Kırk yaş altı gençler bilmez ama benim çocukluğumda, altmışlı yılların sonları, yetmişli yılların başlarında çocuklar arasında...

Kırk yaş altı gençler bilmez ama benim çocukluğumda, altmışlı yılların sonları, yetmişli yılların başlarında çocuklar arasında sevilen, son derecede masum bir talih oyunu vardı. Bu oyun iki buçuk liradan bakkallardan alınır ve mahallede “şaaans, taaalih, kader, kısmet beş kuruuuuuuuuuşşa” diye bağırılarak satılmaya çalışılırdı.

Oyun bir karton üzerine, 120 yuvarlak deliğin olduğu ayrı bir karton zımbalanıp, bu iki karton arasına renkli folyo kâğıdı yerleştirilerek oluşturulmuş çok basit bir düzenekti… Delik kısımlardan alttaki renkli folyo kâğıt görünürdü. Bu deliklerdeki folyoyu kazıdığımızda, altta bir rakam çıkardı ve oynayan çocuk o rakama isabet eden ödülü alırdı. Bazen de hiç rakam çıkmaz ona da “fos” denirdi,

Cebinde 5 kuruşu olan karton tabladaki folyoyu kazır ve büyük ikramiyeyi yakalamaya çalışırdı… Ne kadar çok sayıda daire kazırsak her defasında 5’er kuruş ödenirdi. Şans Talih’in tamamını satabilirsen oynatana da bir üç, üç buçuk lira kar bırakırdı.

Oyunun büyük ikramiyesi büyük çikolataydı, ikinci büyük ikramiyesi küçük çikolataydı. Kazınıp boş çıkınca hiç bir şey kazanamayana bile “fos” denilen tek katlı şekersiz, kremasız gofret verilirdi. Fos çıktı tabiri de buradan gelmektedir…

Şimdilerde kader, şans falan denilince aklıma hep kiminin büyük ikramiyeyi kazandığı kimine ise hep fos çıkan bu oyun gelir.

Şans, talih, kader kısmet ile para arasındaki ilişkiyi çocukluğumda ben bu oyunda öğrendim diyebilirim. Bir kere parası olmayanın hiç şansı olmuyor, oynayıp fos bile kazanamıyordu! İkinci önemli husus oynatan bu oyunu para kazanmak için oynatıyor, kim ne kazanırsa kazansın onun karı garanti oluyordu. Daha da önemlisi bu işten oyunu imal eden ve satan bakkal en çok parayı kazanıyordu. Bir nevi gerçek dünyanın simülasyonu. Daha da kötüsü çocuklar bu oyunu oynamayı seviyor, akıllarına paralarını biriktirip, gidip aynı paraya daha fazla çikolata almak gelmiyordu…

Tam bir kapitalist sistem mantığı yani…

Bu konuya girmemin sebebi son maden kazası ve bu kaza üzerine yetkililerin yaptığı KADER temalı tuhaf açıklamalar!

Hatırlatayım Recep Bey, Amasra’da maden ocağındaki patlama hayatını kaybeden 41 işçinin ardından “Birileri dalgasını geçebilir ama önemli değil biz kader planına inanmış insanlarız” demişti.

Bir ülkede yönetim sorumluluğunu taşıyan kişinin kamu işletmesi olan bir madende kaza ve ölümü böyle kabullenmesi, bu durumun izahını kadere bağlaması son derecede sakat ve samimiyetsiz bir yaklaşımdır!

Bu arkadaşa madem kadere, kader planına inanıyorsun o zaman sen neden 3 bin koruma ve bir dolu zırhlı araçla geziyor, gayet sıkı önlemler alıyorsun diye sormazlar mı?

Bakınız dostlar başta maden kazaları olmak üzere hemen hemen her iş kazası bilim ve teknolojinin gereği yapılır, yeterli para harcanır ve aşırı kar hırsı ile iş görülmezse çok büyük ölçüde engellenebilir.

Devletlülerimizin kişisel güvenliğini önemsediğimiz ve o güvenliği sağlamak için kamu kaynaklarından harcadığımız para kadar para harcadığımız takdirde emin olun bu ülkenin emekçilerinin burnu bile kanamaz, iş yerlerindeki tehlikeler asla birer faciaya dönüşmez.

Bu arada Recep Bey’e en sağlam cevabı veren de Milli Eğitim Bakanı Eski Hüseyin Çelik olmuş. Çelik “Önce, en ince detayına kadar tedbir, sonra tevekkül ve takdire teslimiyet… Bizim kader anlayışımız ne yazık ki, daha çok Emeviler’in “Cebriyeci” kader anlayışını andırıyor. Çarpık kader anlayışına Mehmet Akif’in diyecekleri var” demiş ve Akif’in MÜTEVEKKİL adlı şiirini paylaşmış. Bu şiiri internetten bulup okumanızı tavsiye ederim.