GONCAGÜL KONAŞ

Ankara her ne kadar doğrudan bir fay hattı üzerinde yer almıyor olsa da çevresindeki aktif faylar ciddi riskler barındırıyor. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan, özellikle Kuzey Anadolu Fayı’nın kırılmamış segmentlerine ve Eskişehir Fay Zonu’na dikkat çekerek, başkent çevresinde 7 ve üzeri büyüklükte depremlerin yaşanabileceğini belirtti. Göç, niteliksiz konut üretimi, plansız kentleşme ve yetersiz afet planlamasının ise Ankara’nın karşı karşıya olduğu riskleri daha da artırdığına işaret eden Alan, “Bu sadece bir teknik konu değil, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek bir varoluş meselesidir.” diye konuştu.

Alan, Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun kırılmamış iki segmentinin önemli riskler barındırdığını belirterek, “Karlıova’dan Yunanistan Yarımadası’na kadar uzanan yaklaşık 1500 kilometrelik fay zonunun farklı segmentleri son 100 yıl içinde kırıldı. Ancak ‘Orta Marmara Fayı’; Çınarcık Çukurluğu ile Silivri arasındaki bölüm kırılmadı. Burasının artık kırılmak üzere olduğu, sismik boşluk niteliğinde olduğuna ilişkin tartışmalar 25 yılı aşkın süredir sürüyor” dedi.

Fay hattının doğu segmentine de dikkat çeken Alan, “Karlıova’dan Erzincan’a kadar devam eden Kuzey Anadolu Fayı'nın Yedisu segmenti bölümü de deprem üretme zamanı gelmiş ama henüz üretmemiş bir sismik boşluk olarak tanımlanıyor. Sonuç itibariyle bu iki alanda kırılma bekleniyor” ifadelerini kullandı.

“GÖÇ, NİTELİKSİZ YAPILAŞMAYI TETİKLİYOR”

Son yıllarda yaşanan depremlerin ardından Ankara’ya yoğun göç yaşandığına değinen Alan, bu durumun kent için yeni riskler yarattığını belirtti. “Nüfus yoğunluğu, afetlerle karşı karşıya kalan bütün kentler için riski artırır. Bu ister İstanbul olsun ister Ankara. Yoğun göç alan kentlerde niteliksiz konut üretimi artar, bu da afet riskini beraberinde getirir” diyen Alan, plansız yapılaşmanın hızlı bina üretimini tetiklediğini ve bunun da hem fiziksel hem sosyal sorunlara yol açtığını söyledi.

Alan, “Göçün kendisi de sonuçları itibariyle afetlere neden olan bir olgudur. Yoğun göç, kira ve ev fiyatlarının daha da yükselmesine, altyapı hizmetlerinin yetersiz kalmasına, iş olanaklarının azalmasına neden olur. Ankara 5 milyon nüfusa göre planlandı ama bir anda nüfusun iki katına çıkması, su temini, üst yapı ve altyapı hizmetlerinde büyük sorunlar yaratır.” dedi.

“ANKARA ÇEVRESİ 7 VE ÜZERİ BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM ÜRETEBİLECEK FAYLARLA ÇEVRİLİ”

Alan, Ankara'nın kent merkezi doğrudan bir fay hattı üzerinde olmasa da çevresindeki aktif fay hatlarının ciddi risk taşıdığını vurguladı: “Ankara depremler açısından bazı kentlere göre daha avantajlı bir konumda. Ama bu hiçbir risk yok anlamına gelmesin. Örneğin güneyimizde Tuz Gölü fay zonu, kuzeydoğumuzda Kırıkkale’den başlayıp Tokat’a kadar uzanan Ezine – Fay zonu var. Kuzeyde ise Türkiye’nin en aktif fayı olan Kuzey Anadolu Fayı bulunuyor. Kent merkezi bu faya yaklaşık 100 km uzaklıkta.”

