Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Orta Anadolu Bölge Temsil Kurulu Başkanı Engin Şahin, üç haftalık kapanma sürecinde turizm sektöründe yaşananlar ile kademeli normalleşmenin turizme ne gibi etkileri olacağı hakkında açıklamalarda bulundu.
Esma ALTIN/ANKARA
TÜRSAB Orta Anadolu Bölge Temsil Kurulu Başkanı Engin Şahin, üç haftalık kapanma sürecinde turizm sektörünün nasıl etkilendiği ve normalleşmeler ile birlikte nasıl bir hareketlenme olacağı hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Şahin: “Üç haftalık kapanma tam olarak turizm sezonumuzun başladığı döneme denk geldi. Bu süreçte seyahat acenteleri yine pek çok iptal veya erteleme ile karşılaştı. Dolayısıyla ciddi sorunlar yaşadık. Normalleşme süreci de pazartesi günü kademeli olarak başladı. Önce seyahatlere müsaade edildi ve bu bizim için iyi bir şey. Çünkü hareketlilik sağlanamadığı sürece, bir yerden bir yere gidemediğiniz sürece turizm maalesef gerçekleşmiyor. En azından yaz sezonunda biraz hareket olacağını söyleyebiliriz. Normalleşme bu şekilde giderse restoranlar da bir süre sonra açılmaya başlarsa, oteller şu anda yine kapasiteleri sınırlı çalışıyorlar. Onlar da ilerleyen süreçte yavaş yavaş açılmaya başlarsa daha iyi günlerin geleceğine inanıyoruz.” dedi.
‘TAM KAPANMA İLE İPTALLER OLDU’
Turizm sektörünün üç haftalık tam kapanma sürecini nasıl geçirdiği ve yavaş yavaş başlayan normalleşmeler ile turizm sektörünü nelerin beklediğini açıklayan Şahin, sözlerine şöyle devam etti; “Üç haftalık kapanma tam olarak turizm sezonumuzun başladığı döneme denk geldi. Satışlarımız anlık değil, öncesinde rezervasyonlar ile yapılıyor. Yani biz bu tarihlerdeki turlarımızı, bayrama denk gelen otel tatillerin, seyahatlerin, uçuşların, trenlerin hepsini daha önceden satmıştık. Fakat pandeminin nasıl ilerlediği, ne olduğu kimse tarafından tahmin edilebilir olmadığı için bizler için de sürpriz oldu bu sıkı kapanma. Bu süreçte seyahat acenteleri yine pek çok iptal veya erteleme ile karşılaştı. Dolayısıyla ciddi sorunlar yaşadık. Sezonun en hareketli zamanını öldürmüş olduk. Ayrıca bundan sonrası da çok belirli olmadığı için yeni rezervasyon alma ya da insanların yeni tatil tereddütleri, seyahat tereddütleri de şu an için bize gelmiyor. Zaten ofislerimiz de kapalı. Hatta bu kapanmanın en başında şöyle bir sıkıntı yaşadık. İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı açılmasına müsaade edilen veya şehir içinde muafiyet alıp çalışabilen sektörler arasında turizm ve seyahat acenteleri yoktu. Fakat her ne kadar turizm şu anda kötü başlamada sıkıntıda desek de bu mevsimde, bu kapanma döneminde bile Antalya’ya günde onlarca uçak iniyor. Yine İstanbul’a, Dalaman’a onlarca uçak iniyor, yurtdışından gelenler. Bu yolcuların hepsinin karşılanması, otellerine yerleştirilmesi, turların yapılması gerekiyordu ve seyahat acentelerinin çalışanlarının sokağa çıkma ile ilgili muafiyeti yoktu. Bu durum yaklaşık birkaç gün kargaşa yarattı. Ama sağ olsunlar daha sonra İçişleri Bakanlığı’na bu durum anlatıldıktan sonra bu muafiyet kapsamına seyahat acenteleri çalışanları da girdi. Bu pandemi döneminde en azından yurtdışından gelen yabancı turistler için seyahat acenteci faaliyeti vermeye devam edebildik. Ama bu üç haftalık kapanmanın sezonun en başına denk gelmesi ve bayrama denk gelmesi ki Türkiye’de turizmin pik yaptığı zamanlar vardır, bir tanesi kurban bayramı, diğeri ramazan bayramı, bir diğeri okul tatilleri yaz ve kış, yılbaşı gibi pik zamanlar vardır. Bunlardan bir tanesini kaybetmiş olduk. Tabii pandeminin nasıl