Cool olmak bu olsa gerek. Sakin bir şekilde fiziki yaş almayı kabullenmek, ona akıl yoluyla, duygusal kara deliğe düşmeden, anı olduğu gibi kabul ederek, yeni patikalar çizebilmek. Başka bir deyişle düne fazla takılmadan bugünü yaşayarak sürdürülebilir varoluşu özümsemek. Fazla takılmasak da dünlerimizin kümülatif toplamının bugünümüz olduğunu unutmayalım. Tasarımından inşaatının son dokunuşuna kadar mimarı olmakla öğündüğüm ilk yapımın öyküsünü anlatacağım… Nazım Hikmet’in şiiri, Cem Karaca’nın şarkısı “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında” misali günlük koşuşturmaca içerisinde, sizin, benim, parkta oynayan Ali’nin, fırıncı Kemal’in hayatımıza giren bütün hareketli hareketsiz eşyaların kararlarını Evrenin ulu mimarı değil oranın mimarının verdiğini hiç fark etmeyiz. Kent ölçeğinden çıkacağımız merdivenin yormayacak rıht yüksekliğine kadar her şeyi Leonardo Da Vinci insan vücudu oranlarını kıstas alarak “altın oran” olarak saptamış Ergonometri bilimi de Mimarlık Okullarında okunan eşyanın google’u Neufert isimli ölçeklerin kitabını yazmıştır. Kızım sana söylüyorum gelinim sen işit hesabıyla mimarlık öğrencilerine anlatacaklarım aslında onların yaşama katacaklarının bizim kullanacaklarımız olduğu için çok önemli. Cam cepheler giydirilmiş ruhsuz insan stoklama hacimlerinin mimarı olmalarını istemiyorsak yaşama dair bilgisayarlarda bulamayacakları deneyimlerimizi aktaralım onlara..Bugün Metaverse ortamda yeni gerçeklik yaratarak, dijital platformlarda, bilgisayar destekli tasarım yazılı AutoCAD’lerle 3D tasarım yapan genç mimar adayları, eski okul ağabeylerinin tasarım algoritmaları nasıl el yordamıyla kurduklarını görsünler diye…. Mimarından ODTÜ Makine Mühendisliği ek bloklarının tasarım ve inşaat süreci ve tasarım sürdürülebilirliğinin gözlemlemesinin öyküsünü, mesleki dokümanlardan aktarma bilimsel bir dille değil, yaşayanın hayatından notlar halinde anlatacağım birazdan…  Yarım asırlık bir hikaye…. ODTÜ Mimarlık Fakültesi sonrası Behruz Çinici ofisinin sürdürmekte olduğu ODTÜ Kampüs Planlaması sorumlularından biriydim. Makine Mühendisliği Bölümü laboratuvar binalarının genişlemesi projesi sıraya girdiğinde Behruz  ağabey ODTÜ için yaptığı her binası kullanıcı, ona göre çok bilmiş, öğretim üyelerince sürekli “yaptığı heykelsi binalar ihtiyaca cevap vermiyor” diye eleştirildiğinden ‘Ben Makinacılar ile uğraşamam sen bu projeyi yürüt’ dedi. Kurtlar sofrasına beni gönderdi sizin anlayacağınız. Rüştümü ispat kabul ettiğim bu projeyi  A’dan Z’ye, tasarımdan tatbikatı yerinde denetlemeye kadar gerçekleştirdim. İlk kez Kavaklık yönünde ringin dışına, yolun altına inmemiz gerekti. Amaç farklı kullanım biçimlerine uyum gösterebilecek, büyüyebilir, bugünkü deyişle ‘Sürdürülebilir’ bir planlama gerçekleştirmekti.. Muhteşem merdivenlerle yolun altına indik. Derslik ve idari yapıları yerleştirdikten sonra bir linear spine/omurgaya laboratuvar ünitelerini yapıştırdım. İç planlamasını da hazırladığım matrixleri kullanıcısına doldurtmak suretiyle hocaları proaktif planlamaya dahil ederek, takım çalışması eseri çıkardım ortaya. Mimaride namusluluk/Ekspresyonist veya dışavurumcu  mimarlığın baş eseri “Centre Georges Pompidou / Renzo&Piano binasında” tesisat ve havalandırma kanallarının rengarenk boyanarak açıktan geçirme modasına burada kapılarak lab. boru uzay kafesi arasında özel yuvarlak yapım  havalandırma kanallarını  serbest dolaştırdığımı itiraf etmeliyim. Tüm elektrik vb. donatıların düşük döşemeden İhtiyaç noktasına taşınması da bir başka ilkti. Sonuçta o güne kadar fonksiyonu ihmal edip heykelsi yapılar yapmakla suçlanan Behruz Çinici’den kaçırarak esprisiyle söyleyeyim; ‘form follows function’ ilkesine numune olabilecek bir yapı gerçekleştirdim… Cam fanuslarla sarmalanmış günümüz yapılarına görece ortama uymuş işlevsel yapılar oldular.. Yolunuz düşerse uğrayın bugün hala aslanlar gibi duruyorlar…

