Geçen sene 14 Ekim de Nobel İktisat ödülü alan üç kişi açıklandığında tüm Türkiye Daron Acemoğlu ile haklı olarak gurur duydu. İtiraf etmek gerekirse ben biraz daha fazla sevindim ve heyecanlandım zira Daron otuz yıldır arkadaşım.

Ödülü paylaştığı birisi de kendisinin yakın arkadaşı ve son yılların en çok yankı yaratan iki kitabını, Ulusların Düşüşü ve Dar Koridor’u beraber kaleme alan İngiliz James Robinson halen Chicago Üniversitesinde ders vermekte.

Robinson'un Nobel ekonomi ödülünü kazandığını telefonunun kapalı olmasından dolayı öğrenememesi ilginçtir. Bunu, bir arkadaşından gelen kısa mesajla karısından öğrendi. Ödül, küresel servet eşitsizliklerinin neden ortaya çıktığını ve niçin devam ettiğini bulmaya çalışan çalışma nedeniyle verildi. Robinson'un Daron Acemoğlu ile beraber yayınladığı çalışma, çatışma ve yoksulluğun olduğu yerde barış ve refahın nasıl yaratılacağını anlamaya çalışan tüm akademisyenler için gündemi belirledi.

Kendisi ile sohbet ederken yıllarca Amerika'da çalışmasına rağmen kendi lehçesini koruduğunu ve çok alçak gönüllü ve sempatik bir Nobel ödülü sahibi olduğunu söyleyebilirim. Daron Acemoğlu ile beraber ülkelerin refahının coğrafyaları veya kültürlerinden ziyade ekonomik ve politik kurumlarının organizasyonunun belirlediği iddialarıyla tanınmakta. Özellikle daha zengin ve daha fakir ülkeleri karakterize eden kapsayıcı ve çıkarcı olmak üzere iki tür kurum arasında ayrım yapıyorlar. Ülkede var olan kapsayıcı kurumları özgürlük ve refah arasındaki ilişkiyi ve yüksek derecede kişisel özgürlüğe sahip demokratik devletlerin neden ortaya çıktığını ve bazı yerlerde zarar gördüğünü ancak diğerlerinde neden zarar görmediğini araştırmaları ile tanınırlarken bunu, devlet ve toplum arasında sağlıklı bir güç dengesine özgürlüğün devamlılığına bağladılar.

Çok fazla devlet gücüne sahip bir ülke otoriterliğe doğru kayma riskini taşıdığını, rekabet eden sosyal gruplar etrafında örgütlenen bir ülkenin de kanunsuz hale gelebileceğini öne sürdüler. Onlara göre özgürlük, devlet ve toplumun birbirini kontrol ettiğinde ortaya çıkmakta.

Dar Koridor kitabında devletin gücü ile toplumun gücü arasındaki hassas dengeyi araştırırken özgürlüğün ancak her ikisi de güçlü olduğunda ve birbirini kontrol edebildiğinde geliştiği savunulmakta. Acemoğlu ve Robinson bu dengeyi iki üç nokta arasındaki "dar bir koridor" olarak çerçevelemekteler: despotizme yol açan baskın bir devlet ve anarşiyle sonuçlanan zayıf veya yok olmakla karşı karşıya kalan bir devlet.

15 bölüm ve 500 sayfadan oluşan kitaptaki mühim konular ve argümanların başında mücadele olarak özgürlük yer almakta. Burada özgürlük, bireylerin şiddet veya baskı tehdidi olmadan özgür seçimler yapabildiği, egemenliğin yokluğu olarak tanımlanıyor. Özgürlük nadiren verilirken bunun yerine, devleti aktif olarak kısıtlayan harekete geçirilmiş bir toplum tarafından alındığının altı çizilmekte.

Kızıl Kraliçe Etkisi: Evrimsel biyolojiden ilham alarak, devletlerin ve toplumların dengeyi korumak için sürekli olarak uyum sağlamaları ve birbirleriyle mücadele etmeleri gerektiğini savunuluyor. Vurgulanan bir tema da taraflardan biri durgunlaşırsa, özgürlüğün kaybolacağı.

Devlet-Toplum Dengesi: Güçlü bir devlet, yasaları uygulamak ve düzeni sağlamak için gereklidir, ancak kontrol edilmezse zalim olabilme ihtimali oldukça yükselmekte. Güçlü bir toplum, devletin hesap verebilirliğini sağlamak için gerekli, ancak devlet kurumları olmadan toplum şiddete ve kanunsuzluğa sürüklenebilmekte.

Vaka çalışmaları ve tarihsel analizlerde üç temel konu ele alınmakta. Suriye: Esad rejiminin çöküşü, zayıf bir devletin tehlikelerini gösteren bir iç savaşa yol açtı. Aralık ayında da görüldüğü gibi rejim de tarihin çöp kutusuna atıldı. Nazi Almanya'sı ve Komünist Çin: Güçlü devletlerin özgürlüğü nasıl bastırabileceğini göstermekte. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa: Bu toplumlar, devlet ve toplum arasındaki sürekli mücadele nedeniyle "dar koridorda" kalmaya devam etmekte. Tabii ki, son on günde görünen Washington'un Ukrayna tutumu bu görüşe ciddi bir gölge düşürmekte.

Koridorda Kalmanın Zorluğu: Özgürlüğe giden koridorun dar olduğunun altı çizilmekte zira dengeyi korumak hiç de kolay değil. Toplumlar, koridora tarihsel gelişmelere, kurumsal değişikliklere ve toplumsal seferberliğe dayanarak girip çıkıyorlar.

Sonuç olarak kitap, özgürlüğe ulaşmanın dinamik ve devam eden bir süreç olduğunu vurgulamakta. Güçlü kurumlar tek başına özgürlüğü garanti edemiyor; toplumun aktif katılımı şart. Devlet ile toplum arasındaki mücadele asla bitmemekte çünkü gerçek özgürlük ve refah ancak dar koridor ’da kalınarak sürdürülebileceği savunulmakta.

Mülakatı yaptığımız Chicago Üniversitesindeki odasında kendisine veda ederken Daron ile yaklaşık otuz yıldır birlikte çalıştıklarını söylediğinde, çok iyi arkadaş olduklarını ve hala sürekli olarak fikir alışverişinde bulundukları belli oluyordu. Bunun da devam etmemesi için hiçbir sebep yok. Bir sonraki kitabını akademik dünya sabırsızlıkla bekliyor. O sıranın başlarında da kendimi bulduğumu itiraf edebilirim.