ve nereye gideceğini kimse tarafından kestirilemediği için, kimsenin bu konuda bir öngörüsü olamadığı için çünkü çok organik bir şey pandemi, bu nedenle hepimiz de bu durumda önümüzü kurtarmak adına, geleceği kurtarmak, bu yaz sezonunu kurtarmak adına kabullendik. Yapacak bir şey yok dedik. En azından bu dönemin başını kaybettik ama dönemin içini umarız ki kaybetmeyiz dedik. Bu normalleşme süreci Pazartesi günü kademeli olarak başladı. Önce seyahatlere müsaade edildi ve bu bizim için iyi bir şey. Çünkü hareketlilik sağlanamadığı sürece, bir yerden bir yere gidemediğiniz sürece turizm maalesef gerçekleşmiyor. Otel rezervasyonlarının seyahat izin belgesi almak için veya seyahatten muaf olmak için kabul edilmesi şu an genelgede görülüyor. Bu bizim için artı bir durum. Yaklaşık olarak son kapanmadan önceki duruma dönmüşüz gibi gözüküyor. Yani yolcularımıza seyahatleri için ulaşım araçlarını tren, otobüs ve uçak biletlerini satabiliyoruz veya araçlarımız ile onları tura götürebiliyoruz. Bunu belgelediğimizde bir tura gittiğinde veya bizden aldığı bir konaklama için, seyahat için, tatil için bir yere gittiğinde ispatladığında turistlerimiz, yolcularımız, misafirlerimiz seyahat kısıtlamasından muaf oluyorlar. Bu avantajlı bir durum. En azından yaz sezonunda biraz hareket olacağını söyleyebiliriz. Normalleşme bu şekilde giderse restoranlarda bir süre sonra açılmaya başlarsa, oteller şu anda yine kapasiteleri sınırlı çalışıyorlar. Onlar da ilerleyen süreçte yavaş yavaş açılmaya başlarsa daha iyi günlerin geleceğine inanıyoruz.”
Bazı vatandaşların üç haftalık tam kapanmada bayram tatillerini uzattıklarını ve kapanmayı otellerde geçirdiklerine değinen Şahin bu konu ile ilgili şunları dile getirdi; “Üç haftalık kapanma döneminde benim etrafımda hem müşterilerimden hem arkadaşlarımdan yol tercih edenler oldu. Yani kapanma sürecini evde geçirmek yerine ailesi ile beraber bir tatil beldesinde, bir tatil otelinde bu kapanmayı geçirmeyi tercih edenler oldu. Şöyle bir artısı vardı. 17 günlük bir doluluk sağlandı otellerde ama yüzdeye baktığımızda otel kapasitesinin çok çok düşük rakamlarına denk geliyor bu. Zaten otelin toplam doluluğu yüzde 5 ile 10 civarındaydı, belki o kadar bile yoktu. Sezonun başında bu ani kapanma yüzünden pek çok otel rezervasyonları iptal etti. Çünkü otelci tarafından baktığınızda bir otelin açık kalmasının maliyetinden doğacak zararınız az misafirler ile çalıştırmaktan doğacak zarardan daha az oluyor. Kısacası oteli kapalı tutmanız daha kârlı oluyor. Tabiki kapalı tutmanın da bir maliyeti var. Çünkü elemanlarınıza yine de maaş veriyorsunuz, onları evlerine gönderiyorsunuz. Kritik elemanlarınızı işten çıkaramıyorsanız zaten. Ama oteli açtığınızda daha fazla eleman, daha fazla gider, soğutması, ısıtması, çalışanların geliş gidişleri, onların yemekleri gibi ekstra maliyetleriniz oluyor. Dolayısıyla henüz açmamış oteller zaten bu yasaklardan önce açmama kararı vermişlerdi. Bu yasağın bitmesini ve sonraki duruma bakmayı öngörmüşlerdi. Ama bazı oteller de açmış bulunmuşlardı. O oteller misafir kabul ettiler. Ama onların doluluk oranları, bu otellerin sayısı zaten toplam otel ağacının yüzde 10’larındayken onlar da yine toplandı ve bu kapalı zamanı yüzde 10 doluluk oranı ile geçirdiler. Aslında kimseye yaramadı diyebiliriz. Sadece giden vatandaşlarımız orada ekonomik fiyatlarla, evde harcayacağından daha az para harcayarak keyifli, sakin, kafasını dinlediği bir tatil yapmış oldu. Oteller için çok avantaj olmasa da daha çok misafirler için avantajlı olduğunu söyleyebiliriz.”
