Malum konu… “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” adı verilen Komisyonun ikinci toplantısı.
İlk toplantıda “Her şey şeffaf olacak, vatandaş ne konuşulduğunu bilecek” dediler.
Daha alınan bu kararın mürekkebi kurumadan ikinci toplantı gizlilik kararıyla yapıldı.
Ve biz, on yıl boyunca orada ne konuşulduğunu öğrenemeyeceğiz.
Peki neden?
Neden gizli toplantı?
Vatandaşın neyi öğrenmesinden korkuyorsunuz?
Biliyorum, bazıları hemen diyecek ki:
“Efendim, toplantıya İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın katıldı. PKK’nın silah bırakma sürecinde gelinen aşama ve atılacak adımlar konuşuldu. Hassas bilgiler olduğu için gizli yapıldı.”
Ama sorarım size:
Gerçekten de devletin en kritik güvenlik bilgileri, PKK, YPG ve Hizbullah ile bağı herkesçe bilinen kişilerin bulunduğu bir ortamda paylaşılır mı?
Zerre aklı olan biri, böyle bir komisyonda düşmanlarımızın eline geçmemesi gereken sırların konuşulacağına inanır mı?
Üstelik Amerika, İngiltere, İsrail gibi küresel güçler isteseler de istemeseniz de bu konuşmaları bir şekilde öğrenir.
Terör örgütleri de öğrenir.
Yani sağır sultan bile duyacak, ama Türk vatandaşı duymayacak.
Biz ancak on yıl sonra, iş işten geçtiğinde öğreneceğiz!
Peki bu vatandaşın bilgi alma hakkına aykırı değil mi?
Konu doğrudan halkın geleceğini, haklarını ilgilendiriyor.
Cümle âlem bilecek, ama kendi halkınız bilmeyecek… Bu kabul edilebilir mi?
Açık söyleyeyim: Bu gizlilik kararı, komisyon hakkındaki kuşkuları derinleştirmekten başka bir işe yaramaz.
Eğer amaç “Biz çok gizli, çok önemli konular konuşuyoruz” algısı yaratmaksa, bu ters teper.
Eğer gerçekten de mahrem bilgiler paylaşıldıysa, o zaman da akıl ve basiret sorgulanır.
Ben bu komisyonu zaten çok da önemsemiyorum.
Bana göre bu, iktidarın ve muhalefetin zaman kazanmak, halkın nabzını ölçmek için kullandığı bir araç.
Alacağı kararların da yapacağı tartışmaların da gerçek bir karşılığı yok.
İktidarın, gerektiğinde süreci buharlaştırmak için bu komisyonu kullanacağını düşünüyorum.
Kaldı ki, demokrasinin “de”sine tahammül edemeyen AKP – MHP ortaklığının herhangi bir sorunu demokratik yolla çözeceğine inanmak, sazan balığından bile saf olmayı gerektirir.
Bir de tutuklu Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer meselesi var.
Başsavcılığın açıklamasında “Kent Uzlaşısı” politikası, belediye meclislerinde kota karşılığı siyasi denge oluşturma amacıyla yürütüldüğü iddiasıyla suç olarak gösterildi.
Bu dava hâlâ ortadayken, bu suçlama ile bir belediye başkanı içerideyken, Kürt sorununda hangi çözümden söz edilebilir?