Ülkemizde derin ve ağır bir yoksulluk yaşanıyor. Bununda temelinde gelirin adil olarak paylaşılmaması yatıyor. Türkiye’de toplam gelirin yüzde 45’lik kesimi, nüfusun yüzde 5’lik grup alıyor. Bu yüksek gelir grubuna yakın gelir sahibi olanlar eklendiğinde gelirin 80’i sadece yüzde 20 tarafından kullanılıyor. Kalan yüzde 80’lik grup ise kademeli olarak kalan yüzde 20’yi paylaşıyor. Hele bir yüzde 20’lik grup var ki onlar tam bir perişanlık içinde hayat mücadelesi veriyor.
Bu rakamlar, yıllardır her ortamda dile getiriliyor. Resmi kaynaklarda durumu her yıl açıkladıkları istatistiklerle doğruluyorlar. Hal böyleyken halen ekonomi üzerine, yaşanan ağır şartlarına karşın güzellemeler yapılmaya devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Merkez Bankası ve de Hazine ve Maliye Bakanlığımızın yetkilileri tarafından açıklanan rakamlar, vatandaşlarının tüm feryatlarına karşın her şeyi parlatmaya devam etmiyor mu?
Elbette ki; yaşanan bu derin ağır yoksulluğun bedelini tüm toplum çekiyor ve de bundan en çok da çocuklarımız etkileniyor. Bunların aksini iddia etmek mümkün mü?
Gelin yazımızın burasında sizlerle bazı rakamları paylaşalım.
Ülkemizde sosyal ve ekonomik destek almaya muhtaç çocuklu aile sayısı 2012’ de 29 bin 466’dan, 2023 yılında 283 bin 684’e yükselmiş. Yani, muhtaç aile sayısına 234 bin 220 aile daha eklenmiş. Yine yaşlı ve engelli maaşı alan vatandaşımızın sayısı 2012’de bir milyon 228 bin 355 iken bu sayısı 2023 yılında bir milyon 520 bin 902’ye yükselmiş. Yani 300 bine yakın bir artış söz konusu
Sadece bu iki kalemde değil, çeşitli adlar altında verilen desteklerde de büyük artışlar yaşanıyor. Ancak, tüm bu detaylara saplanıp kalmadan sadece genel anlamda önem taşıyan iki kalemde yaşanan gelişmelere ait rakamları sizlerle paylaşalım.
Ülkemizde 2012 yılında yardım alan kişi sayısı 9 milyon 814 bin 32 kişi iken, bu sayı 2023’te 12 milyon 776 bin 314 kişiye ulaşmış. Yani 2 milyon 962 bin 282 kişi artmış.
Yine ülkemizde Üç kişilik çekirdek ailelerden oluşan ve YDV’den yardım alan aile sayısı 2012 yılında 6 milyon 792 bin 945’ten, 2023 yılında 14 milyon 968 bin 368’e yükselmiş. Artış 8 milyon 175 bin 423 gibi oldukça büyük seviyeye ulaşmış.
Sonuç olarak çeşitli adlar altında yardım alan kişi sayısına ilişkin toplam rakam 16 milyon 606 bin 977’den 27 milyon 744 bin 682’ye ulaşmış. Yani 2012’den 2023 yılına kadar geçen süre içinde yardımlarla yaşayanların sayısı 11 milyon 137 bin 705 kişi artmış. İşin acı tarafı bu rakamlara gönüllü yardım kuruluşları ile belediyelerin yaptıkları yardımlar ve yardım alan kişilerin sayıları dahil değil.
Şimdi bu tabloya bakarak her şeyin düzeldiğine, iyi gittiğine inanabilir miyiz?
İnanmamızı isteyenler olabilir. Ancak, yaşanan gerçekler, gelişmelerin olumlu yönde bir gidişe işaret etmiyor. Enflasyonda hedef oranları yükseltilmesi, gıda enflasyonunda yaşadıklarımız televizyonların ana haber bültenlerinde tüm çıplaklığıyla gözler önüne sergileniyor. Yoksul vatandaşlarımız, market girişlerindeki çöp konteynerlerinden ya da pazar yerlerindeki tezgah altlarından “çıkma” yeni güncel adıyla “olgunlaşmış” sebze ve meyve toplamıyorlar mı
Marketlerin bir kapısından girip, diğer kapısından eli boş olan çıkan, dar gelirliler, emekliler, memurlar ve günü birlik yaşayanlar temel gıda ürünlerini nadide bir sanat eseri gibi seyrediyorlar. Marketlere durum böyle de pazarlarda durum çok mu farklı. Elbette ki, fiyatlar pazarlardaki sergileri de olumsuz yönde etkiliyor. Sebze ve meyve fiyatlarına bugünkü koşullar altında yetişmek mümkün değil.
Temel besin maddeleri içinde yer alan et ve süt ürünlerinden bu şartlar altında bahsetmek ne yazık ki mümkün değil. Et ve et ürünleri ile süt ve süt ürünlerinden yoksun bir nesil yetiştiriyoruz. Çocuklarımız et ve sütünün tadını almadan büyüyorlar. Her şeyden öte okullarına karınları aç gidiyorlar. Beslenme çantası içinde bir dilim ekmek, bir şişe su bulan çocuklarımız kendilerini şanslı sayıyorlar.
Çocuklarımız bizim geleceğimizin teminatı. Bizler bu ülkeyi onlara hak ettikleri şekilde bırakmak zorundayız. Ama yaşadığımız şu son olaylar bize çocuklarımızı aç bırakmanın ötesinde koruyup kollayamıyoruz. İzmir’de bir yangın faciasında hayatını kaybeden Aras Bulut, Masal Işık, Arslan Miraç, Funda Peri ve Fadime Nefes bebeklerimizi göz yaşları içinde toprağa verdik.
Yeni Doğan Çetesinin elinde hayatlarını kaybeden çocuklarımız ve onları canice katleden manyakların yaptıkları hafızalarda taptaze duruyorken, 31 Ekim’de kaybolan ve Feriköy mezarlığında cenazesi bulunan Şirin Elmas Hanilçi, katilleri tüm bir köy halkı tarafından korunan Narin Güran’ı unutmak mümkün mü?
Derin yoksulluğun ülkemizdeki sosyal dengeleri bozduğu bir gerçek. Çok övündüğüm aile yapımız her geçen gün biraz daha eriyor yok oluyor. Eskiden, ile içi çatışmalar ayıplanırken şimdilerde televizyon ekranlarından adeta dizi film gibi yayınlanıyor.
Özetle; Yaşadığımız bu ağır ve derin yoksulluk sarmalından çıkamadığımız sürece, milyonlarca insanımızın devletin eline bakar hale getirilmesi, ülkeyi yönetenlerin yoksulluk sarmalına düşen vatandaşlarımızın sayısıyla adeta övünür hale gelmesi gerçekten çok düşündürücü. Bugün sokaklarda, kimi dilendirilen, kimine çöplerden kağıt toplatılan 50 bine yakın çocuğumuzun bulunduğu Anayasasında “sosyal devlet olduğu yazılan Türkiye’nin gerçekten bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğunu iddia etmek yanlış mıdır?