‘EN BÜYÜK GÜCÜMÜZ TURİZM’
Turizm sektörünün ülkemiz açısından değerine dikkat çeken Şahin, özellikle tam kapanmada yaşanan sıkıntıların ekonomik etkilerinden söz etti ve şunları kaydetti; “Turizm sektörü bizim ‘Bacasız Fabrika’mız. 1980’li yıllardan bugüne Türkiye’nin cari açığının yaklaşık yüzde 30-35 hatta 40’lara kadar kısmını kapatan bir sektör. Yani biz dışarıdan bir şeyler alıp hayatımızı devam ettiren bir ülkeyiz. Enerjimizi, yakıtımızı, teknolojik ürünlerimizin çoğunu yurtdışından alıyoruz ve bunlara karşı bir döviz ödüyoruz. Ama bu dövizi de bizim başka bir ticaret ile Türkiye’ye getirmemiz gerekiyor. Buradaki en büyük gücümüz turizmdi. Geçen sene bu noktada ciddi bir kayıp yaşadık. Turizm verilerimizde bir önceki seneye nazaran çok büyük düşüşler oldu. Bir önceki sene 30 milyar Dolar’ın üzerinde bir gelirimiz varken 2020 senesinde pandemiden dolayı yaklaşık 12 milyar Dolara düştü. Geçen sene ilk aylarda ocak, şubat, mart aylarında pandemi bu kadar fırtına olmadığında, uçuşlar devam ediyordu, oteller, satışlar devam ediyordu, kış turizmi devam ediyordu. Yine bizim İstanbul’daki şehir turizmi, kongre turizmi, sağlık turizmi 2019’dan da daha yüksek bir hız ile devam ediyordu. 2020’nin ilk üç ayında 2019’un ilk üç ayından daha fazla turist gelmişti. Fakat arkasından ani kapanma ile bu rakamlar çok çok düştü, yüzde 85 civarında düştü. Bizim kaybımız geçen sene yüzde 80’leri geçti. Bu sene de ilk üç ayda 2020’nin ilk üç ayına kıyasla yine çok büyük bir kaybımız gözüküyor. Bu da bizim cari açığımızın kapatılması noktasında büyük bir sıkıntımız. Ama aşılama bu hızla giderse, güvenli turizm sertifikası alan otellerimiz bu sertifikanın şartlarını yerine getirip belgelerini devam ettirirlerse ki öyle olacak, turizm çalışanları da aşılanırlarsa, orada da hemen hemen otellerin yüzde 90’ı, acentelerin yine yüzde 70-80’i aşılandı. Yani turist ile yüz yüze gelen, onunla temas eden tüm turizm bileşenleri aşılanıyor. Rehberler de aşılandı. Bu noktada biz de bunu yurtdışındaki yabancı misafirlerimize doğru olarak aktarabilirsek ama maalesef geçen günlerde Turizm Tanıtma ve Geliştirme Ajansı (TTGA)’nın yaptığı reklam gibi değil de, çünkü o hem yurtiçinde çok ciddi skandal oldu hem yurtdışında ciddi anlamda kötü bir reklam oldu bizim için. Ama bunu bir şekilde oradaki operatörlere yani