Bazen baktığımızda o kadar büyük sorunlar görürüz ki, “Bu koca dünyada benim yaptığımın ne önemi var ki?” diyerek içimizden geçiririz.

Dünya çapında devam eden çatışmalar, çevresel krizler ve toplumsal ayrışmalar şüphesiz ki her birimizi zaman zaman çaresiz hissettirebilir.

Bu duygular özellikle bireysel çabalarımızın dünya çapındaki bu büyük sorunlar karşısında ne kadar önemsiz olduğunu düşündüğümüzde ağırlığını artırır.

Ancak büyük bir resme bakarken gözden kaçırdığımız bir şey var: Değişim her zaman küçük adımlarla başlar ve her küçük adım, bir diğerini tetikleyerek büyük dalgalar yaratabilir.

Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin etkileyebileceği durumlar karşısında bile çaba göstermekten vazgeçmesine sebep olan psikolojik bir durumdur.

Çoğunlukla, çözüm yolları olmasına rağmen geçmişteki başarısız deneyimler nedeniyle yeni girişimlerde bulunmaktan kaçınırız.
Fakat, bu düşünce tarzı bizi sadece mevcut potansiyelimizden uzaklaştırır ve bizi pasif birer gözlemci haline getirir.
Peki, öğrenilmiş çaresizliği nasıl yenebiliriz?

İlk adım, küçük ve yönetilebilir hedefler koymaktır.

Örneğin, çevre koruma konusunda endişeliyseniz plastik kullanımınızı azaltmaya yönelik adımlar atabilirsiniz.

Ya da toplumsal adalet konularına duyarlıysanız yerel bir sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak zaman ayırabilirsiniz.

Bu tür eylemler yalnızca kişisel düzeyde değil çevrenizdeki diğer insanları da harekete geçirerek geniş bir etki yaratabilir.
Bir başka önemli nokta ise topluluk içinde aktif rol almaktır.Topluluklar, bireylerin yalnızca kendi içlerindeki gücü keşfetmelerine yardımcı olmakla kalmaz aynı zamanda ortak hedefler doğrultusunda birleşerek daha büyük etkiler yaratma kapasitesine sahiptir.

Yerel düzeyde başlatılan bir çevre temizliği kampanyası ya da sosyal adalet için düzenlenen bir forum, toplumsal bilinci artırabilir ve daha geniş çaplı değişimlere kapı aralayabilir.

Son olarak, her bireyin aksiyon almasının değerli olduğunu hatırlatmak önemlidir.

Küçük değişimler zamanla birikebilir ve büyük sonuçlar doğurabilir.

Örneğin, tek bir kişinin başlattığı bir sosyal medya kampanyası milyonların sesini duyurabilir ve politikalar üzerinde değişiklik yapılmasını sağlayabilir.

Bu, bize şunu gösterir: Hiçbirimiz çaresiz veya yetersiz değiliz; aslında her birimiz kendi içimizde büyük birer güç barındırıyoruz.
Değişimi beklemek yerine, değişimin bir parçası olmayı seçin.

Her birimizin atacağı küçük adımlar kolektif bir yankı yaratır ve bu gerçek anlamda bir fark yaratabilir.
Önemli olan, harekete geçmektir.