22 Ekim akşamı NHKM (Nâzım Hikmet Kültür Merkezi)nde yapılan “Öykü Şiir Dergisi” toplantısında anılar üzerine konuşurken,...
Anı kitaplarını okumayı ortaokul yıllarından beri çok severim. Çünkü anı kitapları yaşandıkları dönemin, tarih, coğrafya, kültür ve sosyal yaşamına tanıklık eden kitaplardır. Okuduğum anı kitaplarından beni bilgilendiren ve etkileyenler olmuştur. Ben de zaman zaman anılarımı öykü biçiminde dergilerde paylaştım ve paylaşmaya devam ediyorum.22 Ekim akşamı NHKM (Nâzım Hikmet Kültür Merkezi)nde yapılan “Öykü Şiir Dergisi” toplantısında anılar üzerine konuşurken, aklıma Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Haydi Abbas” şiirinin nasıl yazıldığını toplantıya katılan arkadaşlarıma anlattım. Arkadaşlarımın önerisi üzerine bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Anı nedir sorusuyla başlamak istedim yazıma ve yanıtını sevgili öğretmenim (ışıklar içinde uyusun) Emin Özdemir’in “Edebiyat Sözlüğü” kitabının 20. Sayfasındaki “Anı” yazısından bir bölümünü burada sizlerle paylaşmak istedim. “Bir kimsenin başından geçen ya da yaşadığı dönemde tanık olduğu, gördüğü, duyduğu olay ve olguları anlattığı düz yazı türü. Anı yazarı, yaşadıklarını, görüp tanık olduklarını başkalarıyla paylaşmak ister. Bunun için de yaşanılanların belleğinde bıraktığı izleri dile getirmeye çalışır.”
Ortaokulda Türkçe öğretmenim Dursun Akçam, Cahit Sıtkı’dan bir şiir okumamı istediğinde hiç tereddüt etmeden “Desem ki” şiirini okumuştum. Oysa kitabımızda “Otuz Beş Yaş” şiiri vardı ve Cahit Sıtkı denilince ilk akla “Otuz Beş Yaş” şiiri gelirdi. Öğretmenim bana Cahit Sıtkı’nın başka şiirleri de olduğunu söyleyerek, onları da okumamı önerdi. Yetiştirme Yurdunda grup öğretmenimiz Abdullah Cevizoğlu’nun kitaplığından faydalanıyordum. Zaman zaman evine gidip kitap alıp okuyor ve geri veriyordum. Cahit Sıtkı’nın şiir kitabını sorduğumda, kendisinde olduğunu öğrendim ve alıp okudum Kitapta okuduğum bir şiir beni çok etkiledi. Şiirin adı “Abbas” idi. Çok yalın bir dille yazılmış ve okuyanı hemen saran bir yanı vardı. İşte o şiir.
ABBAS
“Haydi Abbas, vakit tamam;/Akşam diyordun işte oldu akşam./Kur bakalım çilingir soframızı;/Dinsin artık bu kalb ağrısı./Şu ağacın gölgesinde olsun;/Tam kenarında havuzun./Aya haber sal çıksın bu gece;/Görünsün şöyle gönlümce./Bas kırbacı sihirli seccadeye,/Göster hükmettiğini mesafeye/Ve zamana./Katıp tozu dumana,/Var git,/Böyle ferman etti Cahit,/Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;/Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.”
O zaman merak etmiştim Abbas kim diye. Cahit Sıtkı Tarancı’nın yaşamını incelerken asıl adının Hüseyin Cahit Tarancı olduğunu ve 4 Ekim 1910 günü Diyarbakır’da dünyaya geldiğini öğrendim. Diyarbakır’ın köklü ailelerinden Pirinççizadeler’e mensuptu. Okulunu bitirdikten sonra Anadolu Ajansı’nda, Toprak Mahsülleri Ofisi’nde ve Çalışma Bakanlığı’nda görev yapmıştı. 1954 yılında felç olan Cahit Sıtkı tedavi için Viyana’ya gitmiş ve burada tedavi görürken 12 Ekim 1956 yılında aramızdan ayrılmıştır.
