“Siyaset” sözcüğünün siyaset biliminde bir tanımı vardır. Siyaset “seyis” sözcüğünden türetilmiştir. “Siyasetin” bilimsel tanımı ‘ülke, ulus ve devlet yönetimi’ demektir.  Ama ülkemizde bir yurttaşa “siyaset nedir?” diye sorsanız büyük bir çoğunluk “yalan söyleme sanatıdır” der. Öyle ki seçmen yaşına gelmiş bir yurttaşlar topluluğunun büyük bir bölümü ekmeğin ve işinin siyasette geçtiğini bilmez. Oysa siyasetçinin patronu yurttaştır.

AKP’nin 2001 yılında kurulması ve iktidara gelmesiyle Türkiye’de 2023 yılında neden parti sayısı 122’ye çıktı?
Parti sayısının 122 çıkması neyi gösteriyor?

22 yılda seçime giren ya da girmeyen bu partiler AKP’nin iktidarda kalmasını sağladı. Nasıl mı?

Burjuva demokrasisini savunan, sosyal demokrasiyi savunun, sosyalist ve komünist demokrasi savunan siyasi partiler kristalize olup bir bütünlük sağlamadılar. Siyaseti camilerde örgütleyen AKP, cami avlularında basın toplantıları yapan bir RTE’nin; Atatürk İlk ve devrimlerine darbe vurduğunu siyasetin patronları olan yurttaşlar tarafından algılanmadı.
2023 yılına gelindiğinde AKP’nin üye sayısı 10 milyonu aşarken, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran CHP’nin üye sayısı halen 1 milyon 800 binde seyrediyordu. Öte yandan padişahlık sistemiyle eşdeğerde olan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denile yeryüzündeki 197 devletin hiç birinde uygulanmayan böyle bir sisteme karşı koyması gereken CHP; 2010 yılında CHP Genel Başkanlığı’na gelen Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi CHP’nin 6 okunu görmezlikten gelip yoksaydı.
Türkiye’nin faşist partisi MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile birlik olan Kemal Kılıçdaroğlu, “ekmek için Ekmelettin’in” peşine düştü.

CHP seçmeninden Ekmelletin’e “tıpış tıpış” oy istedi. CHP ve muhalefet partileri seçimi kaybetti. Daha sonra MHP parçalandı. MHP’den İyi Parti doğdu. Kılıçdaroğlu ve ekibi siyasi yanılgılarını sürdürüyordu. Seçime girmeye hak kazanamayan İyi Parti’ye 15 milletvekili transfer ederek seçime girmesini sağlıyordu. Oysa ne MHP ne de İyi Parti CHP’nin ilkelerine uymayan partilerdi.
Kılıçdaroğlu ve ekibinin bu niteliksiz siyasetinin cezasını her geçen gün çekecekti. Atatürkçü Düşünce Sisteminin sınavın da sınıfta kalacak adamlarla yol yürümeye devam eden Kemal Kılıçdaroğlu; kendisine karşı CHP 37. Kurultayında aday olan Muharrem İnce’yi genel başkanlık seçimini kaybetmesine rağmen Erdoğan’ın karşısına cumhurbaşkanı adayı gösteriyordu.

Amacı ne idi? Kemal Kılıçdaroğlu kendisi Cumhurbaşkanlığına aday olsa seçimi kaybedeceğini biliyordu. Muharrem İnce’yi tasfiye etmek için onu aday gösterdi. İnce Cumhurbaşkanlığını kaybetti. Tasfiye oldu. Gitti ayrı parti kurdu. Oysa 1927 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafında kurulan ilk Genel Başkanının Atatürk olduğu CHP’nin ilk ilkeleri “Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik” olarak benimsenmişti. 1931yılında bu ilkelere “devletçilik ve Devrimcilik” de eklenmişti. CHP’nin 6 oku “Cumhuriyetçilik, halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik ve Devrimcilik” ilkelerini kapsıyordu.


Kılıçdaroğlu ve ekibinin peşine düştüğü Ekmelettin Mehmet İnsanoğlu ne de 6’lı masaya girmiş olan Meral Akşener’de, ne Ahmet Davutoğlu’nda, ne Ali Babacan’da, ne Temel Karamollaoğlu’nda, ne de Gültekin Uysal’da CHP’nin ana ilkeleri vardı.
Atatürk’ün ve İsmet Paşa’nın kurmuş olduğu kurum ve kuruluşlar, özelleştirme adı altında yerli ve yabancılara satılıp AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi tarafından paraları yok ediliyordu. 6’lı masada güçlü bir ses çıkmıyordu.  RTE ve ekibi eğitimin birliğini yok ederken, şeri devlet düzenini destekleyen vakıflara ve tarikatlara akıtılan paraların hesabı sorulmuyordu. (Devamı yarın)