Zannedildiğinin aksine vatandaş ve vatan sahibi olmak insanların her zaman ellerinde bulundurdukları doğal bir hak değildir. İnsanların binlerce yıl süren vatandaş ve vatan sahibi olma mücadelesinde ilk kesin zafer çok yakın bir zamanda bundan sadece yaklaşık 230 yıl kadar önce, 1789’da gerçekleşen Fransız devrimi ile kazanılabilmiştir.
Bugün eğer bu topraklar bizim vatanımız olmuş ve bizler de bu topraklar üzerinde yaşayan vatandaşlar olabilmişsek bunu Fransız devrimini örnek alan, İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRİSİ ilkelerini benimseyen TBMM hükümeti ve Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği Cumhuriyet devrimine borçluyuz.
Hatırlatmak isterim ki Feodal sistemlerde ne vatan vardır ve ne vatandaş! Feodal sistemlerde topraklar asillerin mülkü, üzerinde yaşayan insanlar ise asillerin kulu ve kölesidir. Feodal sistemlerde milli egemenlik ve milli irade diye bir husus bahse konu bile değildir.
Bizim geçmişimizde bu topraklarda hükümran olan Selçuklu ya da Osmanlı saltanatlarında da durum hiç farklı değildir. Osmanlı’da da, Selçuklu’da da ne vatan vardı ve ne de vatandaş topraklar sultanların mülkü, bu topraklarda yaşayanlar ise aynı sultanların kullarıydı.
Dünya tarihi boyunca asillerin bu zulüm dolu sömürü düzenine ilk ciddi başkaldırı Fransız devrimi ile başarıya ulaşmıştır.
Zafere ulaşan Fransız devrimi sonrasında 26 Ağustos 1789’da insani hak ve özgürlüklerini tanımlayan, Fransız Devriminin temelini oluşturan İnsan ve Yurttaş Hakları bildirisi yayınlanmış; Fransa Ulusal Meclisinde kabul edilerek ve 1791′de kabul edilen Fransız anayasasına da ön söz olarak eklenmiştir.
Bu bildiri Feodal zalimlerin “Ben asil kandan geliyorum” ve “Beni tanrılar seçti” yalanlarına dayanarak sürdürdüğü binlerce yıllık monarşik iktidarlarını yıkan devrimin söze dökülmüş halidir. Bu bildiri ile hanedanların tekelindeki ilahi kökenli olduğu iddia edilen egemenlik hakkı, insanların eline geçmiş ve milli irade tesis edilmiştir.
26 Ağustos 1789’da yayınlanan ve 17 maddeden oluşan bu bildiri; insanların özgür doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını ortaya koyuyordu.
Cumhuriyetimizin de esin kaynağı olan bu bildiri bu gün de en az yayınlandığı tarihteki kadar günceldir ve büyük bir önem taşımaktadır, bu yüzden hatırlanmalı ve madde madde okunmalı hatta ezberlenmelidir.
İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRİSİ
Madde 1 İnsanlar, haklar bakımından özgür ve eşit doğar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak ortak faydaya dayanabilir.
Madde 2 Her bir politik birleşmenin amacı; doğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır. Bunlar; özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı, güvenlik hakkı ve baskıya karşı direnme hakkıdır.
Madde 3 Egemenliğin temeli, esas olarak ulustadır. Hiçbir kuruluş, hiçbir kimse açıkça ulustan kaynaklanmayan bir iktidarı kullanamaz.
Madde 4 Özgürlük başkalarına zarar vermeden istediğini yapabilmektir: Her bir insanın doğal haklarını kullanması da toplumun diğer üyelerinin de aynı hakları kullanmasını garanti altına alacak sınırlar içindedir. Bu sınırlar da sadece yasalarla belirlenebilir.
Madde 5 Yasa sadece topluma zarar verebilecek eylemleri yasaklar. Yasaların yasaklamadığı hiçbir şey engellenemez ve kimse yasanın emretmediği bir şeyi yapmaya da zorlanamaz.
Madde 6 Yasa genel iradenin ifadesidir. Bütün yurttaşlar bizzat veya temsilcileri aracılığıyla yasaların oluşturulmasına katılma hakkına sahiptir. Koruyan veya cezalandıran olarak yasa herkes için aynı olmalıdır. Bütün yurttaşlar yasalar önünde eşit olduğu için yeteneklerine uygun olarak ve özellikler ile yetenekleri konusunda ayrım görmeden, her türlü rütbe, mevki ve göreve de eşit olarak getirilirler.
Madde 7 Yasanın belirlediği haller veya yasanın öngördüğü biçimin dışında başka bir yoldan hiç kimse suçlanamaz, yakalanamaz ve tutuklanamaz. Keyfi düzenlemeler yapılmasını isteyen, keyfi emirler veren, bunları uygulayan veya uygulanmasına izin verenler cezalandırılmalıdır. Ancak yasaya uymaya davet edilen veya yasalarca yakalanan her yurttaş yasalara itaat etmelidir. Yasalara karşı gelmek onu suçlu kılar.
Madde 8 Yasalar sadece kesin ve açık bir şekilde gerekliliği olan cezalar belirlemelidir ve hiç kimse suçun işlenmesinden önce ilan edilen ve gereği şekilde uygulanan yasalar dışındaki başka bir yasa nedeniyle cezalandırılamaz.
Madde 9 Her insan suçlu olduğuna karar verilinceye kadar masum sayıldığı için; tutuklanması kaçınılmaz olduğunda, yani suçlu olduğu karar verildiğinde göreceği sertlik yasa tarafından ağır bir şekilde cezalandırılmalıdır.
Madde 10 Hiç kimse, dışa vurumu yasalarla oluşturulan düzene zarar vermediği sürece inançları nedeniyle sorumlu tutulamaz.
Madde 11 Düşüncelerin ve inançların serbestçe dışa vurumu en değerli insan haklarından bir tanesidir. Her bir yurttaş yasaların belirlediği durumlarda bu özgürlüklerin kötüye kullanımından sorumlu olmak şartı ile bu ifadelerini özgürce konuşabilir, yazabilir ve yayınlayabilir.
Madde 12 İnsan ve yurttaş haklarının garanti altına alınması resmî bir gücü gerektirmektedir. Bu güç herkesin yararı için oluşturulmuştur. Bu gücü kendilerine emanet edilenlerin özel çıkarları için oluşturulmamıştır.
Madde 13 Bu kamusal gücün ve yönetim görevlerinin devamlılığını sağlamak için genel bir vergi zorunludur. Bu vergilendirme bütün yurttaşların olanaklarına göre eşit ölçüde bölünmelidir.
Madde 14 Bütün yurttaşlar bizzat veya temsilcileri aracılığıyla verginin gerekliliğini belirleme, bunu serbestçe kabul etme, bu vergilerin kullanımını gözlemleme ve verginin miktarını, matrahını, tahsil şekli ve süresini belirleme hakkına sahiptir.
Madde 15 Toplum tüm kamu görevlilerinden, görevleriyle ilgili olarak hesap sorma hakkına sahiptir.
Madde 16 Hakların güven altına alınmadığı ve güçler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun anayasası yoktur.
Madde 17 Mülkiyet dokunulmaz ve kutsal bir hak olduğu için, yasaların belirlediği kamusal gereklilik açıkça doğmadıkça ve meşru bir tazminat ödenmedikçe kimse bu haktan yoksun bırakılamaz.