Başlıktaki hikâye malumunuz; Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettiriyor sonra bulduruyor, sevdiği kulu da, salgıladığı adrenalin ve seratonin vasıtasıyla azıcık mutlu oluyor, olay bitiyor gidiyor.
Atasözümüz bile garibanca be. Kadim Anadolu coğrafyasını yıllarca ihmal eden yönetimler, aza kanaat etme kültürünü öyle bir yerleştirmiş ki, ne olursa kabulleniyoruz. Bakmayın ilk başta biraz sesimizin çıktığına, biri ense kökümüze daha okkalı bir darbe indirince, kripton görmüş süpermen gibi dağılıyoruz. İtiraz ettiğimiz şey rutinimiz oluyor, kötü günler geride kalıyor, daha kötü günler kapıda bekliyor.
Sadece düşündük diye, tweet attık diye, fikir beyan ettik diye mahpus oluyor, serbest bırakılınca seviniyoruz.
Döviz, şimdikinin 1,5 katına çıkıyor, sonra eski seviyesine indi diye göbek atıyoruz.
2 ay üst üste aynı şeyi, aynı fiyata aldık diye şükür namazı kılacak hale geliyor, çocuğun okul masrafları iki katına çıkmadı, sadece %70 zamlandı diye fakir fukara doyuruyoruz.
Koskoca mühendisler, temizlik işçisi olduğunda iş buldum sanarken, emekli aylığıyla geçinmesi mümkün olmayanlar işsiz sınıfından çıkıyor, yılların öğretmenleriyse, asgari ücretin altında maaşla çalışıyor.
Arabanın modeli eskidikçe, vergisi azalıyor diye düşünürken, kentsel dönüşümle, 100 metrekare ev 80 metrekareye düşünce mutlu oluyoruz?
12 ay ödemek zorunda olduğumuza bakmadan, 1 hafta tatil yapacağımıza seviniyor, köyden iki kilo fazla salça gelince havalara uçuyoruz.
Parayla saadet olmayacağına inandırıldığımız için, borç, yiğidi kamçıladığında da sesimizi çıkartamıyoruz.
Bizden daha fakirleri görüp şükretmek öğretildiği için, bizden zenginlere öykünemiyoruz, hadi öykündük diyelim, servet düşmanı olmakla suçlanıyoruz. Zengin arabasını dağdan aşırırken, biz düz ovada yolumuzu şaşırıyoruz.
Bilen bilir çok güzel küfrederim, kelime dağarcığım geniş, betimlemem de iyidir. Dolayısıyla buraya yazabileceğim çok şey var ama şunu söyleyip bitireyim; hep olanla yetinmeye alıştırılmış, takdir göstermenin ayıp sayıldığı bir çağda kendini kabullendirmek için çabaladıkça kendini kaybetmiş ve eşek yaşında bile bulamamış X ve Y kuşağı olarak; bu zamanın çocuklarının isyanlarını anlamakta zorlanmasak da yaptıkları hamleler karşısında korkuyoruz. Travmalarımız bizi esir alıyor, Alla,h eşeğimizi kaybettirip sonra buldurunca onun mutluluğuyla yetiniyoruz ama bu çocuklara yetinmek yetmiyor, yetmesin de zaten. Biz beceremedik, varsın onlar kafalarındaki her şeyi, herkese söyleyebilsinler. Haydi kalın sağlıcakla.