Bir deniz kenarındayım, rüzgar yüzümü okşuyor, ama içimdeki fırtına dinmiyor.
Sonsuz bir hüzünle bakıyorum ufka, sanki her dalgada biraz daha kayboluyorum.
Bir şeyler söylemek istiyorum, ama kelimeler boğazımda düğümleniyor.
Her nefeste, her dalga vuruşunda içime bir boşluk daha kazınıyor.
Neden buradayım, neden yine aynı yerde buluyorum kendimi, bilmiyorum.
Yanımda oturan kadın, gözleriyle denizi izliyor, ama biliyorum ki asıl bakışları uzaklarda.
Birlikteyiz, ama aslında ayrı dünyalardayız.
Ellerimiz birbirine dokunmuyor, tenimizdeki soğukluk konuşmaktan daha keskin.
Bir an göz göze geldik, ama o anlık bakış, yılların yorgunluğunu taşıyor.
Sanki bir şeyler söylemek istiyor, ama o da benim gibi, sessizliğin içinde kayboluyor.
“Ne oldu bize?” diye soruyorum, sesi duyulmaz bir fısıltıyla.
O başını çeviriyor, gözleri bulutlanıyor, dudakları titriyor ama bir şey demiyor.
O an anlıyorum; cevabını biliyor, ama duymak istemiyorum.
Bir şeyler değişmiş, kırılmış, belki de biz fark etmeden çoktan bitmiş.
Ama yine de buradayız, alışkanlıkla yan yana, ama ruhlarımız farklı denizlerde.
Dalgalar ayaklarımızı yalarken, içimde bir sızı büyüyor.
Onca zaman birlikteydik, onca anı biriktirdik, ama ne zaman uzaklaştık, hatırlamıyorum.
Sanki bir noktada ikimiz de farklı yollara sapmışız, ama fark etmemişiz.
Şimdi burada, bu sahilde, o eski günlerin ağırlığını taşıyoruz.
Ama o günler artık sadece birer hayal, birer gölge.
Bir sigara yakıyor, dumanı havaya karışıyor,
ben de gözlerimi denize çeviriyorum, sanki orada bir cevap varmış gibi.
Ama cevaplar dalgaların ardında kayboluyor, biz de onlarla birlikte.
"Seviyor musun hâlâ?" diye soruyorum aniden,
ama cevabını bile duymadan, o sorunun cevabını çoktan biliyorum.
Bir sessizlik, bir soğukluk yayılıyor aramıza, kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Başını sallıyor, ama gözleri başka bir şey söylüyor.
Sevgi belki var hâlâ, ama öyle soluk, öyle uzak ki.
Yıllar içinde bir şeyler eksilmiş, belki de biz fark etmeden tükenmişiz.
Ve şimdi, bu sessizlikte, birbirimizi anlamaya çalışıyoruz, ama aslında çoktan kaybolmuşuz.
"Sana ne oldu?" diye soruyorum içimden, ama soruyu ona değil, kendime soruyorum aslında.
Biz ne zaman böyle olduk? Ne zaman aynı denizde boğulmaya başladık?
Bir cevap yok. Sadece dalgalar, sadece rüzgarın uğultusu.
Ve o an, kalbimde bir şeyler kırılıyor.
Çünkü artık biliyorum; ne biz eskisi gibiyiz, ne de bu aşk, bu ilişki.
Elini tutmak istiyorum, ama parmaklarım havada asılı kalıyor.
O da elini çekiyor, fark etmeden, refleks gibi.
Belki de bu, her şeyin en net ifadesi.
Birbirimize dokunmadan, birbirimizin yanında, ama aslında çok uzakta.
Deniz kararıyor, gökyüzü kapanıyor,
ve içimde bir fırtına patlıyor.
Gözlerim doluyor ama ağlamıyorum,
çünkü gözyaşlarının bu anı değiştiremeyeceğini biliyorum.
Artık bir yol ayrımındayız.
O suskunluğu son kez paylaşıyoruz.
Kalkıyor, sessizce arkasına bakmadan yürümeye başlıyor,
ben ise sadece orada, o sahilde, dalgaların vurduğu yerde kalıyorum.
İçimde bir boşluk, içimde bir kaybolmuşluk.
Ve artık biliyorum:
Bu sondu.
Bir daha geri dönmeyecek, bir daha o eski biz olmayacak.
Canım yanıyor, ama bu acı beklenen bir acı.
Tıpkı dalgaların kayalara vurduğu gibi, bu acı da gelip geçecek.
Ama şimdi, burada, onun sessizliğinde boğulurken,
bu acı, içimde yankılanan bir çığlık gibi.
Ve ben, dalgaların o çığlığı susturmasını bekliyorum.