Bir arkadaşımın önerisi üzerine okumak istediğim Mediha Ünver’in “Gülbahar” kitabı, bir arkadaşım aracılığıyla adıma imzalı geldi. Ünver’in imza günü ile aynı saatte ben de Celal İlhan’la söyleşi yaptığım için etkinliğe katılamamıştım.
Okumakta olduğum Faik Baysal’ın “Sarduvan” romanı biter bitmez “Gülbahar”ı okumaya başladım ve inanılmaz güzel bir anlatımla karşılaştım. Akıcı bir dil ile kaleme alınmış güzel bir kitap “Gülbahar”. Zaman zaman yerel dil kullanılan romanı elimden bırakamadım. Faik Baysal ile Ünver’in kitapları köy yaşamını, köyde geçen olayları anlatan kitaplardı.
Hasibe Ayten’in arka kapağa alınan tanıtım yazısında “Gülbahar” için Ayten, romanı şöyle tanımlıyor. “Aşkın, umudun, umutsuzluğun, umarsızlığın, kırsalın yanık türküsü Gülbahar. Yürek yangınlarının külünde aşk goncalarının boynunu büküşü.
Şiirli bir dille yazılan Mediha Ünver’in ilk kitabı Kapısız Kilitler özgünlüğüyle tez konusu olmaya değer bulunmuş, katmanlı öyküleri okurlarının yüreklerinde izler bırakmıştı.
Bu kez Gülbahar romanı ile derin bekleyişlerin, özleyişlerin adeta destanının yazan Ünver, toplumsal sancıların bam teline cesaretle dokunmakla kalmayıp sazının tellerinde dillendiriyor.
Gülbahar ile Ali’nin tutkulu aşkı dikenli telleri geçebildi mi? Aşkın isyan kılığına büründüğü insanlık dramına Mediha Ünver’in bu yeni romanında bir kez daha tanık oluyoruz.”
Ayten’inde belirttiği gibi dikenli tellerle çevrili tutkulu bir aşkın romanı Gülbahar. Çocukken birbirine aşık olan Yağız Ali ve Gülbahar çevrelerini kuşatan baskıya rağmen bir birlerini severler. Kaçmaya kalkıştıklarında Gülbahar’ın abisi tarafından engellenirler ve Gülbahar’ı ailesi yaşlı bir kişiyle evlendirir. Ali de bir türlü sevemediği bir başkasıyla evlenmek zorunda kalır. Birkaç yıl sonra Gülbahar dul kalır. Ali de gurbetten dönünce aşkları yeniden alevlenir. Gübahar’ın annesi Şartlı Fatma, yine engellemeye çalışır Gülbahar ile Ali’nin bir araya gelmesini. (Burada romanı özetlemek istemiyorum. Merak eden okurlar Gülbahar kitabını alıp okusunlar ve köy gerçeğiyle karşılaşsınlar.)
Sosyolojik açıdan incelenmesi gereken bir kitap aynı zamanda Gülbahar. Toplumsal baskının dile getirilişi bir oya gibi işlenmiş kitapta. Roman kişilerinin kişiliği, davranışları, olaylar karşısındaki tutumu tam bir sosyolojik inceleme konusu. Zaten yazarın ilk kitabı olan “Kapısız Kilitler” Ayten’in de belirttiği gibi özgünlüğüyle dikkati çekerek tez konusu olmuştur.
Yazımın başında zaman zaman yerel dil kullanıldığını belirtmiştim. Köydeki baskıyı (bana göre) en güzel anlatan bölüm kitabın 77.sayfasında. “Korkularını anlatırken dehşeti yüzünden okunuyordu genç kadının. ‘Duyuldu, duyulacah gorhusuyunan; guşandıım ateşden urbanın içinde gavruluyom her dakga ben. Aha bah, işgilleniyo garın. Dedigodu gazanı gaynar yahında! Zaten köyün erkekleri leş gargası misali dolanıp duruyo başımda. Alıcı guş gibi cırnaını çiğerime geçiren Hamit’i mi deyim, salyaları aha aha peşime düşen iti kopumu mu? Bu işin kohusu bi çıhdı mı hep birden başıma çullanırlar gayri! Gerçi hepsi üstümden geçse heeeççç biri umurun olmaz ya senin!’
Nezihe Altuğ, Ünver’le yaptığı söyleşide: “Sizi okurken Türkçenin gücünü, dilimizin söz varlığındaki kapsamını bir kez daha anlıyoruz. Sözlüklerde unutulan, yer almayan bölge ağzında yaşayan nice sözleriniz, söz değerleriniz, yerel sözcükler deyim özelliğini kazanıyor, dilin anlatım gücünü pekiştiriyor, ne bozkır insanı, ne de acımasız doğa, onları iyi tanımadan masa başından yazılabiliyor. O insanlarla halleşmeden, o yağmurla ıslanmadan, kısaca bozkır insanıyla doğasını tanımadan Gülbahar’ yazamazsınız.” diyerek benim de katıldığım tespitlerde bulunuyor.
Doğaya da duyarsız değildir Ünver. Altuğ’un “Doğa” da kitabınızın bir kahramanı mı?” sorusuna Ünver’in verdiği yanıt oldukça önemli. “Bizler doğadaki varlıkların içinden doğan ve evrilen bir bütünün parçasıyız. Varlığın içinde özne nesne ilişkisi varlığın kendisi olmakla beraber zihin ve beyin arasındaki antolojik özdeşliği belirleyen, bilinç içeriğini onaylayan özne nesne ilişkisidir. Duymamızın nedeni kulaktır ama dışarıda da duyulabilecek bir sesin olması gerekir. İkisi birlikte işitmeyi oluşturur. Bilme edinimi nesnelerden bağımsız değildir. Algılama ve değerlendirme yetisine bağlı olarak da öz benlik, yani farkındalık oluşur. Bilen ve bilinen! Nietzsche’nin sevdiğim bir sözü vardır ‘Bir uçuruma baktığınızda uçurum da size bakar.’
Bu bütünsel yaklaşımla insan- insan ilişkisini önemsediğim oranda insan nesne arasındaki ilişkiyi de önemsiyorum. Bu nedenle metinlerimde doğa ve bizi çevreleyen her şey bir karakter olarak kendini belirgin bir şekilde gösterir. Onunla etkileşim halindeyizdir. Severiz, uzak dururuz… Bazen de Gülbahar’ın kiraz ağacıyla kurduğu ilişki gibi bir ağaçla dahi özdeşleşebiliriz.”
Güzel bir kitap okudum demek istiyorsanız “Gülbahar”ı okuyun diyorum.
MEDİHA ÜNVER’İN İKİNCİ KİTABI : GÜLBAHAR
Davut KÖKSOY
Yorumlar