Harflerin, kelimelerin ve renklerin kullanıldığı “iyi olmayan” anlamlar ve duygular var, tüm dillerde. Suç, onların değil, insanların. O nedenle, K ve N harflerinin bu yazıda dile getirmek istediği kelimeleri, insana yakışmayan duyguları noktalarla belirtmeye çalıştım. Başlıkta kullanmak istemedim. Çünkü, K ve N ile başlayan kin ve nefret, bende hiç yok, hiç kimseye, hiçbir varlığa karşı gerçekten kin ve nefret duymuyorum. Ne mutlu bana. Darısı tüm insanların (!) başına.

Bir de Suç, Ceza ve Şiddet…Üç kelimeyi aslında şöyle bir başlığa da çevirmek olası. Şiddet, Suç ve Ceza…25 Şubat 2025 tarihli Sonsöz Gazetemiz ile Sonsöz İnternet Haber Sitemizdeki “Suç, Ceza ve Şiddet” başlıklı yazımın başlığının, aklımdaki anlamını şimdi sizlerle paylaşayım. Demokrasi yokluğu, eksikliği veya sorunu yaşayan ülkelerde suçlanmak, mahkemelerde veya mahkeme gibi görünmekle birlikte asla bağımsız ve yansız yargı organı olmayan yerlerde, bir başka deyişle sözde mahkemelerde suçlanmak ve ceza görmek tam bir şiddet.

Kime veya kimlere bu şiddet? Yargılananlara, ailelerine, yakınlarına, dahası, suçlamayı, yargılamayı ve cezayı doğru bulmayan belki binlerce, belki milyonlarca o ülkenin yurttaşlarına ve Dünya halklarına.

Evim, ana yurdum Türkiye’ye gelince.

25 Şubat 2025 tarihli yazımın girişinde yasalarımızda yer alan suçların kısa ifadelerine değinmiş, uzunca da yorumlar yapmıştım.

Tanrı aşkına, bir insan için, bu insan; Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, siyasal parti başkanı, milletvekili, kamu görevlisi olabilir, eleştiri yapmak, nasıl hakaret olarak algılanır, iddianame hazırlanır, aylar, yıllar gibi çok uzun süreler hapishanelerde tutulur insanlar?

Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek…Kamu barışını bozmak…Suçlara bakar mısınız? Bir insan, bir siyasetçi, bir gazeteci, yazıları, haberleri ve sözleri ile halkı kin ve düşmanlığa nasıl yönlendirebilir, toplumdaki barışı nasıl bozabilir? Gerçekten bilgili, iyi ve vicdanlı insanlardan oluşan bir halkı, sözler ve yazılılarla kin ve düşmanlığa yönlendirmek, toplum barışını bozmak o kadar kolay mı? Yönleniyorsa, o topluluğa, huzur duyarak  “halk”, kamu barışı bozuluyorsa,  o ortama “kamu” denilebilir  mi?

Yanıltıcı bilgiyi yaymak ve yargıyı etkilemek, etkilemeye çalışmak…Bir kez daha Tanrı aşkına diyorum.  Bilgi bilgidir de, yanılan insanlara, etkilenerek; insan, hayvan, doğa ve çevre haklarının, hukukun, yasaların dışına çıkan yetkili yargı mensupları için ne diyebileceğiz?

Daha yargı süreci başlamadan, çoğunlukla da süreç başladıktan, hatta yargı kararları üst mahkemelere götürüldükten sonra kişi, kişiler ve olaylar konusunda konuşan, yorum yapan Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar ve parti sözcülerini nasıl yorumlamalıyız? Onlar ve onları alkışlayanlarla ilgili övgü yaparsak sorun yaşamayız kesinlikle, ancak Türkçemizin güzel kelimeleriyle de olsa eleştirirsek?

Bir de kısaca, “Gizli Tanık” konusuna değinmek istiyorum.

Halk için ve demokrasiye uygun oluşturulan hiçbir kamu kuruluşu, saydamlıktan uzak olamaz. Bu “Gizli Tanık” uygulamasının, genelde adaleti sağlamadığına, hatta ağır adaletsizliklere, bireylerden ailelere ve topluma kadar şiddet etkisi yarattığına inanıyorum. Elbette, kanıt olmadan, sadece “Gizli Tanık” yöntemi ile hazırlanan savlarda ve verilen mahkeme kararlarında.

Halk, millet, ulus, kamu, açık ve temiz toplum kavramları, ancak “melekleşmiş insanların” yaşadığı yerlerde sorunsuz olarak tam anlamını bulacaktır.

Haydi melekleşmiş insanlar, haydi…