Evet, ortada top yok tank yok, semalarımızda düşman uçakları görülmüyor, denizlerimiz düşman donanmaları tarafından kuşatılmamış, gece...

Evet, ortada top yok tank yok, semalarımızda düşman uçakları görülmüyor, denizlerimiz düşman donanmaları tarafından kuşatılmamış, gece gündüz bomba patlamaları, silah sesleri kulaklarımızda çınlamıyor ama gene de memleketimiz adım adım işgal ediliyor.

İşgali fark etmiyoruz çünkü bu son derecede sinsi bir işgal!

İpini koparan, ülkesinde tutunamayan milyonlarca sivil kevgire dönmüş sınırlarımızdan elini kolunu sallaya sallaya giriyor; işimize, aşımıza, vatanımıza ortak oluyor.

Ordu ile gelen düşmanı tanımak, bilmek kolaydır, ordu ile gelen düşmana direnmek, karşı koymak da kolaydır, gerekirse dişe diş, göze göz der atalarımızın da yaptığı gibi yaba, tırpan ne bulursan kapar düşman üstüne varırsın ve lakin bu işgal öyle değil ki.

Suriye, Somali, Nijerya, Afganistan, Pakistan, Libya, Irak, İran, Fas, Tunus demeden aç, yoksul ve niteliksiz milyonlarca insan akın akın Türkiye’ye geliyor, kentlerimize kasabalarımıza doluşuyor, kendi mahallelerini ve gettolarını oluşturuyor.

Bu göç hareketi o boyuta ulaşmış bulunmaktadır ki birçok kentimizde, kasabamızda demografik yapı şimdiden değişmiş bulunmaktadır. Demedi demeyin bu iş böyle giderse korkarım ki kendi yurdumuzda azınlık durumuna düşeceğiz.

Memlekete doluşan bunca insan yüzünden birçok kentimizde çok ciddi bir barınma sıkıntısı baş göstermiş bulunmaktadır. Türk vatandaşları artık kendi memleketlerinde kiralayacak konut dahi bulamamaktadır. Memlekete doluşan bu kitle nedeniyle oluşan aşırı talep yüzünden Türk vatandaşlarının alım gücü ve gelir seviyesi konut bulunsa dahi kirasını ödemeye bile yetmemektedir.

Durum o kadar vahim bir boyuta varmıştır ki yabancı uyruklu emlakçılar ev arayan vatandaşlarımıza Türk’e konut yok ya da Türklerin parası burayı tutmaya yetmez demek cüretini gösterebilmektedirler.

Bu sessiz ve sinsi işgalin tek sonucu elbette barınma sorunu yaratması değil. Tek kuruş vergi ödemeden Türk vatandaşlarının vergileri ile oluşturulan sağlık, eğitim, güvenlik ve sair kamu hizmetlerinden de sonuna kadar faydalanma hakkına da sahip oluyor bu kitle.

Ayrıca kayıt dışı kaçak olarak çalışmaları yüzünden bir taraftan devletin vergi ve sigorta geliri kaybına neden olurken diğer taraftan da Türk vatandaşlarının işine ekmeğine ortak oluyor Türk vatandaşlarının istihdam kapılarını daraltıyorlar. Ucuz işgücü oldukları için Türk vatandaşı işçilerin ücretler genel seviyesini de aşağı çekiyorlar. İstismarcı bazı patronlar ucuz işgücünü görünce bak Suriyeliler, Afganlar bu paraya çalışıyor eğer çalışmak istiyorsan sana da ancak bunu veririm diye rahat rahat rest çekebiliyorlar.

Peki, AKP iktidarı ülkeye bunca zarar veren böyle bir kontrolsüz göçe neden ve nasıl izin veriyor?

Sebep sadece ideolojiktir…

AKP’nin kontrolsüz göçe neden olan açık kapı siyaseti aslında İslamcı politikalarının bir uzantısıdır. AKP’nin derdi ümmetçi politikalarını hayata geçirip Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisi olan “kayıtsız şartsız milli egemenlik” ilkesini berhava edebilmektir.

Açık açık söylemeye çekinmedikleri için biliyoruz İslamcı siyasetin temel amacı dârü’l-harb olarak nitelediği Anadolu coğrafyasını kendi kafalarına göre bir İslam toprağına dönüştürmek, kâfir devlet dedikleri Demokratik Türkiye Cumhuriyetini yıkmak yerine şeriata dayalı bir İslam devleti kurmak ve deccal olarak adlandırdıkları Mustafa Kemal Atatürk’ün izlerini bu topraklarda yok etmektir.

Dünyanın yoksul Müslüman ülkelerinden memleketimize doldurdukları ve bu sinsi işgale yol açan kitlelerin asli amacı İslamcı siyasetleri için gerekli nüfus yapısını yaratmak, gerektiği zaman harekete geçirilebilecek ve sokağa indirilebilecek militan bir kitle oluşturmaktır.

Türk milleti bu başına geleni fark etmez, memleketinin sinsice işgal edilmekte olduğunu anlamazsa inanın bana geleceği fevkalade karanlık ve bekası tehlike altındadır.

Yapmamız gereken en önemli şey Türk milletini dalmış olduğu bu derin gaflet uykusundan biran önce uyandırmaktır.