Evet, bir seçim daha geldi geçti, seçim bitti ama elbette ki geçim derdi bitmedi. Daha da...
Evet, bir seçim daha geldi geçti, seçim bitti ama elbette ki geçim derdi bitmedi.
Daha da kötüsü sadece geçim derdi de değil Türkiye’nin başka başka devasa dertleri de var ve hepsi durduğu yerde duruyor.
Dertleri say say bitiremeyiz ama önde gelenlerini şöyle sıralamak mümkün:
Bakın son deprem 11 ilimizi yıktı geçti, enkaz orada duruyor. Yüz binlerce insan sokakta çadırlarda konteynerlerde yatıp kalkıyor; inşa edilecek konutları, dükkânları, işyerlerini bekliyor.
Fakat sadece bu kadar değil tamam deprem vurdu yıkıldık ama bu iş burada da bitmedi çok iyi biliyoruz ki daha başka yıkıcı depremler de olacak, başka illerimizi, köylerimizi, kasabalarımızı vurup yıkacak.
Deprem vurup yıkmadan, insanlarımız ölüp yaralanmadan deprem riski taşıyan binaları bizim yıkıp yeniden yapmamız gerekiyor.
Sadece bu iki kalemin toplamı trilyonlarca lira tutuyor ve bütçede böyle bir paramız da yok.
Diğer yandan devasa bir mülteci, kayıt dışı kaçak işçi sorunumuz var. Türkiye’de barındırıp masrafına katlandığımız 5 milyon kadar sığınmacı var birde Hulusi Bey’in beyanına göre Suriye’de baktıklarımız bulunuyor ve bu iki kalemin toplamı 9 – 10 milyon kişi.
Bunlar için bu güne kadar yüz milyar dolardan fazla para harcadık ve hala da harcamaya devam ediyoruz. Fakat sorun sadece Suriyeliler de değil Türkiye’de sayısını, kim olup kim olmadığını bilmediğimiz on milyona yakın kayıt dışı kaçak var. Bunlar Türkiye’ye kaçak yollar ile girip kayıt dışı çalışıyorlar ve elbette amaçları para kazanıp memleketlerine göndermek ya da götürmek.
Bu kayıt dışı kaçak yabancı işçilerin diğer bir amacı ise bir fırsatını bulup kapağı Avrupa’ya atmak, orada daha iyi koşullarda ve daha fazla ücret karşılığında çalışmak.
Bunların sayısı ne kadar kimse bilmiyor fakat sadece 6 milyon kadarlarsa ve ayda 300 dolar karşılığı çalışıyorlarsa her ay yurt dışına 1 milyar 800 milyon dolar döviz gidiyor demektir. Yıllık olarak bu 21 milyar 800 milyon dolara karşılık gelir. Mülteciler için harcanan yılık 10 milyar doları da eklersen her yıl yabancılar için 30 milyar dolardan fazla para harcıyoruz demektir ki buna para mı dayanır?
Peki, sorunlar sadece bunlar mı, burada bitti mi?
Elbette hayır bunlar daha başlangıç asıl temel sorunumuz ihtiyacımız olan mal ve hizmetleri üretemememiz, üretebildiğimizden çok fazlasını tüketmemiz ve bu yüzden verdiğimiz devasa dış ticaret açığı. Bu dış ticaret açığı elbette gene muazzam bir cari açığın oluşmasına sebep oluyor.
Ürettiğimizden fazlasını tüketebilmek için de döviz bazında borç almak zorunda kalıyoruz bu da bir döviz bazında dış borç sorunu doğuruyor ve her an bir borç krizi doğurma riski taşıyor.
Lütfen şunu unutmayın; Osmanlı’da üretebildiğinden fazlasını tükettiği ve bunu da borçlanarak yaptığı için iflas etti batmış ve Düyun u Umumiyelik olmuştu. Sonucunda önce ekonomik ve sonrada siyasi bağımsızlığını kaybeden Osmanlı bölünüp parçalanmış, dağılıp gitmişti.
Ekonomik sorunlarımız bu kadarla da kalmıyor iktidarın harcamalarına bütçe gelirleri yetişmeyince banknot matbaasına yükleniyor para basıyorlar. Dolaşıma sokulan fazla para her daim enflasyon yaratır. Hepimiz biliyoruz bu gün Türkiye makyajlı resmi verilere rağmen dünya enflasyon sıralamasında en üst sıralarda yer alıyor.
Şunu herkes bilir bir iktidarın karne notu enflasyon seviyesi ile ters orantılıdır yani enflasyon ne kadar yüksekse bir iktidarın notu o kadar kırıktır, üç haneli hiperenflasyon seviyesi yaşanan bir ülkede iktidar ülkeyi çok kötü yönetiyor demektir.
Geldiğimiz noktada ücretle geçinmek zorunda olanlar fevkalade zor bir durumdadırlar. Ücretler genel seviyesi çok düşmüş, hayat pahalılığı çok artmış bulunmaktadır.
İşte iktidar her biri deve dişi gibi olan bu sorunları çözmek zorundadır.
Çözebilir mi?
Çözebilecek olsaydı zaten 20 küsur yıllık iktidarında çözmüş olurdu, bundan sonra farklı ne yapacak da çözecek?