Türkiye, 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerine giderken, kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen ve 2011...

Türkiye, 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerine giderken, kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen ve 2011 yılında kabul edilen “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ve 8 Mart 2012 tarihinde, İstanbul Sözleşmesine dayalı olarak TBMM tarafından kabul edilen 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” gündemdeki yerini aldı.

Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tek imzası ile İstanbul Sözleşmesi, beklenmedik bir anda ve beklenmedik bir şekilde Türkiye bakımından 2021 yılında feshedildi.

Karar, Türkiye’de ve Dünya’da büyük ses getirdi ve tepki çekti. TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiş olan uluslararası ve tarihsel değeri olan bir sözleşmenin, Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmesinin hukuksal dayanağının bulunmadığı yazıldı ve söyledi. Ayrıntıya girmeden belirtmeliyim ki aynı görüşteyim.

Dünya tarihinin en onurla belgelerinden birisinin, ülkemin Cumhurbaşkanı tarafından “yok” sayılması karşısında, duygularımı ve düşüncelerimi ifade etmek için bir gazeteci ve toplum gönüllüsü olarak ana başlık, üst başlık bulamıyorum. Kelimeler gerçekten yetersiz kalıyor. Yakın veya uzak gelecekte, bu kararla ilgili gelişmelerin nasıl olacağını bilebilmek çok zor. Her gelişme, yenilik veya olumsuzluktan dönüş, tamamen demokrasi ile ilgili. Bu sözleşmenin yanında veya karşısında olanların arasında en küçük şiddet söyleminin veya türünün yaşanmamasını diliyorum sadece.

Gerçekten, İstanbul Sözleşmesi ve bu kaynaktan beslenen yasalar, uygulandıkları takdirde, insan soyunun gelişinden beri erkek şiddeti, bazen kadın-erkek birlikteliği şiddeti, bazen kadın şiddeti gören kadınların, acılı tarihi geride bırakabilecekleri değerde bir belgelerdir. Kadın-erkek birlikteliğinde kuşkusuz. Daha farklı olarak belirtebiliriz ki, Sözleşme, kadın-erkek demeden insanı, hatta hayvana ve çevreye yönelik şiddeti sonlandırmaya katkısı olacak kadar tarihinin en onurlu belgelerinden birisidir. Sözleşmenin, Türkiye’de görüşülmesinden, İstanbul adını almasından, ilk olarak Türkiye tarafından imzalanmasından dolayı, insanın doğuştan kazandığı temel hak ve özgürlüklerden yana olanlar gurur duymalıdır.

Türkiye’de konuşulan, görüşülen, en büyük kentimizin adını alan ve ilk olarak Türkiye tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesinin, yine ilk olarak Türkiye tarafından feshedilmesi çok büyük bir talihsizlik ve olumsuzluktur.

Bu sözleşmeyi gündeme getirenleri, hazırlayanları ve imzalayanları, ülke, ırk ve inanç ayırımı yapmaksızın alınlarından öpüyorum

Cumhurbaşkanı kararını destekleyip, her zaman güçlü kadınları hedefleyeceklerini, kadınları koruyacaklarını söyleyen sözcüler, siyasetçi ve bürokrat kişiler, toplum çoğunluğunun kendilerine ve bu sözlerine güvenmesini boşuna beklemesinler. Onlara ben de güvenmiyorum ve bu kararı, ilerlemiş yaşıma karşın, Türkiye Cumhuriyeti’nin her yaştaki gençlerinden birisi olarak kabul etmiyorum.

Ancak, yıllardır savunduğum bir önerinin önemi bir kez daha öne çıkmıştır. Kadınlar, anneler, erkeklerle birlikte her yerde ve her zaman yasalara uygun biçimde örgütlü olmalı, şiddete karşı kendilerini koruyacak, tuzağa düşmeyecek yöntemleri bulmalıdır.

Cumhurbaşkanının bu kararını olumlu bulanlar ve destekleyenler arasında siyasetçi kadınların da yer almasına çok şaşırdım. Kadınların ve annelerin önlerde olduğu milyonlarca insanın haykırışına, şiddetsiz tepkisine karşın, Sözleşmeyi feshetme önerisini yapanların, kararı alanların, yürürlüğe koyanların, halkı ayırım gözetmeksizin söz ve davranışları ile kucaklaması gerekenlerin, gürültüsüz çığlıklar karşısında neler düşündüklerini, kendi aralarında neler konuştuklarını ve neler hissettiklerini keşke bilebilsek.