Cool olmak bu olsa gerek. Sakin bir şekilde fiziki yaş almayı kabullenmek, ona akıl yoluyla, duygusal kara deliğe düşmeden, anı olduğu gibi kabul ederek, yeni patikalar çizebilmek. Başka bir deyişle düne fazla takılmadan bugünü yaşayarak sürdürülebilir varoluşu özümsemek. Fazla takılmasak da dünlerimizin kümülatif toplamının bugünümüz olduğunu unutmayalım. Tasarımından inşaatının son dokunuşuna kadar mimarı olmakla öğündüğüm ilk yapımın öyküsünü anlatacağım… Nazım Hikmet’in şiiri, Cem Karaca’nın şarkısı “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında” misali günlük koşuşturmaca içerisinde, sizin, benim, parkta oynayan Ali’nin, fırıncı Kemal’in hayatımıza giren bütün hareketli hareketsiz eşyaların kararlarını Evrenin ulu mimarı değil oranın mimarının verdiğini hiç fark etmeyiz. Kent ölçeğinden çıkacağımız merdivenin yormayacak rıht yüksekliğine kadar her şeyi Leonardo Da Vinci insan vücudu oranlarını kıstas alarak “altın oran” olarak saptamış Ergonometri bilimi de Mimarlık Okullarında okunan eşyanın google’u Neufert isimli ölçeklerin kitabını yazmıştır. Kızım sana söylüyorum gelinim sen işit hesabıyla mimarlık öğrencilerine anlatacaklarım aslında onların yaşama katacaklarının bizim kullanacaklarımız olduğu için çok önemli. Cam cepheler giydirilmiş ruhsuz insan stoklama hacimlerinin mimarı olmalarını istemiyorsak yaşama dair bilgisayarlarda bulamayacakları deneyimlerimizi aktaralım onlara… Bugün Metaverse ortamda yeni gerçeklik yaratarak, dijital platformlarda, bilgisayar destekli tasarım yazılı AutoCAD’lerle 3D tasarım yapan genç mimar adayları, eski okul ağabeylerinin tasarım algoritmaları nasıl el yordamıyla kurduklarını görsünler diye…. Mimarından ODTÜ Makine Mühendisliği ek bloklarının tasarım ve inşaat süreci ve tasarım sürdürülebilirliğinin gözlemlemesinin öyküsünü, mesleki dokümanlardan aktarma bilimsel bir dille değil, yaşayanın hayatından notlar halinde anlatacağım birazdan… Yarım asırlık bir hikaye…. ODTÜ Mimarlık Fakültesi sonrası Behruz Çinici ofisinin sürdürmekte olduğu ODTÜ Kampüs Planlaması sorumlularından biriydim. Makine Mühendisliği Bölümü laboratuvar binalarının genişlemesi projesi sıraya girdiğinde Behruz ağabey ODTÜ için yaptığı her binası kullanıcı, ona göre çok bilmiş, öğretim üyelerince sürekli “yaptığı heykelsi binalar ihtiyaca cevap vermiyor” diye eleştirildiğinden ‘Ben Makinacılar ile uğraşamam sen bu projeyi yürüt‘ dedi. Kurtlar sofrasına beni gönderdi sizin anlayacağınız. Rüştümü ispat kabul ettiğim bu projeyi A’dan Z’ye, tasarımdan tatbikatı yerinde denetlemeye kadar gerçekleştirdim. İlk kez Kavaklık yönünde ringin dışına, yolun altına inmemiz gerekti. Amaç farklı kullanım biçimlerine uyum gösterebilecek, büyüyebilir, bugünkü deyişle ‘Sürdürülebilir’ bir planlama gerçekleştirmekti.. Muhteşem merdivenlerle yolun altına indik. Derslik ve idari yapıları yerleştirdikten sonra bir linear spine/omurgaya laboratuvar ünitelerini yapıştırdım. İç planlamasını da hazırladığım matrixleri kullanıcısına doldurtmak suretiyle hocaları proaktif planlamaya dahil ederek, takım çalışması eseri çıkardım ortaya. Mimaride namusluluk/Ekspresyonist veya dışavurumcu mimarlığın baş eseri “Centre Georges Pompidou / Renzo&Piano binasında” tesisat ve havalandırma kanallarının rengarenk boyanarak açıktan geçirme modasına burada kapılarak lab. boru uzay kafesi arasında özel yuvarlak yapım havalandırma kanallarını serbest dolaştırdığımı itiraf etmeliyim. Tüm elektrik vb. donatıların düşük döşemeden İhtiyaç noktasına taşınması da bir başka ilkti. Sonuçta o güne kadar fonksiyonu ihmal edip heykelsi yapılar yapmakla suçlanan Behruz Çinici’den kaçırarak esprisiyle söyleyeyim; ‘form follows function’ ilkesine numune olabilecek bir yapı gerçekleştirdim… Cam fanuslarla sarmalanmış günümüz yapılarına görece ortama uymuş işlevsel yapılar oldular.. Yolunuz düşerse uğrayın bugün hala aslanlar gibi duruyorlar…