Güneybatıda Eskişehir Fayı’na da dikkat çeken Alan, “Bursa’dan başlayıp Eskişehir üzerinden Kulu’ya kadar uzanan Eskişehir Fay Zonu da 6,5-7 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeline sahip” diye konuştu.

“SADECE DEPREM DEĞİL, DİĞER AFET TÜRLERİ DE ANKARA İÇİN RİSK OLUŞTURUYOR”

Afetleri sadece depremle sınırlı görmemek gerektiğini vurgulayan Alan, “Afetler beş ana gruba ayrılır: Jeolojik/hidrolojik, biyolojik, meteorolojik, yangın ve kozmik olmak üzere. Deprem, heyelan, kaya düşmesi, volkanik patlamalar, tıbbi jeolojik riskler, oturma, çökme, obruk oluşumu, çığ, taşkın gibi olaylar jeolojik ve hidrolojik kökenlidir. Ankara'da Mamak ve Çankaya gibi bölgelerde heyelanlar sık yaşanıyor. Ankara'nın bazı zeminleri geçirgen değil, bu da ani yağışlarda taşkınlara yol açıyor.” dedi.

Alan, jeolojik risklere dair bilgi eksikliğine de dikkat çekerek, “Türkiye'nin doğru düzgün jeoloji risk haritaları yok. Özellikle Ankara'nın güneyinde, Polatlı, Şereflikoçhisar gibi bölgelerde obruk oluşumuna uygun jeolojik birimler var. Yine ülke genelinde ev içi radon gazı konsantrasyonu nedeniyle halk sağlığı riski söz konusu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl Türkiye’de radon gazına bağlı akciğer kanserinden 2500 ila 7500 kişi hayatını kaybediyor.” ifadelerini kullandı.

“ANKARA'DA BAZI YAPILAR DEPREME DAYANIKLI DEĞİL”

Olası bir Ankara depremine karşı yapı stoğunun yeterli olmadığını belirten Alan, “Cumhuriyet tarihi boyunca 1975’e kadar Ankara risksiz bölge olarak tanımlanmış. Bu nedenle inşa edilen yapılar bugünkü şartlara göre güvenli değil. 1999 depremi sonrası yönetmelikler değişti ancak eski yapılar risk taşımaya devam ediyor.” dedi.

Ankara'nın bazı ilçelerinde zeminin niteliğine dikkat çeken Alan, “Özellikle Sincan, Etimesgut ve Yeni Mahalle’nin Ankara Çayı çevresindeki yapıları güncel çökeller üzerine inşa edilmiş. Hem zemin kötü hem de bazı yapılar çok katlı ve eskiden yapılmış. Bu bölgelerde olası bir depremde hasar riski yüksek.” ifadelerini kullandı.

“İL AFET RİSK PLANI HAZIRLANDI”

Afet hazırlıkları konusunda yürütülen projelere de değinen Alan, “Ankara Valiliği’ne bağlı İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü, kent için bir İl Afet Risk Planı hazırladı. Ancak yeterli olup olmadığını bilebilmek zor. Bu planların uygulanabilirliği, sürekliliği ve halkla paylaşılması çok önemli” diye konuştu.

HOŞ SEDA KOROSU’NUN MUHTEŞEM KONSERİ
HOŞ SEDA KOROSU’NUN MUHTEŞEM KONSERİ
İçeriği Görüntüle

“MARMARA DEPREMİ TÜRKİYE’NİN MİLLİ GÜVENLİK SORUNUDUR”

Başkan Hüseyin Alan, olası bir Marmara depremine yönelik uyarılarını yineleyerek Türkiye’nin afetlere karşı hazırlık düzeyinin yetersiz olduğunu ve bunun bir “milli güvenlik sorunu” haline geldiğini belirtti. Alan, belediyelerin ve merkezi yönetimin afet planlamasına yeterince önem vermediğini söyledi.