Sevgili anneler, işte bu örnekleri yaşamamanız, yaşarsanız, gücünüzü ve umudunuzu yitirmemeniz için, her yerde, her ülkede ve her zaman, gönüllü olarak birlikte olmalısınız. Gönüllülükte zorunluluk yoktur, ancak, şiddete karşı, erkeklerle birlikte gönüllü olmak zorundasınız diyorum.

Elbette, Sözleşme ve 6284 sayılı Yasadan yana olanların aklında önemli soru işaretleri olmalı. TBMM’nin onayından geçen İstanbul Sözleşmesinden, sadece Cumhurbaşkanının imzası ile çıkılması, İstanbul Sözleşmesine dayalı olarak çıkarılan, gerekçesinde ve bazı maddelerinde İstanbul Sözleşmesine göre hazırlandığı belirtilen 6284 sayılı Yasanın gücünü zayıflatır mı? Bazı siyasetçiler, Sözleşmeden çıkıldığına göre, 6284 saylı Yasanın da geçerliliğini yitirdiğini düşünebilirler mi? Şimdiye dek bunu dillendiren olmadı, ancak bu birilerinin düşünmediği anlamına gelemez kanımca.

Şiddetin her çeşidine, kadına yönelik şiddete karşı olan, insan haklarını savunan kadın-erkek gönüllüler, gönüllülerin oluşturduğu dernek, federasyon ve konfederasyonlar (STK) bu karara şiddetsiz tepkilerini ve seçimler öncesi, partilere önerilerde bulunmayı sürdürüyorlar.

14 Mayıs seçimleri öncesi, Cumhur İttifakı’ndaki bazı siyasal partiler, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını doğru buluyorlar ve 6284 sayılı Yasanın da ayıklanması gerektiğini dile getirdiler. Buna karşılık Millet İttifakı’nı oluşturan siyasal partiler, seçimi kazandıkları takdirde, İstanbul Sözleşmesine uyacaklarını ve 6284 sayılı Yasayı eksiksiz uygulayacaklarını söylediler.

Sözleşme, kanımca, sadece kadını değil, çocuğu ve erkeği de şiddetten koruyor, aileyi tüm olarak hedefliyor. Sevgiye ve isteğe bağlı olmayan, aile bireylerinin baskı ağırlıklı kararları ile gerçekleşen evliliklerin yaşanmaması için ortamlar hazırlanmasına katkıda bulunuyor. Daha önce “Çocuk Gelinler” kavramını kullanan ülkemde, 18 yaşın altındaki çocukların evlendirilmelerine artık “Erken Evlilik” deniyor. İstemedikleri halde, iki tanık ve bir imamla, 18 yaşın altındaki çocuklara kıyılan nikahlar şiddet değil mi? Sevgiye dayanmadan, 18 yaşındaki bir erkek çocuğun, kendinden büyük bir kadınla evlendirilmesi erkek çocuğa yönelik şiddet değil mi? 18 yaşın altındaki bir kız çocuğunun, kendinden çok büyük bir erkekle evlendirilmesi, çocuğa yönelik şiddet değil mi? Bir başka şiddet çeşidi daha var. Kız veya erkek, çocukların bu şekilde evlendirilmeleri, yanlışlın farkında olan annelerine, babalarına, kardeşlerine, akrabalarına, arkadaşlarına, öğretmenlerine ve yakınlarına şiddet etkisi üretmiyor mu? Doğacak çocuklara yönelebilecek ve öngörülemeyen, ancak çoğumuz tarafından tahmin edilebilecek şiddet örneklerini nasıl önleyeceğiz?

Aile içi şiddet, ağırlıklı olarak elbette kadına ve kız çocuklarına yöneliktir. Ancak, sayı çok daha az olsa da, aile içi şiddetin hedefinde çocuk, genç veya erişkin erkekler de var.

Bu sözleşmenin uygulanmasında, tüm ülkelerdeki kadınlara, annelere ve babalara önemli sorumluluklar düşüyor. Ülkesi, bu Sözleşmeyi imzalasın veya imzalamasın, tüm insanlar ve aileler sürece katılmalıdır. Örgütlü veya bireysel olarak, herkes, uluslararası sözleşmelerin ülkesinde uygulanıp uygulanmadığını izlemelidir. Durum, siyasal parti, inanç ve görüş farklılıklarına bakılmaksızın birlikte değerlendirilmelidir. Çünkü bu sözleşme, insanların ortak konusudur. İnsanlar, hakların kullanılmasında ve korunmasında farklı cephelerde değil, ortak alanlarda olmalıdır, buluşmalıdır. Bu sözleşme, eksiksiz uygulandığı takdirde kadına, çocuğa ve aileye yönelik şiddet azalacak, belki de hızlı olarak ortadan kalkacaktır.

(Devam edecek)