Eskilerde devlet katında yapılan herhangi bir yolsuzluk sır gibi saklanırdı. Halkın pek haberi olamazdı. İnsanların dost ve akrabaların birbirleriyle haberleşmesi mektuplarla olurdu. Daha sonraları sabit telefonlar çıktı. 

Şimdi böyle mi? Hayır! Bilgisayarlar ve akıllı telefonlar çıktı. “Sosyal Medya” tüm dünyayı ağ gibi sardı. Devlet sırrı diye bir sır kalmadı. Yolsuzluklar, usulsüzlükler, vurgun ve dolandırıcılıklar o saat duyurulur oldu.

Şimdi iktidarların devlet katında yaptıkları herhangi bir rezalet dahil tüm üç kağıtçılıkları “Sosyal Medya” kanalı ile anında duyuluyor. Bu “Sosyal Medya”  klasik medyayı bile geride bıraktı.

Bunun farkında olan AKP iktidarı “Sosyal Medyanın” önünü kesmek için adının halk tarafından büyük bir kitlenin anlamasını engellemek için “Dezerformasıyon Yasası” diye bir yasa dışı yasa çıkardı. Haberleşme özgürlüğünün önünü kesti.

Yeryüzünde olmayan sadece Türkiye’de olan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” gerçek adını söylemek gerekirse, “Şahsım Devleti” demek yerinde olur.

 “Şahsım Devleti”nin ikiye böldüğü ve birbirlerine düşmanlaştırdığı seçmenlerin iktidar yanlısı olanları, ne medyanın ne de Sosyal Medya’nın gerçek haberleri veren kesimini izliyorlar...

Bu kesim 23 yıldır aç ve susuz kalsalar bile sadece “Şahsım Devleti”nin medyasından ve “Trollerin Sosyal Medyası”ndan besleniyorlar.

14-28 Mayıs 2023 seçimlerinde, sahte videolarla yapılan dezenformasyon iletileri bu nedenle etkili oldu. Bunu aşmanın tek ve biricik yolu, “Yüz yüze iletişimdir”.

Yani iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri ya da sözcülerinin yüzün üstündeki TV’lere çıkarak yüz yüze konuşup tartışmaları yapmaları doğruları halkın öğrenmesini sağlar. 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinde TV’lerde tartışmaya RTE’yi, Kemal Kılıçdaroğlu defalarca çağırdı ama RTE ve ekibi es geçtiler ve hiç taraftar olmadılar.

Dolayısıyla, seçmeni ile “Yüz yüze iletişimi” kuran, sık miting yapan, sendikaları, esnafı ziyaret eden, siteleri gezen, el sıkışan, dert dinleyen aday, “Kitle İletişim Araçlarını” özellikle televizyonları da iyi kullanırsa, çok daha avantajlı olacaktır.

Bu iktidar yirmi küsur yıldır, hükümetin ve devletin bütün kurumlarını, hem kadro hem işleyiş olarak AKP’lileştirdi. Yani trollerinin desteğindeki bir “Sosyal Medya” ile birlikte bir “Şahsım Devleti” var!

Böyle bir devlette eğitimde, hukukta ve “sığınmacı” politikasında “Devlet Gücü” kullanılarak toplumsal yapı da yozlaştırıldı. Yozlaşmış bir devlette hak, hukuk ve adalet olmaz. Bu neyi gösterir?

AKP’nin; Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu çağdaş, laik, demokratik hukuk devletini yıktığını gösterir.

Sonuçta, AKP’ye göre eski Devleti yıktılar ama iddia ettikleri “Yeni Türkiye”yi de istedikleri gibi kuramadılar. “Cumhur İttifakı” adı altında bir yapı ile uğraşıp duruyorlar.

Bu yarı yapı AKP iktidarda düşürüldüğü gün yıkılmış ve yok olmuş olacaktır. 

Atatürk’ün kurduğu Ulusal Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısı öyle bir yapıdır ki bu yapıyı kökten değiştirmeye ne AKP’nin ne de MHP’nin yani “Cumhur İttifakının” gücü yetmez.

Bir devletin genel yapısı, işleyişi, kadroları göreceli bir istikrara sahiptir. Oysa “Şahsımın Devleti” çok sert dönemeç sergileyen, ödüller ve cezalarla da desteklenen, birbirine taban tabana zıt siyasal ve ekonomik duygu ve düşünceleri “devlet politikaları” olarak ilan ediliyor.

Bu politikalar tüm “Sosyal Medyanın” gücüne karışın başarısızlıkla sonuçlandı.

PKK ve yandaşları ile “Kürt Açılım Politikaları” , “Faizle Mücadele Politikaları”, “Esad’a Karşı Mücadele ve Yıkma Politikaları”,  Libya, Sisi, ABD, AB, konularındaki sert dönemeçler, yandaş ve tetikçi medya mensuplarını bile çaresiz rüzgârgüllerine çevirdi. AKP sürekli yandaş radyo, televizyon ve gazetelerin, özetle “Medya”nın geniş kitleleri yönlendirmesindeki gücünü ve “Sosyal Medyayı” kullanıyor.

Doğrular yok edilerek yanlışları desteklemenin de bir sınırı vardır.

Bu sınır AKP iktidarı döneminde aşılalı yıllar oldu. Yolun sonuna gelindi. “Sosyal Medya” da kimi zaman iktidarları kurtaramaz.