12 Eylül 1980’de Kenan Evren yaptığı askeri darbeyle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Adalet Partisi (AP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Milli Selamet Partisi (MSP) gibi mecliste grubu bulunan bulunmayan partileri, DİSK gibi ilerici demokratik kitle örgütlerini kapatmıştı. 

CHP’nin Genel Başkanı Bülent Ecevit, AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş ve MSP’nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan Zincirbozan’da gözaltına alınmıştı. Bu parti genel başkanlarına Evren yasak koydu. Ama onlar bu yasağı yeni kurdukları partiler ve “Vekâlet Genel Başkan” formülüyle çözdüler.

Yasak kalktığında Bülent Ecevit, DSP’nin başına geçti.

Artık CHP tabanında hem DSP hem de SHP vardı.

1980 darbesinden önceki siyasi partilerin faaliyetine izin çıktı. Yasaklı genel başkanlar da siyasi faaliyetlerin içinde örgütlerinin başına geçti.

CHP’nin adını ve 6 ok amblemini kullanması serbest bırakılınca CHP’nin çatısı altına toplanmalar başladı.

Ama CHP’de parti içi dinamikler yerine Deniz Baykal ve ekibinin “hizip” politikası izlemesi, parti içi demokrasinin uygulanmaması, CHP’de “ bir ileri bir geri siyaseti” beraberinde getirdi.

Böyle bir siyasete “yerinde sayma” siyaseti de diyebilirsiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Baykal kaset olayından sonra” partiye genel başkan olması, küslerin partiye dönmesini de sağlamayı hedefledi.

Örneğin CHP’den Deniz Baykal ekibi tarafından ihraç edilen Mustafa Sarıgül’ün partiye alınması, daha birçok ismin CHP’ye geri dönmesi bu uygulamalardan biriydi.

2011 yılında yapılan seçimlerden önce düzenlenen kurultayı bende basın masasında izlemiştim.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu, parti içi demokrasinin uygulanacağını, seçimle gelenlerden parti suçu işlemiş olanlar hariç, herkesin seçimle gideceğini, milletvekili, belediye başkanı, belediye meclis üyesi ve il genel meclisi üyelerinin tespitinde “ön seçim” yapılacağını duyuruyordu.

Kılıçdaroğlu’nun verdiği bu sözler büyük alkış almıştı.

2011 Haziran ayı içinde yapılan genel seçimler öncesi 36 il hariç CHP üyelerinin önüne “ön seçim sandığı” konmadı.

Sanki parti içi demokrasi unutulmuştu.

Parti içi mücadelede Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyen CHP’nin önceki Genel Sekreteri Önder Sav ve yandaşları tasfiye edilmişlerdi.

Deniz Baykal Antalya’dan yeniden milletvekili yapılırken, Önder Sav’ın o kadar deneyimine karşın Kılıçdaroğlu ve ekibi Önder Sav’ı adeta siyasi yaşamdan silmişlerdi.

Ne Deniz Baykal’ın Enerji Bakanlığı ne de onun Genel Sekreteri Önder Sav’ın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı döneminde bir yolsuzluk ve usulsüzleri yoktu.

Çağdaş demokratik sistemi savunan ilericiler, aydınlar, emek yoğun insanlardan yana olanlar “Baykal hizbine” CHP içinde ve dışında karşı çıkıyorlardı.

Baykal-Sav ikilisi yıllarca parti örgütünü ellerinde tuttular.

Hep izledikleri yol “bir ileri bir geri siyaseti” olduğu için CHP’yi iktidara taşıyamıyorlardı. Aslında Deniz Baykal-Önder Sav’ın da araları açıktı.

2010 yılında kaset olayı patlak verdikten sonra Baykal, Sav’ın kendisini sırtından vurduğuna inanıyordu.

Kaset olayından sonra Baykal parti içinde de yalnızlaştırılmıştı. (Sürecek)