“ANKARA HÂLÂ ÇEVRE DÜZENİ PLANI OLMAYAN BİR ŞEHİR”

6 Şubat depremlerinin ardından birçok belediyede “afet işleri başkanlıkları” kurulduğunu belirten Alan, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin bu konuda adım attığını, ancak yapılan çalışmaların yeterli olmadığını ifade etti. Alan, “Ankara’nın çevre düzeni planı hâlâ yürürlükte değil. Nerelerde fay hatları, heyelan alanları, taşkın riski olan bölgeler var, bunları bilmiyoruz. Bu konuda yeterli çalışma yok.” dedi.

Ankara’nın çeşitli bölgelerinde yürütülen kentsel dönüşüm projelerine rağmen bunların yetersiz olduğunu kaydeden Alan, “Çevre düzeni planı afet risklerini gözeterek hazırlanmalı ve bu planlar nazım ve uygulama imar planlarına entegre edilmeli.” diye konuştu.

“ERKEN UYARI SİSTEMLERİ SADECE DEPREME DEĞİL, ÇOKLU AFETLERE GÖRE KURGULANMALI”

Alan, sadece depreme odaklanan bir erken uyarı sistemi anlayışının yetersiz olduğunu vurguladı. Heyelan, meteorolojik afetler ve sanayi risklerinin de hesaba katılması gerektiğini belirten Alan, “Erken uyarı sistemleri çoklu afetlere göre yapılandırılmalı. Örneğin deprem anında doğalgaz vanalarının otomatik kapatılması gibi sistemler mevcut ama bunların yaygınlaştırılması gerekiyor.” dedi.

“MARMARA DEPREMİ YAŞANIRSA TÜRKİYE 50-60 YIL GERİYE GİDER”

İstanbul merkezli büyük bir depremin Türkiye’yi sadece fiziksel değil, ekonomik ve siyasi olarak da derinden sarsacağını ifade eden Alan, “Marmara depremi, yalnızca İstanbul'u değil, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Tekirdağ ve Edirne gibi illeri de etkileyecek. Türkiye nüfusunun yüzde 30'u bu bölgede yaşıyor. Ekonomik olarak ülkenin yüzde 70’i burada dönüyor.” dedi.

6 Şubat depremlerini hatırlatan Alan, “Resmî rakamlara göre 58-59 bin insan hayatını kaybetti, 310 bin bina yıkıldı ya da ağır hasar aldı. Ekonomik kayıp 149 milyar doları buldu. Bu, Türkiye’nin milli gelirinin yüzde 14-15’ine denk geliyor. Aynı şey Marmara’da olursa bu rakamlar katlanarak artar.” ifadelerini kullandı.

“MALZEME LOBİLERİNE DEĞİL, SAĞLAM MÜHENDİSLİK ÇÖZÜMLERİNE İHTİYACIMIZ VAR”

Bazı ülkelerde kullanılan izolatör sistemlerinin Türkiye için mucizevi bir çözüm gibi sunulmasının yanlış olduğunu belirten Alan, bu sistemlerin yüksek maliyetleri nedeniyle sürdürülebilir olmadığını söyledi. “Malzeme satıcılarının reklamlarıyla hareket etmeyelim. Türkiye sağlam bina yapacak bilgiye, teknolojiye ve mühendise sahip,” diyerek sözlerini sürdürdü.

“AFET BAKANLIĞI KURULMALI, MEVZUAT SİL BAŞTAN ELE ALINMALI”

Hüseyin Alan, afetlerle mücadele için yeni bir bakanlık kurulması çağrısında bulundu. “Afet risklerini azaltmaya odaklanan bir yönetim anlayışı şart. Mevzuatımız dağınık ve yetersiz. İmar, yapı denetimi ve afet kanunları gözden geçirilmeli.” dedi.

Son olarak topluma da çağrıda bulunan Alan, “Toplum olarak bu tehlikeyi hep birlikte ciddiye almalıyız. Bu sadece bir teknik sorun değil, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek bir varoluş meselesidir.” ifadelerini kullandı.

Muhabir: Haber Merkezi