tur operatörlerine Türkiye’deki sağlık tedbirlerimizin ne seviyede olduğunu ispat edebilirsek, tabii pandemi yönetimi sürecinde de günlük vaka sayılarımızı belli rakamların altına indirebilirsek ve bunu devam ettirebilirsek önümüzdeki turizm sezonunda, Haziranın sonuna doğru bir hareketlilik sağlayabiliriz. Bu da sezonun hemen hemen yüzde 40-50’sini kurtarmayı getirir bize. Geçen sene insanlar tatillerini yapamadılar, şu ana kadar da kış turizmi de olsa yaz başında da olsa yine tatil yapılamadı. Hem yurtiçinde hem yurtdışında tüm turist adayları hazırda bekliyorlar. Eğer sağlık sorunları bertaraf edilebilirse çok hızlı bir şekilde turist akını olacak. Tüm turistik bölgelere olacak. Sadece bize değil, bizim rakibimiz diyelim ya da bizimle yarışan Akdeniz çanağındaki Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan’a da akın olacak. Ama bu pastadan bizim de pay almamız gerekiyor. Bunun için de turistin sağlık açısından bir sıkıntı yaşamayacağına dair ikna edilmesi lazım. Burada turistleri değil, aslında ülkeleri ikna etmek gerekiyor. Örneğin; İngiltere şu anda Türkiye’ye gelen turistlere diyor ki, Türkiye kırmızı listede bir ülkedir, dolayısıyla Türkiye’ye gidip döndüğünüzde burada karantinada kalmanız gerekiyor 10 gün boyunca ve bunu da evinizde değil, bizim gösterdiğimiz konaklama tesislerinde yapacaksınız, bunun da bedeli bin 750 Pound. Çılgın bir rakam, yani 20 bin liranın üzerinde bir rakam ödemesi gerekiyor. İnsan Türkiye’ye gelecek, tatil yapıp dönüşte de bir bin 750 Pound da oraya verecek ki Türkiye’ye geldiğinde bin Pound’un altında bir tatil yapıyor bir haftada. Bu aslında Türkiye’ye gitmeyin, demek oluyor. Bizim ülkeleri ikna edip bu listelerden çıkmamız gerekiyor. Almanya’da da bu şekilde bir uygulama var. Bunlar bizim büyük pazarlarımız. Tabii onlar da haklılar. Kendi vatandaşlarının sağlığını düşünüyorlar. Türkiye’de pandemi bu rakamlarla sürdüğü sürece vatandaşlarını göndermek istemeyecekler. Bizim yapmamız gereken sağlık tedbirlerini artırmak, dışarı çıkma yasağı evet hepimiz için çok sıkıcıydı, çok yorucuydu, hepimiz işimizden, gücümüzden olduk ama önümüzü kurtarabilmek adına bu acı reçeteyi itmemiz gerekiyordu. Ancak bu şekilde 2021 turizmini, yaz dönemini kurtarabiliriz, daha sağlıklı bir noktaya getirebiliriz. Cari açıktan da bir miktar kurtulabiliriz.”
