İnsan soyunun çok olumsuz bir özelliği var, iftira atmak, nedenlerden ve sonuçlardan dolayı taşıdığı sorumluluğu başkalarına bağlamaya çalışmak, başka nedenler bulmak.

İşte kanımca somut bir örnek;  hem ulusal ve uluslararası alanlarda kullanılan “İklim Değişikliği”.

İnsan soyu, çıldırmışçasına, dünyaya yaşama ve dayanma gücü veren temiz toprağı, yeşil alanları, denizleri, okyanusları, tatlı suları, dahası var, uzayı bile tehdit edecek şekilde havayı kirletiyor, oralardaki diğer canlıların yaşama, barınma, beslenme ve üreme haklarını ölümcül bir şekilde tehlikeye atıyor, kutuplardaki buzulları eritecek süreci hızlandırıyor, sonra da “İklim Krizi… İklim Değişikliği”  diyor. Suçu doğaya atıyor, büyük ölçüde iftira ediyor.

Ayrıntıya girmeyeceğim, ancak iklim değişikliği, iklim krizi denen, bu satırlarının yazarının “insanın iklimi değiştirmesi…iklimin değiştirilmesi” diye tanımladığı tehlikeli gidişi sözde durdurmak, önlemek, zararlarını azaltmak için insan soyunun yaptıkları da aslında, bu değişikliğe veya değiştirmeye katkıdan başka bir şey değil. Birkaç ülke dışında, çoğunda, yönetim şekilleri, kaynakları kullanma ve paylaşma biçimleri, iklimin değiştirilmesini hızlandırıyor. 

Şu bir gerçek, Dünya tüm yapısı ve varlıkları ile değişim, gelişim gösterecek elbette. Milyarlarca yıl öncesindeki şekillerin, canlıların bir bölümü bugünlere gelemedi. Değişim var, var olacak da. Bu değişimin veya gelişimin, yeryüzünün, birçok canlı türünün ve insan soyunun yok olmasına doğru gitmemesi gerekir.

Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı, bir demokratik kitle örgütü gönüllüsü olarak gündeme getirdiğim ve sürecin yürütülmesi için Yönetim Kurulu’ndan yetki aldığım şu başlığı bir kez daha paylaşmak isterim.

“Kadın-Erkek Dayanışmasında, İşbirliğinde, İnsana, Hayvana, Çevreye, Doğaya Yönelik Şiddete Karşı,  Ulusal ve Uluslararası Toplumsal Uzlaşı, İttifak, Mutabakat Girişimi; ŞİDDETSİZ, SİLAHSIZ, TEMİZ TÜRKİYE, DÜNYA ve UZAY İÇİN ÖNCELİKLER”.

Hepsi de birer demokrasi ve gönüllülük kahramanı olan arkadaşlarımın bazıları, öncelikler arasına “uzay”ın alınmamasını, o konu ile ilgili bir şey yapamayacağımızı, önceliği ülkemize vermemiz gerektiğini söylüyor. Bir bakıma haklılar. Ancak, Uzay’ın da öncelikler arasına alınması, bir şey yapılamaz şeklinde bir algı üretmemeli. İşte, yapıyorum, yapıyoruz, yazıyoruz, farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Konu ile ilgili ulusal ve uluslararası güçlere, ulaşabildiğimiz halk kesimlerine böyle işaretler vermek, uyarmak da bir şey, hatta çok şey yapmaktır.  

Yazıda, insan soyu dedim, iklimin değişmesine, değiştirilmesine neden olan canlılara, insanlara. Buna neden olan insanlara ve örgütlerine herkes, siyasal, ekonomik, inanç, cinsiyet ve güç anlamında birçok isim koyabilir, niteleme yapabilir, burada yapmayacağım. İklimin değiştirilmesine katkısı olanlara göre, sadece izleyenlerin, örgütlenerek şiddetsiz ve silahsız çözüm üretmeyenlerin, tepki koymayanların, dur demeyenlerin sayıca ve insan gücü olarak kat kat fazla olduklarını söyleyebilirim. Çok az insan, çok çok fazlanın sağlığını, mutluluğunu ve yaşama hakkını yok edecek girişimler içinde, ancak o çok çok fazla kesim, örgütlü, iletişim ve işbirliği içinde değil. Uzaktan izliyor, üzülüyor, çözümü çoğunlukla yaratıcıdan (Allah-Tanrı) veya başkalarından (siyasetçi, kamu görevlisi, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı, ordu, asker, polis,…) bekliyor.

