Geçtiğimiz hafta bir okurumla aramızdaki konuşma aşağı yukarı şöyle geçti.
O: Sen yazıyorsun da ne oluyor, kim okuyor?
B: Neden böyle düşündün? Aldığım tepkiler benim için gurur verici.
O: Yılmaz Özdil misin sen kendi kendine eğleniyorsun işte.
B: O kadar etkili değilim, keşke olsam (…)
Dedim ve devam ettim; “Biz toplum olarak sevmiyoruz zaten okumayı, okusak da hep aynı şeyi okuyor, dinliyoruz. Sosyal medya hesaplarında yazılan her şeyi doğru kabul ediyoruz. Önünü, ardını düşünmüyoruz, hatta söylediklerinde mantık hatası var mı diye bile bakmıyoruz. Hele birileri öyle ya da böyle ekranlardan bir şey konuşursa hemen inanıyoruz. Her şeyin en iyisini, en doğrusu ya biz ya da inandığımız görüşteki insanlar biliyor. Kendinden pay biç, hayatında kaç tane kullanma kılavuzu okudun, kredi alırken imzaladığın kâğıtlarda neler yazdığına ne kadar hâkimsin? Çalıştığın, yaşadığın yerdeki yangın söndürme talimatlarının ne kadarını biliyorsun? Üye olduğun derneklerin tüzüğü hakkında bir fikrin var mı?”
Bunları söyledikten sonra onda derin bir sessizlik oldu, ben devam ettim. “Buna karşın aldığın elektronik alet bozulunca yana yana kullanma kılavuzu aramıyor musun? Kredi borcunu ödeyemeyince sözleşmeyi bulup buluşturup aceleyle, kendi lehine boşluk bile arıyorsun, doğru mu?” Sessizlik devam etti. Ben yine durmadım. “Yazdıkların, söylediklerin bugün kaç kişiye ulaşır bilemezsin, yarın bu yazdıkların seni nerelere getirir, kimlerin dikkatini çeker bilemezsin, sözün uçup yazının kalmasının sebebi de biraz budur, onun için ben doğru bildiğimi yazıyorum, bir kişinin bile kafasında tek bir ışık yakabilirsem mutlu oluyorum. Yazdığım köşe yazıları, kitaplar, senaryolar, öyküler, yaptığım haber programları ve canlı yayınlar hep bir şekilde birilerinde bir ışık yakabilmek için…” derin sessizlik, bana hak verdiğinde son buldu. Amacım haklı çıkmak değil derdimi anlatmaktı oysa…
Lütfen okuyun, lütfen yazın, lütfen doğru bildiğinizi konuşmaktan korkmayın, bugün çırptığınız kelebek kanatları, yarın bambaşka bir kıtada fırtına yaratabilir. Siz yeter ki emin olduğunuz şeyin ardından gidin. Sizi yönetecekleri de seçerken bu tarz insanları seçin.
Haydi, kalın sağlıcakla.