2020 yılı sonundan itibaren 2021 yılı için tatil planlarının yapıldığını ifade eden Şahin şunları söyledi; “Yaz dönemi için tur planları, seyahat planları yapılmaya başlandı. Hatta bu durum Kasım-Aralık’ta pandeminin ikinci piki bittiğinde üçüncü pikte bu kadar hız veya bu kadar büyük bir hacim beklenmediği için insanlar yavaş yavaş tatil planları yapmaya başlamışlardı. Bizler de ümitlenmiştik. Bu sezonun başından itibaren turizm hareketliliği olacağı noktasında umutlanmıştık. Yurtdışından da ciddi talepler gelmeye başlamıştı. Ama tüm dünyada bu üçüncü dalga her tarafı birbirine karıştırdı. Bazı ülkeler daha fazla aşıya erişebildikleri için aşılarını tamamladılar, vatandaşlarının hemen hemen yüzde 90’ını aşıladılar. İsrail buna çok iyi bir örnek. Dolayısıyla önce maskeyi çıkardılar, sonrasında sosyal alanlarda sadece mesafe şartı ile yaşama devam ettiler ve ülke dışından da turist almaya başladılar. Bizim de bunları sağlamamız gerekiyor. Yoksa bu herkesin seyahat, tur planı sadece planda kalacak, en azından Türkiye için. Ama bu kapıları açabilirsek, bu şartları sağlayabilirsek hem yurtiçi turizminde hem de yurtdışı turizminde patlama olacağına inanıyorum. Ciddi rakamlara ulaşacağız. İnsanlar Türkiye’ye akın edecektir. Bunu iyi de yönetmemiz gerekiyor. Çünkü burada şöyle bir sıkıntı da var; turizm patladığı anda da arz-talep dengesi bozuluyor. Arz sınırda tabiki. Türkiye’deki yatak kapasitemiz belli. Sezonda bunu en iyi şekilde değerlendirebilmek için fiyatlar yükselmeye başlayacak. Arzı üretenler, konaklama, tesis sahipleri buradan en fazla geliri elde edebilmek adına fiyatları yükseltecekler. Bir denge var. Onu kaçırdığımız noktada turistler de Türkiye’de tatil yapmak yerine Yunanistan, İtalya, Fransa’yı tercih edeceklerdir. O dengeyi çok kaçırmadan tabiki bu geçmiş senelerin de yarasını sarmamız gerekecektir, bu noktada bir miktar fiyat artışı da olacaktır. Yurtiçinde zaten hafta sonu turları, tatil turları şu anda satılıyor, özellikle büyük operatörlerde. Reklamlarda da görüyoruz. Ödemenizi yapın ama tatile gitmekten vazgeçerseniz ya da gidemezseniz birkaç gün kalaya kadar bile iptal etme hakkınız var. Ödediğiniz ücretin çok büyük bir kısmını yaklaşık yüzde 90-95’ini iade alma şansınız var gibi kampanyalar var. İnsanları bu dalgalı dönemde yine paket almaya ikna etmek için bu şekilde kampanyalar oluşturuluyor. Hatta bazı operatörler paranın da hepsini ödemeyin, yüzde 25’ini ödeyin, kalanını gitmeden önce tamamlayın, o yüzde 25’te büyük bir risk değil, gitmekten vazgeçtiğinizde onu da iade ederiz gibi kampanyalarla müşterileri çekiyorlar. Bu da insanların taleplerini bir şekilde toparlıyor.”
‘AŞININ SEKTÖRE ETKİSİ OLDU’