Bu köşede, Cumhurbaşkanlığı’na, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na, Tarım ve Orman Bakanlığı’na, Milli Eğitim Bakanlığı’na, Ankara Belediyelerine, Türkiye Belediyeler Birliği’ne çok yazdım, çok öneride bulundum, “Dost Dili” köşesine yakışır içerikte ve düzeyde. Ses yok. Sesleri var, ancak buraya ulaşabilecek güçte ve anlayışta değiller herhalde. Belki bizleri, dile getirdiğimiz konuları, olayları ve verdiğimiz örnekleri önemsenmiyorlar.

Kısa adı ANKADER olan Ankara Katılımcı Yönetim Derneği, 26 Eylül 2023 Salı günü, Ankara’da,  T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğünce desteklenen “İklim Değişikliği’nin Turizme Etkileri ve Ankara’nın Turizmde Yeşil Geleceği” konulu projenin çıktıları, sonuçları ile ilgili  açık oturum düzenledi.

Derneğin Başkanlığını, Ankara Kent Konseyi ve Türkiye Kent Konseyleri Birliği Başkanı Halil İbrahim Yılmaz, yardımcılığını Dr. Süleyman Basa, Genel Sekreterliğini de Abdurrahman Aksu yapıyor. 

Açık oturumun açılışında, Başkan Halil İbrahim Yılmaz, Dernek ve konsey olarak yapılanlar konusunda bilgi verdi. Daha sonra,  projenin çıktıları ve anket sonuçları ile ilgili olarak Genel Sekreter Abdurrahman Aksu sunum yaptı.

Açık oturumda, iklim değişikliği ve ürettiği tehlikeli sonuçların durdurulması için dünyanın hazırlık yaptığı söylendi. Elbette, birkaç kişinin, uluslararası örgütün ve ülkenin, bu gidişi durdurmaya çalışmasına yönelik bu yaklaşım değerli, iyi niyete ve umuda dayalı. Ancak, dünya çoğunlukla, durdurmak değil, iklim değişikliğini hızlandırmak için çalışıyor kanısındayım.

İnsanın olmadığı sözde uzak yerlerde, karada ve okyanuslarda askeri tatbikatlar, nükleer denemeler yapmak, nükleer veya kömürle çalışan santrallar kurmak, devam eden çatışmalarda silah ve bomba kullanmak, iklimin olumsuz değişmesine etki ve katkı yapmıyor mu? Bu yazı hazırlanırken veya şu anda okunurken, incelenirken, hangi ülkede hafif ve ağır silah fabrikaları çalışıyor, bacalarından, atık gönderme kanallarından neler çıkıyor, nerelere karışıyor merak etmeye gerek var mı? Bunu dillendirmek için uzman ve konuların bilim (!)insanı olmak gerekmiyor. İnsan olabilmek yeterli.

Türkiye, fabrikalardan veya diğer üretim yerlerinden havaya, toprağa ve suya karışan kirliliklerde kanımca dorukta. Tüketilenlerden artanların yerlere, çiçeğe, ağaca, yola, parka, bahçeye atılması,  havaya çıkan, matematikteki en büyük rakamları aşan sayıda içilen sigaralaarın dumanları ile de iklim, ortam ve kişilik değiştirmeye katkıda bulunulmuyor mu? Temiz ve yeşil olması gereken canım yurduma neler yapılıyor, Bakanlıklar, Belediyeler, çocuklar, gençler, doktorlar, hukukçular, öğretmenler, siyasetçiler, milletvekilleri, kadınlar, erkekler, anneler, babalar neredeler?

Yazıda konu ettiğimiz açık oturum çok değerli. Kamu, özel ve yerel demeden hemen hemen her kuruluşun ve halkın kirlettiği Ankara ve Türkiye’de, sadece turizm değil, hepimizin yaşadığı alanlar olumsuz ve sevimsiz etkileniyor, çirkinleşiyor, tehlike üretiyor.

İklim değişikliği değil, iklimin insan soyu tarafından değiştirilmesi diyorum. O insan soyu, iklimi, toprağı, suyu, havayı değil sadece, kendisini de tehlikeye atarak değiştiriyor.

İnsanın maymundan dönüştüğü görüşüne katılmıyorum, inanmıyorum. İnsanın dünyaya kadın ve erkek olarak gelişi veya bazı felaketlerden kurtuluşu masallarına da asla. Bu gidişle, insan soyu yok olacak, maymunların güzelliğine bile erişemeyecek veya yaptığı çirkinliklere uygun bir görünüşe dönüşecek.

Korkarım, insanın tarihi, insanlık tarihi olarak yaşanmaya başlayamayacak.

Yazılarımda hep umutlu olmayı, ancak umudu, kadın-erkek birlikte, örgütlü, silahsız ve şiddetsiz yöntemler kullanarak, emek vererek, çaba göstererek canlı tutmayı öneriyorum.

İklimin değiştirilmesine karşı, kadınların, annelerin, erkeklerin, babaların her yerde ve her zaman, umut dolu birlikteliği için haydi!..