TBMM Eski Başkanı Bülent Arınç’ın Necmettin Erbakan ekibinin önemli aktörlerinden olan, Milli Görüş ve Refah Partisi camiasından yoldaşı eski bakan Fehim Adak’ın ölüm yıl dönümünde mezarı başında düzenlenmiş olan anma töreninde yaptığı konuşmada “Bugün bizim en büyük sıkıntımız, maalesef dünün mağdurlarının, bugün mağrur olmasıdır. Dünün fakirlerinin bugün zenginlikten gözlerinin kamaşmasıdır. Ve bugünkü yaşantı içerisinde ne varsa, kaybetmiş olmalarıdır. Dünün mücahitlerinin daha sonra müteahhit, daha sonra müşahit olduğu bir noktadayız. Burada kalsalar bile iyi, ona bile şükredeceğiz. Dünya için her şeylerini feda etmiş bir topluluk var karşımızda. Ama toplasan yüz binlerini, içinden bir tane bile Fehim Adak çıkmaz.” demiş…
TBMM Eski Başkanı Bülent Arınç’ın Necmettin Erbakan ekibinin önemli aktörlerinden olan, Milli Görüş ve Refah Partisi camiasından yoldaşı eski bakan Fehim Adak’ın ölüm yıl dönümünde mezarı başında düzenlenmiş olan anma töreninde yaptığı konuşmada “Bugün bizim en büyük sıkıntımız, maalesef dünün mağdurlarının, bugün mağrur olmasıdır. Dünün fakirlerinin bugün zenginlikten gözlerinin kamaşmasıdır. Ve bugünkü yaşantı içerisinde ne varsa, kaybetmiş olmalarıdır. Dünün mücahitlerinin daha sonra müteahhit, daha sonra müşahit olduğu bir noktadayız. Burada kalsalar bile iyi, ona bile şükredeceğiz. Dünya için her şeylerini feda etmiş bir topluluk var karşımızda. Ama toplasan yüz binlerini, içinden bir tane bile Fehim Adak çıkmaz.” demiş…
İşin açığı bu AKP camiası açısından kaldırılması son derecede zor ve yapısal bir eleştiri…
Doğrusu müşahit, yani Türkçe karşılığı ile gözlemci derken neyi ima ettiğini pek açık değil, büyük bir olasılıkla yapılan hatalar, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar karşısında susan tepki vermeyen, suskun kalan eski yol arkadaşlarını kast etmiş olmalı diye düşünüyorum.
Dünün mücahitlerinin daha sonra müteahhit olmak ile suçlanması ya da itham edilmesi ise açıkçası çok ama çok tuhaf bir durum!
Müteahhitlik eninde sonunda yasal bir iştir, ekonomik bir faaliyet ve iş alanıdır, önemli bir sektördür. Yasalar çerçevesinde yapıldığı müddetçe kimse bu işi bir ayıplı iş, bir suç olarak niteleyemez.
Sayın Arınç burada suçlayıcı bir dil kullandığına ve ortada bir itham bulunduğuna göre ima etmeye çalıştığı başka şeyler de olsa gerek diye düşünmeden edemiyor insan!
Bir insanı ya da kesimi müteahhit olmakla suçlamak demek; aslında müteahhitlerin siyasi yandaşlık, rüşvet ve benzeri yollar ile kamusal kaynakları israf etmek, devleti zarara uğratmak pahasına da olsa rant yaratacak işlere bulaştığını söylemeye çalışmak değil midir?
Eğer böyleyse, sayın Arınç’ın açık açık konuşması, işlenen bir suç varsa ifşa etmesi, kamuoyuna duyurması ve hatta savcılıklara müracaat etmesi gerekmez mi?
Malum muhalif kesimde davet yöntemi ile iş verilen özel seçilmiş dar bir müteahhit kadrosunun işleri çok yüksek fiyatlara yaptığı, fahiş ve haksız kazanç elde ettiğine yönelik bir görüş bulunmaktadır, Sayın Arınç da yaptığı açıklamada bu görüşü destekliyorsa neden açık ve net olarak konuşmuyor, bildiklerini ortaya dökmüyor ki?
Onun bulunduğu mevkilerde bulunmuş, yaşını başını almış, göreceği devlet umurunu görmüş birini susturan, korkutan ne olabilir?
Türkiye gerçeklerini bilen birisi ne yazık ki müteahhitlik sektörünün devlet tarafından yaratılan ihale ve imar rantının en önemli paydaşı olduğunu, bu rantın önemli bir bölümünün siyasetin finansmanı için kullanıldığını da bilir. Sayın Arınç özellikle de burada yaratılan yasa dışı rant olgusuna ve bu rantın siyasetçi / bürokrat / müteahhit arasında paylaşımına mı dikkat çekmek istiyor bunu da açıklamalıdır.
Nerede ise 20 yıllık bir süreyi kapsayan AKP iktidarı ve bundan da daha uzun bir süreyi kapsayan yerel yönetimlerde ki Milli Görüş hakimiyeti doğal olarak ihale ve imar rantının dağıtımında bu kesimi ön plana çıkarmaktadır, Sayın Arınç bu kesimden gelen bir siyasetçi olarak bu duruma işaret ediyorsa bence çok önemli bir iş yapmış bulunmaktadır.
Devlet eli ile rant yaratma ve üleşme üzerine bina edilen ekonomilerin sonu hiçbir zaman iyi olmaz. Hele hele rant yaratmak için kullanılan kaynaklar iç ya da dış borç ile temin ediliyorsa bu düzen kesinlikle sürdürülebilir değildir. Özellikle petrol, gaz ya da benzeri nakdi değeri olan doğal kaynaklara sahip olmayan devletlerin, borçlanarak rant yaratan projelere kaynak aktarması kesinlikle sürdürülebilir değildir.
Türkiye uzun zamandır döviz ile borçlanıp bu kaynakları döviz kazandırmayan projelere, tabiri caizse asfalta ve betona gömmektedir, Bu son derecede tehlikeli bir yatırım modelidir. Tamam vatandaş görkemli geniş yollar, köprüler, tüneller, hastahaneler, devlet binaları görür ve lakin bunların geri ödemesi sonra ciddi dert olur.
Sayın Arınç’ın “Dünün fakirlerinin bugün zenginlikten gözlerinin kamaşmasıdır” söylemi de ilginç bir vurgu, elbette kimse fakir olmak ya da fakir kalmak istemez, lakin burada zenginliğe giden yolun ahlaki ve yasal olması gerekir.
Zenginlik hırsı ile gözü kamaşanların bu zenginliğin hangi yol ve yöntemler ile elde edildiğini sorgulamaması bir toplumu çürüten en önemli unsurdur. İktidarın da paydaşı olan bir siyasetçinin ahlaki ve yasal olmayan yollardan elde edilen zenginliklerin meşru kabul edildiği, dahası fakirlerin gözüne gözüne sokulduğu düzenlerin bir zulüm düzeni olduğunun idrakinde olması ve buna itiraz etmesi/edebilmesi elbette çok önemlidir.
AKP’nin vicdanı olarak da tanımlanan Sayın Arınç’ın söylemlerini dikkatle takip etmeye ve yorumlayarak okurlarıma aktarmaya devam edeceğim…