Aşılama uygulamalarının ülkemizde turizm sektörü açısından etkisi olduğunu belirten Şahin, son günlerde tepki çeken ve daha sonra kaldırılan turizm ile ilgili reklama da değindi. Şahin: “Aşılamanın etkisini iki açıdan değerlendirmek istiyorum. Öncelikle Türkiye açısından baktığımızda bence aşılamanın etkisi oldu. Çünkü biz yabancı turistlere Türkiye’ye gel derken onlara Türkiye’deki virüs ile karşılaşma ya da virüse maruz kalma risklerini azalttığımızı ikna etmemiz gerekiyor. Bu sözde pek mümkün değil. Ama aşılamayı sağladığımızda, bu rakamları onlarla paylaştığımızda, halkın yüzde 65-70’ini aşılayabilirsek bir kısmı da zaten hastalığı geçirip bağışıklık kazandığında bu noktada virüsün Türkiye’de aktarılması hızı yavaşlıyor, turistler için de risk azalıyor. Bunu kullanmak açısından aşı Türk turizminde ciddi anlamda yararlı olacak. Ama bunu kötü bir reklam ile yaparsak tam tersine bizi rencide eden, bizi küçük düşüren bir noktaya gelecek. Bu misafir için de hoş değil, bizler için de hoş olmayan bir noktaya geliyor. Ama zararın ya da hatanın neresinden dönülse kârdır diyoruz ve o reklam da kaldırıldı. Şimdi başka daha doğru yeni bir reklam ile yine Türk turizminde çalışan insanların aşılandığı bir şekilde karşı tarafa aktarılacaktır. Bunun olumlu etkisi de olacaktır. Eğer bunu başaramazsak, insanları ikna edemezsek yurtdışından misafir gelen rakamlar çok çok düşük yerlerde kalacak. Bu bizim için istenmeyen bir durum. Aynı şey yurtdışı dersek İsrail örneği var. Burada ciddi oranlarda aşılanma sağlandı. İngiltere fena değil, Danimarka çok hızlı gidiyor. Bunların hepsi sosyalleşmeye de başladılar. Sokağa çıkma kısıtlamaları azaldı, sosyalleşme kısıtlamaları azaldı, Danimarka’da maske zorunluluğu kalktı, aynı şekilde İsrail’de de. Yavaş yavaş Avrupa’da bu iş daha da artacak. Aşı işi biraz da siyasi bir şey. Biz de ilk başta çok daha yüksek rakamlarla aşılanmayı planlıyorduk, hükümet tarafından bununla ilgili açıklamalar da yapıldı. Fakat dünyada aşı borsası diyelim, öyle bir durum var benim anladığım kadarıyla. Sadece paranız olması da yetmiyor, bir siyasi gücünüz de olması gerekiyor, bir baskı yapabiliyor almanız gerekiyor, çok büyük rakamlar konuşuluyor. Örneğin; Avrupa Birliği (AB) toplam vatandaş sayısının üç defa aşılanacağı kadar aşının siparişini, sözleşmesini yapmış. Bu biraz güç ile ilgili bir şey olarak geliyor bana. Hem maddi güç hem de siyasi güç. Bizim burada kurtuluşumuz benim kanaatimce yerli aşının bulunması. Çünkü bu aşı tedarikindeki sıkıntı her zaman karşımıza çıkabilir. Bugün Çin’den aşı alabiliriz mesela ama yarın taahhüt ettiklerini yerine getiremediklerinde, üretimimiz yavaşladı ya da şöyle, böyle oldu gibi farklı sebeplerle ama aslında o aşıları başka ülkelere sattıkları için bu sorunun aynısını ileride de yaşayabiliriz. Burada doğru olan yerli aşının üretilmesi ve mutasyonlara da uygun bir aşının geliştirilmesi. Şu anda Türkiye’de sanıyorum ki 5 ya da 6 tane aşı çalışması var. Bunlardan bir tanesi hatta çok pratik, iğne bile değil, burundan sprey ile yapılan bir aşı ve çok hızlı bir şekilde yeni mutasyonları döndürebildiği söyleniyor. Bunların faz çalışmaları bu sene içinde biterse, bu sene sonunda kendi aşımıza kavuşursak bu anlamda da avantajlı noktada oluruz. Hatta belki diğer ülkelere de aşı satar, onlara da vesile oluruz bu hastalıktan kurtulmaları için.” dedi.
