Geleceğin dünyasında sosyal düzenin nasıl şekilleneceğine dair öngörülerimi sizlerle bir yazı dizisi olarak paylaştım.
Bu yazı dizisini kaçırıp okuyamadıysanız okumanızı tavsiye ederim ama okumaya vakit ayıramayacak dostlara çok kısa bir özet geçeyim:
Tarım Çağından sonra sanayi çağı da sona eriyor ve yerini bilgi çağına bırakıyor. Tarım çağı sona erince nasıl toprak sahipliği bazında örgütlenen toplumsal yapı yani üst yapı değiştiyse sanayi çağı sona ererken de sermaye sahipliği bazında örgütlenen toplumsal yapı yani üst yapı değişiyor. Eski sınıflar yok olurken yeni bir sınıfsal yapı doğuyor daha da doğrusu sanayi çağına ait emek ve sermaye sınıfları bilgi sınıfının içine dâhil olup, eriyip bütünleşiyor.
Bu bütünleşme sonucunda bilgi sınıfının hâkim ve egemen olacağı yeni bir dünya düzeni doğuyor. Bu gün yaşanan sancılar da işte o yeni düzen doğumunun sancılarıdır.
İlerleyen günlerde Bilgi Çağı’nı Bilgi adını verdiğimiz üretim faktörünü ve Bilgi ya da Bilgeler sınıfının özelliklerini anlatmaya devam edeceğim.
Bu gün ise bu yeni çağa ayak uyduramayacakların yani kaybedenlerin akıbetinden bahsetmek istiyorum.
Yakın gelecekte Bilgi Çağı’na ayak uyduran toplumlar ile diğer toplumlar arasındaki güç farkı öyle bir uçurum oluşturacak ki aradaki fark mitolojilerdeki tanrılar ile insanlar arasındaki farka dönüşecek, o kadar büyük olacaktır.
Tarihte toplumlar arasında güç farkı büyük olunca sonuç hep zayıf taraf için bir felakete dönüşmüştür. Afrikalı zenciler ya da Amerikan yerlilerinin başına gelenler bu gün hemen hemen herkes tarafından bilinir. O zamanlar yaşananlara dair utanç verici anılar insanlığın ortak belleğine kazınmış bulunmaktadır.
Fakat tarihte bu kadar büyük bir farklılaşma hiç görülmedi dolayısı ile geçmiş örneklerden hareket ederek bir öngörüde bulunmak çok da kolay değildir.
Ben bir benzetme yaparak bilgi çağına ayak uyduramayacak toplum ve kişileri cam bir fanusun içinde yüzüp duran “akvaryum balıklarına” benzetiyorum.
Akvaryum balıkları içine kondukları fanustan kaçsalar kaçamazlar, hava, su ve yiyecekte bile sahiplerine ölümcül bir şekilde bağlıdırlar. Bir akvaryum balığına sahibi yem vermezse açlıktan hava vermezse oksijensizlikten ölür, ölümcül bağ dediğim de tam budur.
Akvaryum balığının sahibi için ürettiği herhangi bir fayda falan da yoktur, sahipleri onları bir fayda beklemeksizin sırf zevkleri için besler değil mi?
İşte geleceğin dünyasında bilgi çağını yakalayan kesim bu çağı yakalayamayan kesimi akvaryum balığı besler gibi bir ihtiyaç karşılığı ya da fayda beklentisinden değil, zevk için beslerse besler ve bu elbette iyi olasılık.
Peki, ya onları beslemek istemez, hatta yok etmek isterse?
Böyle bir durumda bilgi çağını yakalayamayan yani geri kalan kesime ne olur?
Aradaki uçurum bu kadar büyük olunca böyle bir durumda sonucun bir soykırıma dönüşeceği kesindir.
Geçmişte Kızılderililer taş balta, tahta kalkan ve mızrakları ile topu tüfeği ve askeri eğitimi olan beyaz adama ne kadar direnebildi?
Çok az değil mi?
Aynı Kızılderililer bu gün olsa nükleer güçle hareket eden uçak gemilerine karşı kanoları ile ne kadar dayanabilir?
Ok ve yay ile bir F35’i düşürmek mümkün müdür?
Taş baltalar ile bir Abrams tankı durdurulabilir mi?
Kıldan, deriden yapılma çadırlar sizi nükleer bombalardan korur mu?
Elbette hayır…
Üstelik bugünün silahları yarının silahlarının yanında oyuncak gibi kalacaktır…
Yani bilgi çağını yakalayamamanın bedeli; “akvaryum balığı” olmakla “yok olmak” arasında bir yerde olacak, herkes ayağını ona göre denk alsın derim…