar kaynakları zorlayıp sıfır olanı almaktır. Çünkü ikinci elin, ilk sahibinin kullanımının haricinde de büyük bilinmezlikleri vardır ve bu bilinmezlikler son tahlilde daha büyük masraf çıkarabilir.

Sözün özü tüm bu durumların açıklığa kavuşacağı birkaç çözüm olabilir. Hızlı şarj istasyonları beklenenden daha fazla yaygınlaşır (hatta tek şarjda bir evin aylık enerji ihtiyacını yükleyen arabalara yeterinden fazla elektrik üretilir), AB üyesi birkaç ülke ile Kanada ve Japonya gibi ülkeler çok cazip bulup bu araçlardan sipariş ederse önemli soru işaretleri yok olur. Ancak bunlar olana kadar TOGG, belki de tam elektrikli yerine birkaç hibrit model üreterek piyasada yer bulmayı denerse daha doğru hamle yapmış olabilir.