Sinan ERTÜRK 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’da “özel bir askerî operasyon”...

24 Şubat 2022 tarihinde Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’da “özel bir askerî operasyon” ilan etmesiyle Rusya’nın Ukrayna’yı işgali başladı. İşgal her iki taraftan en az 10.000’i asker toplam 17.000 kişinin ölümü ve 25.000 kişinin yaralanması ile sonuçlanan çatışmalar ile devam ediyor. Ayrıca bu işgal, Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşadığı en büyük mülteci krizine neden oldu. Tahminî 10 milyon insan ülke içinde yer değiştirdi ve 3 Ekim 2022 itibarıyla 7,6 milyon Ukraynalı da ülkeyi terk etti. İşgalden sonraki beş hafta içinde Rusya, 1917 Ekim Devrimi’nden bu yana en büyük göçünü verdi. İşgal ayrıca küresel çapta gıda kıtlığına neden oldu ve olmaya da devam edecek gibi görünüyor. Çünkü tarlalar ekilemiyor, ilaç ve gübre verilemiyor. Bunlar yapılsa hasat yapılamıyor. Hasat başarılsa ürünlerin lojistiği imkânsız hale geliyor ve ikmal noktalarına ulaştırılamıyor. Elbette bununla da kalmadı. Harekât bölgesinde konutlar, okullar, hastaneler, fabrikalar gibi üst yapı ile birlikte alt yapı bir daha kullanılamayacak şekilde hasar aldı. Bunun içinde su hatları, kanalizasyon hatları, yer altı ve üstü enerji ve data hatları yer alıyor. Ayrıca kullanılan mühimmatlar nedeniyle topraklar ve sular kirlendi, toprak işlenmediği için verimden düştü. Özet olarak Ukrayna, şu anda 1850 yıllarındaki medeniyet şartlarından biraz daha hallicesine sahip duruma geldi. Peki neden?

Bu savaşın kronolojisine bakıldığında büyük çoğunluk harekatın ilk başladığı 24 Şubat 2022’ye, biraz daha ilgili olanlar ise Kırım’ın ilhak edildiği zamana dönük yorumlar yapmayı tercih etmekte. Ancak durum o kadar basit değil. En basit çıkarım, Rusya’nın bağımsız bir devleti büyük askeri güç kullanarak işgal etmesi veya çalışması. İşin kökeni ise ikinci dünya savaşına, zapt edilemeyen Alman ordularının Avrupa dengelerini sonsuza dek bozmasına gidiyor. Savaş sırasında önce Almanya, sonra Rusya tarafından işgal edilen ve sonra peyk olmaya zorlanan Doğu Avrupa devletleri gecikmeli olsa da dengelerini bulmaya başladılar. Dengeyi yakalama konusunda en büyük zorlukları çekenler ise peykler haricinde kalan fakat SSCB yapısının içinde varlık göstermeye çalışan eyalet/devletler oldu. 1988-1991 yılları arasında gerçekleşen zincirleme siyasi ve toplumsal olaylar neticesinde demir perde altında kalan bu devletçikler de kendi kanatları ile uçmaya başladılar. SSCB’nin çelik çekirdeğini oluşturan Rusya önce Bağımsız Devletler Topluluğu adı altında bir yapılanmaya gitti. Elbette çok uzun soluklu ve siyasi alanda kendisini kanıtlayabilme lüksüne sahip bir yapı değildi. Zaman kazanmak ve Rusya’nın gücünü toplamasını sağlamak dışında bir amacı varmış gibi görünmedi, sessizce tarih sahnesinden yok olma sürecine girdi. Çelik çekirdek bir taraftan ekonomisini toparlamaya çalışırken bir taraftan da kendisini daha da kuvvetli yapacak iç meseleleri halletme yoluna gitti.

Sırasıyla Çeçenistan, Gürcistan, Kırım harekât alanlarında genel seferberlik ve genel harp boyutunda savaşları göze aldı. Petro zamanından beri gözlerini ayırmadıkları sıcak denizlere ulaşmak amacını fazlası ile yerine getirerek Doğu Akdeniz ve Suriye’de büyük çaplı birlikler ile harekatlara tutuştular. Her bir meydan okuma daha büyüğü ile devam etti. Çünkü siyasi getiriler ve kendi hinterlandını oluşturmak hedeflerine ilerlerken çatışmaların/harekatların/harplerin başka yönlerini de keşfettiler: ÇOK BÜYÜK RANT VE GELİR.