Gelelim “Abbas” şiirinin öyküsüne. Bu konuda çeşitli görüşler ortaya atılmış ama en güvenilir kaynak şairin kendisidir. 1941 yılında Cahit Sıtkı Edremit-Ilıca Sahil Muhafaza Taburunda yedek subay olarak görev yapmıştır. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan kendisine bir emir eri verilmiştir. 1944 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan bir yazısında çocukken babaannesinden dinlediği bir masalda söz ederek emir eri seçimini yapar. (Burada o masalı tekrar etmek istemiyorum. Merak edenler internette bulabilir.) Babaannesinin anlattığı masalda geçen Abbas adından çok etkilenerek tabur kayıt defterinden Abbas oğlu Abbas’ı kendisine emir eri seçer. Çünkü masalda geçen Abbas her zoru çözen biridir. Yazıda bu seçimi şöyle anlatır Cahit Sıtkı: “Öğle yemeğimi yemiş biraz dinlenmek için parka doğru yürüyordum. Arkamda bir er bana yetişerek selam verdi ve kendini tanıttı. Bu Abbas oğlu Abbas’tır. Solak olduğu için emir eri olmuştur. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
- Nerelisin ?
- Memleket Mardin, kaza Midyat, köy Dobin.
- Sen benim emir erim olur musun ?
- Sen bilir komutan.
Abbas’a eşyalarını toplatıp evinin altındaki bir odaya yerleştirir. Ev iki katlı ve güzel bir bahçe içindedir. Abbas masalda geçen Abbas kadar beceriklidir. Cahit Sıtkı’nın adeta kolu kanadı olur ve onu daima korur. Yapacağı her şeyi önceden hazırlar. Bir gün ordu komutanı gelir ve akşama kadar taburu teftiş eder. Bu durumdan bunalan Cahit Sıtkı, Abbas’a akşam bahçede buluna ağacın altında bir çilingir sofrası hazırlatır. Epey içtikten sonra Abbas’a İstanbul’u bilip bilmediğini sorar. Abbas bildiğini söyler. Beşiktaş semtini sorar, Abbas acemi birliğinin Beşiktaş’ta olduğunu belirtir. Abbas’a İstanbul’da tanıdığı olup olmadığını sorduğunda tanıdığı olmadığını öğrenir. Ama benim var der Cahit Sıtkı. Beşiktaş’ta bir sevgilisi olduğunu söyler. (Bu sevgilinin hayali olduğu uzun süre tartışılmıştır. Ama böyle bir sevgili vardır. Bu sevgili Vedat Günyol’un kız kardeşi Mihrimah’tır.) Abbas’a bu sevgiliyi kaçırıp kaçırmayacağını sorduğunda ise eşini kaçırarak evlenen Abbas kaçırıp getirebileceğini söyler.
Sabah kalktığında Abbas’ın temiz elbiseler giydiğini ve yol hazırlığı yaptığını görür. Sorduğunda İstanbul’a gidip Beşiktaş’tan o sevgiliyi getireceğini söyler. Oysa Cahit Sıtkı akşamki soruyu unutmuştur. Abbas’ın sırtını okşayarak, akşam şaka yaptığını belirtir ve tabura yönelir. Yolda giderken “Abbas” şiiri kafasında oluşmaya başlar ve en güzel şiirlerinden birini yazar.
Bizde anı yazmak oldukça yaygındır. Edebiyatımızdaki anı türünün en eski örneği Moğol İmparatorluğunu kuran ozan Babür Şah’ın “Babürname” adlı yapıtı kabul edilir. Bir de askerlik anıları yazılmasa da yıllarca eklene eklene anlatılır. Bu yüzden benim merak ettiğim Abbas anılarını yazsaydı ve o güne kadar Cahit Sıtkı’yla yaşadıklarını anlatsaydı edebiyatımız için ne güzel bir belge olurdu, diye düşünüyorum. Abbas askerliğini bitirdiğinde bunları mutlaka çevresindekilere anlatmıştır. Ama çevresini inandıramamıştır Cahit Sıtkı ile olan bu anılarına. Keşke Abbas anılarını yazsaydı.