Seçimlere hızla yaklaşırken seçim kampanyasını “din, iman, ahiret” söylemi üzerine bina etmeye çalışan iktidarın da katkısıyla birçok noktada “hilafet” ve “şeriat” çağrıları yükseliyor, yapılan bu yoğun propaganda sonucunda birçok kişi hilafet olsaydı, şeriatla yönetilseydik karşı karşıya kaldığımız bu sorunları çözebilirdik zehabına kapılıyor.

İş o boyuta vardı ki en son bir kişi, Anıtkabir avlusunda çıkıp “Kahrolsun Cumhuriyet, şeriat gelecek.” ve “Lanet olsun Cumhuriyet’e.” Diye slogan bile atmaya cüret etmiş bulunuyor.

Daha önceki makalemde ilk dört halifeden üçünün Müslümanlar tarafından katledilmesini örnek olarak göstererek Hilafet ve Şeriatın düzen ve huzuru sağlayamadığına dair son derecede ciddi kanıtları ortaya koymuştum.

Hilafet ve şeriatın düzen ve huzuru sağlayamadığına dair elbette daha birçok kanıt var bunlardan biride 1. Ve 2. İslam iç savaşıdır.
Halife Ali’nin katledildiği ve Kerbela kıyımının yaşandığı 1. İslam İç savaşını hemen hemen herkes bilir bu yüzden de burada uzun uzadıya anlatmaya gerek görmüyorum. Fakat 2. İslam iç savaşını Zübeyir’in katledilmesini, Kâbe’nin mancınıklarla yıkılmasını, Harre katliamını ve Harre çocuklarını bilen çok ama çok azdır bu yüzden bu makalede biraz bu konuya değineceğim.

Hz. Hüseyin’in katledilmesinden sonra Abdullah bin Zübeyr’in Mekke’de muhalefetin lideri haline gelmesi, Hicaz’da Emevî iktidarına karşı ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Yezîd bunun üzerine Hicaz’a bir ordu göndermeye karar verdi; gerçek hedef Abdullah bin Zübeyr olacak, fakat önce Medine’deki ateş söndürülecekti. 

Medine önlerinde Harre ovasında gerçekleşen savaş Emevilerin zaferi ile sonuçlandı, Medineliler çok ağır bir yenilgi aldı ve birçoğu katledildi. Bu yenilgi sonrasında şehir galiplere üç gün mubah kılınmış, insanların canlarına ve mallarına kastedilmiş, binlerce Müslüman kadına tecavüz edilmiş ve bu tecavüzler sonucunda doğan babası bilinmeyen binlerce çocuğa da İslam literatüründe “evlâdü’l-Harre” ya da Türkçe karşılığı ile “Harre Çocukları” denilmiştir.

Bilindiği üzere Abdullah bin Zübeyr İkinci Emevi halifesi Yezid'e biat etmeyerek isyan başlatan ve Mekke'de karşı halifeliğini ilan ederek 692'deki öldürülüşüne kadar Emevilerle mücadele eden sahabedir.

Abdullah bin Zübeyr, sahabelerden Zübeyr bin Avvam ile ilk halife Ebu Bekir'in kızı Esma bint Ebu Bekir'in oğlu, Muhammed'in eşlerinden biri olan Ayşe bint Ebu Bekir'in de yeğenidir.

Ayrıca Zübeyr Medine’de Muhacirundan doğan ilk çocuktur.  Benî Esed kabilesine mensup olup henüz gençliğinden itibaren İslâm Ordusu ile Bizans ve Sâsânî İmparatorluğu'na karşı yapılan birçok savaşa katıldı. Cemel Muharebesi'nde teyzesi Ayşe bint Ebu Bekir ve babası Zübeyr bin Avvâm'ın yanında, Ali'ye karşı savaşmıştır.

Abdullah bin Zübeyr, kendisi gibi I. Yezîd'e biat etmeyen Hüseyin bin Ali'nin Kerbela'da aile efradıyla birlikte öldürülmesinin ardından hilafetini ilan etti ve Mekke, Medine ve Hicaz halkı ona biat etti.

Bunun üzerine Yezîd, Mekke ve Medine üzerine bir ordu gönderdi. Abdullah, bu orduya karşı Mekke'yi üç ay boyunca savundu. Yezîd'in ölüm haberi gelince Emevî ordusu kuşatmayı kaldırarak Şam'a dönmek zorunda kaldı. Yeni halife seçilince ordunun ilk işi dönüp yarım kalan saldırıya devam etmek oldu.

Mekke’ye yapılan bu saldırılarda  Kâbe mancınıklar kullanılarak taşa tutulmuş, isabet alan Hacer-ü'l Esved üç parçaya bölünmüş ve Kâbe yıkılmıştır.

Abdullah bin Zübeyr, Haccac bin Yusuf ya da bilinen adıyla Haccâc-ı Zâlim komutasındaki Emevi ordusuyla yaptığı bu savaşı kaybetti ve öldürüldü. En nihayetinde 2. İslam iç savaşı da Emevilerin zaferi ile sonuçlanmış oldu.

Görüldüğü gibi İslam Peygamberi Hz. Muhammed sonrasında Hilafet ve şeriat düzeni sürerken hepsi Müslüman ve birçoğu da akraba olan Araplar bile savaşmaktan birbirlerini ve Müslüman ahaliyi en acımasız şekilde katletmekten geri durmamışlardır.

Bu örneklerde Hilafet ve şeriatın bir biri ile akraba olan taraflar arasında bile düzeni ve barışı sağlayamadığının açık ve net kanıtlarıdır, sonrası bir sonraki makalemde…