Ertuğrul Kılıç
O kadar fazla şey var ki basit olmasına rağmen anlaşılamıyor. Topluma karmaşık görünüyor. Açık olarak ulu ortada duran şey ise ikna edemiyor kimseyi. Herkes öküzün altında buzağı arıyor. Velâkin kimse ne gördüğüne ne de duyduğuna inanası gelmiyor.
Hal böyle olunca demokrasilerin şeffaflığından, toplumların açıklığından, devletlerin adaletinden bahsedilip durulurken bu sağlanamıyor. Bu kadar anlaşılmaz olan ne olabilir ki?
Toplumda ortaya çıkan bölünmüşlük duygusu ve kültürel ayrışma mı? Sürekli küçük parçalara bölünme ve kendi kabuğuna çekilme mi? Kendi dışında bir şeye inanmama ve bazen kendinden şüphelenecek duruma düşüp hastalıklı hale geleme mi? Bu yaşanılanlar toplumsal gerçeklikten ayrı düşünülemez. İnsanlar ayrışırken kendi doğrularını veya sığınaklarını da kendilerinin yaratmaları.
Toplumlar ortak duygu ve düşüncede, iyi günde ve kötü günde bir araya gelmesi, en önemlisi de ortak yaşamda dayanışmada bulunabilmesidir. Bunun olabilmesi için ortak duygular etrafında birleştirici bir gerçekliğin de olması gerekli görülmelidir.
Toplumu oluşturan insanlarda sürekli bir endişe kaynağı yaratarak, güven içerisinde geleceği inşa etme ve bunun için çalışma çabasını göstermesi engellenirse, gündelik yaşamın kıskacında hapis hayatı yaşar. Toplumu oluşturan aile ve bireylerin hayatlarını sürdürebilmeleri için temel ihtiyaçlarını karşılamaları zorunlu bir gerekliliktir.
Maslow, ihtiyaçlar hiyerarşisini beş temel kategoriye ayırmıştır. Bunlar fizyolojik gereksinimler, güvenlik gereksinimi, sevgi / ait olma gereksinimi, saygınlık gereksinimi, kendini gerçekleştirme gereksinimidir.
Toplumlar temel gereksinimleri karşılanmazsa, kendi neslini sürdüremez duruma düşerek yaratıkları organizasyonlara zarar verebilirler.
Yöneticiler, yönetilenlerin temel ihtiyaçlarını karşılamak durumundadırlar. Bu sadece ilkel bir toplulukta değil, en modern toplumlarda da barış ve güvenlik içerisinde yaşamaları ortak yaşamanın ve bir arada durmanın temel yapı taşıdır.
Bir ülkede insanlar işsiz kalıyorsa, öğrenim hakkı sağlanmıyorsa, sağlıktan yararlanamıyorsa bu temel hakları askıya alınmış demektir. Yoksulluk gittikçe yaygınlaşıyorsa çocukların beslenmesi sağlanamıyor, barınma hakkı ortadan kaldırılıyorsa, bütün bunlar varmış ama gerçekte yokmuş gibi yapılıyor ise, insanın kendini gerçekleştirme gereksini mi ortadan kalmış denilebilir.
Yönetenler tarafından, ortaklaşılan ve toplumu bir arada tutan hukuk sistemi, sürekli delinerek kendi istediği gibi uygulanabilir hale sokulabiliyorsa, ve gerçeklik ters yüz edilip, olmayanı olmuş gibi gösterilebiliyorsa toplumsal saygınlık ihtiyacı askıya alınmış olabilmektedir.
Bütün bu gerçekliğe (gerçek olmayana) ses çıkarmadan, sesini yükseltenin haklı olduğu kanısını yaratana muhalefet edilmeden topluma, siz bekleyin her şey güzel olacak demek ihtiyaçlarınızdan vazgeçin demek gibi bir duyguya sürükleyebilir. Herkesin gördüğünü görmezlikten gelerek bunu biz söylersek mağduriyet yaratırız suskunluğunu, politik bir yol olarak tercih etmek aynı zamanda toplumun güvenlik gereksinimini ve geleceğini inşa etme çabasını engellemek olarak ortaya çıkabilir.
Çok açık bir şey var ki; ülkenin ihtiyaçları çok yönlü ve bu ihtiyaçlar iktidar tarafından karşılanamıyor. İşsizlik, yoksulluk, açlık, konut sorunu, eğitimde yaşanılan karmaşa, sağlıkta ortaya çıkan belirsizlikler, artık bütün çıplaklığıyla görünmektedir. Bunlar yokmuş gibi gerçek sorunları çözmek yerine, başka gündemler yaratarak toplumun inançsal duygularıyla bütün bunların üzerini örtmek bir marifet olsa gerek.
Muhalefetin yeteneksizliği, sistemin sorunlarının çözümünü sadece kendi yüksek yeteneklerine bağlama anlayışı, toplumun kaygı ve endişesini gideremiyor. Kendini gerçekleştirmesinin önünü açamıyor. Sorunları açık ve bütün çıplaklığıyla toplumla paylaşmamanın vermiş olduğu sıkıntılar, geçmişin kör ve sağır karanlığında boğulmasına yol açıyor. Yanlışa karşı duruştan uzaklaşarak, gerçek sorunlar yerine yan yollardan giderek çözüm bulmaya çalışmak sorunun parçası olmaktan öteye geçemiyor.
Hükümet edenler bu gerçeklikten kaçmanın yollarını bulup, üzerini kalın bir tülle örterek görünmez olmasını sağlamak için olağan üstü bir gayret gösteriyorlar. İletişim araçlarını kullanarak, gerekirse kendi yaptıkları her şeyi geçersiz sayıp yeni gerçeklikler yaratabiliyorlar. Anayasadan tutun da, ekonomik ve sosyal olayları istedikleri gibi güç olgusuyla yorumlayıp gerçekliğin üstünü kapatabiliyorlar. Toplumun gündeminde olmayan, ihtiyaç hiyerarşisinde yer almayan olayları gerçek gündem yapıp, geçekliği gölgeleyebiliyorlar. Toplumun acil ihtiyaçlarını, geleceğin umuduna yükleyerek yokmuş gibi davranabiliyorlar. Hatta sorunların hiçbirinden sorumluğu yokmuş ve iktidar değillermiş gibi davranabiliyorlar. Suyu bulandırıp toplumun derinliği görünmesine engel olmakta mahirler.