Virüsün belli bir dönüşümden sonra artık yavaşlayabileceği görüşünde olduğunu dile getiren Şahin, bu anlamda yaptığı araştırmalardan bahsetti ve sözlerine şöyle devam etti; “Virüsü yenmek için tıbbın söylediği şey; aşılar geliştiriyoruz, biz de karşı silahlar geliştiriyoruz. Ama biraz da virüsün insafında kalıyoruz. Yaptığım kişisel bir araştırmam üzerine şunu söyleyebilirim; daha önceki İspanyol gribinde de dünya üzerinde çok büyük bir yıkım olmuş, fakat sonuçta insanlar bunu aşılarla veya ilaçlarla değil de, virüsün mutasyonları sonucunda virüsün geldiği son değişimde kazanmışlar. Virüs dediğimiz organizma çoğalmak istiyor, yayılmak istiyor, çok ölümcül bir versiyonuyla yürümeye kalktığı zaman çok fazla uzağa gidemeden üzerinde yaşadığı taşıyıcıyı öldürüyor. O da taktik olarak yavaş yavaş daha az öldüren formlara doğru dönüyor. Niye ilk başta çok öldürücü oluyor noktasında da ilk başta bu virüsler hayvandan insana geçerken çok öldürücü oluyor. Sonra çoğalabilmek için bu öldürme kabiliyetini yavaş yavaş insandan insana aktardıkça azaltıyor. Hatta yine şöyle bir bilimsel paylaşım var; beşinci aktarımdan sonra hemen hemen öldürme riski çok çok düşük rakamlara çekiliyor. Bu Covid-19’da da böyle bir eğilim bekleniyor. Ama bunun hızı ve yeri biraz farklı. Çünkü dünya o günkü dünya değil, çok hızlı, hareketli, global bir noktaya geldi. Böyle bir dünyada virüsün de çok farklı mutasyonları oluyor. Her ne kadar ölümcüllüğü azalsa da bu sefer siz bir virüsten etkilendiğinizde yine uluslararası turizm hareketliliği başladığı noktada Çin’den gelen, orada ilerlemiş bir mutasyon bizim için tekrar sürpriz bir virüs olacak. Dolayısıyla bu mücadele biraz daha devam edecek gibi görünüyor. Zaten pandemi ilk çıktığında öngörüler, 2019 rakamlarına ancak 2023 yılında erişilebileceği yönündeydi turizm açısından. Bu nedenle turizm sektörü bu pandemiden biraz daha zarar görecek ya da toparlanması zaman alacak, eskiye dönmesi birkaç yılı daha alacak gibi gözüküyor. Ama hiç hareket etmeden de ilerlemek mümkün değil. Biz bugün yapabildiğimiz kadarını yapacağız. Bugün kurtarabildiğimiz sezonu kurtaracağız, bugün insan hareketliliğini sağlayacağız bir şekilde. Ama iki ya da üç sene sonra bunun meyvelerini alacağız ciddi anlamda. Virüsün dünya üzerindeki değişe değişe gezmesi bizi biraz daha üzecek gibi görünüyor.”
‘KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ 2021 SONUNA KADAR UZATILMALI’
Yavaş yavaş ilerleyecek normalleşmeler ile birlikte turizm sektörüne dair umutlar beslediklerini vurgulayan Şahin, aynı zamanda sektör çalışanları için kısa çalışma ödeneğinin uzatılmasına da ilişkin görüşlerini ifade etti. Şahin: “Bu normalleşmeler bizim için ümit veriyor. İç turizm açısından bir sonraki bayramımız var, yaz tatilimiz var, sonrasında yine bu senenin sonunda kış tatilleri var, Milli Eğitim Bakanlığı’nın eklediği iki tane ekstra tatil var yıl içinde. Bunların hepsi bizim için turizm hareketliliğinin olduğu zamanlar. Normalleşme ile bu hareketliliği bekliyoruz. Türk Hava Yolları (THY) bu dönemde üzerine düşeni çok fazla yaptı. Hatlarını kapatmadı, uçuşlarını azalttı ama iptal etmedi, çalışanlarını işten çıkarmadı, sırtına ciddi bir yük aldı, zarar etti. Ama sonuçta sistemin yürümesini sağladı. Bunun şöyle bir karşılığını aldı; Avrupa’da en çok uçuş yapan havayolu, en çok noktaya uçak havayolu şeklinde rekorlarını kırmaya devam ediyor. Bununla birlikte Turizm Bakanlığı bu süreçte Türkiye’nin tanıtımı açısından önemli reklamlar üzerine