Askerler ve siviller ölürken, altyapılar harap olurken, bir ülke taş devrine doğru yaklaşırken bu yıkımdan birileri para kazanıyor. Savaşan iki tarafa da silah ve mühimmat lazım, askerlerin midesini doldurmak lazım, askerlere bot, elbise, el feneri, şapka, kemer, pil/batarya, tıraş bıçağı, atlet, don, postal, parka, eldiven lazım. Askere her şey lazım. Askere lazım da harekât alanında bulunmak durumunda olan sivillere lazım değil mi? Lazım. Bunları üretme kabiliyetiniz varsa çok hızlı döngü nedeniyle, büyük hammadde ihtiyacı duyulmasına rağmen ülke içi ticaret aşırı canlanır. Üretilen malların müşteriye ulaştırılma hızı ve ödemeler gerçekleşme yüzdesi hep yüksektir. Ama üretim kabiliyetiniz harekât nedeniyle durduysa bunları dışarıdan tedarik etmek zorundasınız. Savaşan bir ülke malzeme tedariğini yapmak istediğinde piyasa acımasızdır. Herkese bire satılıyorsa savaşan tarafa ikiye satma ön anlayışı vardır. Çünkü hangi tarafa mal veriyorsanız, karşı tarafın doğal rakibi durumuna yükseliyorsunuz, e bu da herkesin beleşe yapabileceği bir iş değil. İşin fırsatçılık boyutu ise zaten doğasında var.

Savaşan taraflara tedarik işinde başlangıçta bir iki iş yapan gruplar aşırı karlı iş yaptıkların birden zenginleşirler. Zenginleşince, diğer bu işi yapmak isteyenlerin önünü kapatacak legal/illegal her türlü işi de yaparlar.

Piyasaya tedarikçi olarak girecek oyuncu sayısı azalınca başlangıçta piyasada varlık gösterip piyasayı ele geçiren ekip, zenginliğini üssel olarak katlamaya başlar. Bu zenginlik o kadar artar ki artık muhatap, savaşan tarafların başında bulunan otoritedir. Bu durum başlangıçta tüccar, sonra tekel durumuna yükselen tedarikçiyi siyasal aktör haline getirir. Siyaseten de güç kazanan dünün tüccarı artık kazancını kaybetmemek için savaşın bitmesini engelleyen tutum içindedir. Çünkü savaşta can ve mal kaybetmez, canı yanmaz; sadece para kazanır, çok para. Bu kısır ama cukkası sağlam döngü sürdükçe kazanç da katlanmaya devam eder. Tarih bu tür zenginlerle doludur. Hatta tarihte ismi bilinen en önemli zenginler böyle servet yapmış ve siyaset sahnesine çıkmıştır. Bazen bu rolleri savaşa aktif olarak katılıp büyük birlikleri komuta etmeleri ile beraber gerçekleşmiştir. Tarihte bunlara savaş lordları diyoruz. Savaşırlar, savaştıkça para, toprak, şan, şöhret, makam, yetki kazanırlar.

Savaş lordları, zenginliğin devamını sağlamak için savaşın devam etmesini sağlamak istedikleri gibi savaşın sonsuza kadar devam etmeyeceğini de bilirler. Sonunda mutlaka bitecek savaşta karlarını en üst seviyeye çıkarmak için tüm fırsatları da zorlarlar. Can kaybının ve yıkımın en son kertede yüksek olması hep lehlerine çalışır. Destekledikleri tarafın kazanması veya kaybetmesi durumundan bağımsız olarak hep kazanırlar. Savaş bittikten sonra ise elinde finansman olan birkaç oyuncudan birisi oldukları için imar safhasında yine para kazanmaya devam ederler. Savaşın etinden sütünden kazanırlar yani.

Siyaseten güçlü oldukları için (bazen siyasileri ellerinde oynatırlar, bazen ortaktırlar) karar mekanizmasının hep içinde yer alırlar. Kararlar alınırken ya oradadırlar ya da alınır alınmaz bilgileri olur. Piyasayı olabildiğince speküle etmek onlar için çok basit hale gelir böylece. Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta da savaşın ölümler/kayıplar/ siyasi mücadeleler haricindeki bölümü böyle devam etmektedir. Dolayısıyla karar mekanizmasındakilerin yüksek kazançlar elde ettiği bir çatışmanın bitmesini kim ister? Ezilen ve zarar gören halklar. Peki onların böyle bir gücü var mı? Hayır, onlar ölmeye devam edecekler. Yani savaşın bitimi kazançların maksimize edilmesiyle ilgili. Kazanılacak en son dolar sent kazanıldıktan sonra harekât duracaktır. Ne demiştik? Her iki tarafın da bu işten kazançları var. Lordlar doymadan bu iş bitmeyecek.