çalışmalarını yürütmeye devam ediyor. Yine bu işin ekonomik tarafı var özellikle seyahat acentelerini ele alırsak. Bu 15 aylık dönemde ciddi bir ciro kaybını yaşadık. Ekonomik zararlar yaşadık. Turizmde çalışan insanlar yıllar boyunca edindikleri iş tecrübeleri sonrasında kalifiye elemanlar oluyorlar. Maalesef bu dönemde bir miktar sektör çalışanını başka sektörlere kayması ile kaybettik haklı olarak. Çünkü insanlar da evlerini geçindiriyorlar. Ama bunu azaltabilmek veya bunun kaymasını durdurabilmek adına devletten beklenen destek başta kısa çalışma ödeneği olmak üzere SGK ve vergiler ile ilgili destekler noktasında. Kısa çalışma ödeneği bir miktar uzatıldı ama 2021 yılının sonuna kadar uzatılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bizim turizm rakamlarımız bu sene biraz toparlanmasını bekliyoruz ama bu 15 aylık kaybı buradaki cepten harcadıklarımızı, borçlandıklarımızı kapatabilmek adına kâra geçmemiz ancak gelecek seneyi bulacak. Bu noktada da devletin kısa çalışma ödeneği ile bize destek olması çok önemli. Yine pandemi dönemi başında aldığımız krediler var. Bunların ödenmesi ile ilgili belki yeniden yapılandırılmaları noktasında devletin destek olması bizim için çok faydalı olacak. Vergi ile ilgili turizmdeki bazı sektörlerde KDV indirimi ve stopaj indirimi yapıldı. Ama seyahat acentesinin kestiği faturada indirim yapılmadı maalesef.” ifadelerini kullandı.
Bu yaz sezonu ile ilgili öngörülerini paylaşan Şahin, bununla birlikte gelecek yılın turizm planlarının da yapılmasına dikkat çekerek şunları söyledi; “Bir sezonun 6 ayını kaybettik. Sonraki 6 ay demek yarı yarıya bir pazar demek. 2019’da 50 milyon turist diyoruz, bu 25 milyon turist demek ama o yıldaki kadar da rahat geçmeyeceği için yaklaşık 20 milyon bandında bir turistin gelmesini bekliyoruz. O da 12-15 milyar Dolar civarında bir gelir demek oluyor. Ne olursa olsun Türkiye olarak ihtiyacımız olan bir rakam. Dünyaya nazaran turizmin bizdeki kıymeti daha fazla. Fakat geçen sene turizm kaybettiğimiz ciro kaybını diğer ihracat dallarında ve imalat sektöründe bir miktar da olsa kapatabildiğimizi biliyorum. Oradan bir destek geldi. Bu sene turizmi de ekleyebilirsek oradaki artışla beraber üst üste koyduğumuzda ülkenin ekonomisine ciddi bir katkısı olacağını düşünüyorum. Hedef 2022 olacak. Bu pandemi bundan artık hız kesmiş ve bitmiş olursa 2022 yılı için hedefleri koymamız ve hazırlıkları yapmamız gerekecek. Çünkü turizm ya da turistik satın alma öyle yarın sabaha gidilecek bir tur satın alma şeklinde olmuyor özellikle yurtdışında operatörler bağlamında. Bu senenin son çeyreğinde gelecek sene zaten satılmış olacak. Bu noktada fiyat politikamızı iyi belirlememiz, turizmi çeşitlendirmemiz gerekecek.”
Son olarak vatandaşların nasıl bir tatil programı yapmaları konusunda tavsiyelerde bulunan Şahin; “Bu süreçte vatandaşlarımıza sene içinde kısa kısa ama çok sayıda tatile çıkmalarını önerebilirim. Bu hem ekonomik anlamda daha kolay kaldırabilir bir şey olacak hem de daha butik tatiller yapabilirsiniz. Farklı deneyimler yaşayabileceğiniz, çok kalabalık olmayacak seyahatleri tavsiye edebilirim. Daha butik oteller tercih eden insanlar oluyor, hatta ev kiralayanlar oluyor. Yat turizmi bu iki senede ciddi bir hareketlilik yaşadı. O da keşfedilmesi, deneyimlenmesi gereken bir şey, tavsiye ederim. Birkaç aile ile bir araya gelip mavi yolculukların keyifli bir şekilde yapılabildiği, hem çocukların çok eğlendiği hem de bireylerin dinledikleri bir tatil şeklidir.” dedi.