“Ben, yani Tevfik (kod adım buydu). Her bölgede, birimde farklı bir kod adı kullanmıştım. Kod isimlerdeki tek ortak özellik baş harflerinin T olmasıydı. Tarık, Turan, Tufan, Turab gibi birçok isim.” 

Bir sahafta dikkatimi çekmiş almıştım kitabı. Uzun zamandır da kütüphanemde okunacak kitapların olduğu bölümde duruyordu. Yirmi civarındaydı yaklaşık okuyacağım kitaplar. Gözden geçirirken Kod Adı T.’nin sayfalarını karıştırmaya başladığımda beklediğimden farklı bir kitap olduğunun farkına vardım. 

Benim takip ettiğim basında ya da çevrelerde bu kitaptan belli ki söz edilmemişti, edilse kolay kolay konuyu atlamazdım. Öyle ya da böyle gözden kaçsa da insan Yol’cu olunca bir yerlerde başka Yol’cularla yolu kesişiyor. Öyle de oldu. 

Sabah başladığım 150 sayfalık kitabı akşamüzeri bitirdim. Firar öyküleri hep ilgimi çekmiştir. Yön bulma, sabır, cezaevi gibi bir yerde gizliliğin sağlanması hele ki siyasi tutsaksanız…

Yazar, Adnan Gerger’in ilk basıldığı yıl, 1990’da beşinci baskısını yaptığı “FİRAR ÖYKÜLERİ” başucu kitabımdır. Çünkü özgürlüğe giden “köstebeklerin” azmini ve mücadelesini merak etmemek mümkün değil. Kod Adı T.’yi okurken hem o günlerin gazete manşetlerini anımsıyor, arşivleri karıştırıyor hafızanızı yeniliyorsunuz hem de yaşananları yeniden yaşıyorsunuz bilincinizde. Kod Adı T. de günümüzde de kendini gösteren “insan egosunun” o koşullarda bile nasıl öne çıktığını “Kılkuyruk” özelinde dehşetle okuyorsunuz. 

Bir tarafta, tünel kazarken o kadar olanaksızlıklar arasında olanak yaratmak, teknik sorunların üstesinden gelmek, Haşo’yu tünelin içinde tekrar ölümden döndürmek, diğer yanda; gecede en çok tünel kazana, “ Altın Köstebek Ödülü” verecek kadar kendileriyle barışık, devrimci inancın, bilincin özgüvenleri…

Erol Özcan, kitabın tamamını ve tünel hikayesini de kendi üzerinden anlatmış. Yer yer serzenişleri, yer yer bazı tutumlara karşı eleştirileri var. Benim elimdeki kitap; Eylül 2012 ilk basımı, eğer konuya ilginiz varsa ve ulaşabilirseniz heyecanla, merakla sayfaları hızla çevireceğinizin ve ayraç kullanmadan okuyacağınızın garantisini şimdiden verebilirim. 

Kitaptan bir kesitle yazımı bitirmek istiyorum. “Annem, bayram görüşüne köyden gelmişti. Bir yığın yiyecek getirdi. O gün yine elleri doluydu. Görüş yerinde önüme hafifçe eğilerek, elimi omzundan sırtına doğru sokmamı istedi. Ben de “ne o anacığım kuluncun mu kaşındı” diye sordum. O da gülerek, “He he kaşındı, sen elini sok, ben nerenin kaşındığını söylerim” dedi. Ben sağ elimi sol omzundan soktum. Bir müddet sonra elime bir şey değdi. “Bu ne anacığım” diye sordum. “Sen çıkar oğlum” dedi. Çektim zorla çıkardım. Güzelce paketlenmiş bir şeydi. Hemen kadın gardiyan koşarak yanımıza geldi. “Ben zaten biliyordum, aramak istedim aratmadı bu anan” diyerek şikâyetlendi.  Ben de “Hadi git kız! Annemle arama girme” diye göz kırptım. Kadın gardiyan gülerek biraz uzaklaştı.       Annem, sağ omzuna elimi sokup, diğerini de almamı istedi, onu da çıkarttım. Kadın gardiyanın gülerek gözü çaktırmadan bizim üzerimizdeydi. Ben kızarak “Sen hâlâ bize mi bakıyorsun” dedim… “Yok yok gidiyorum” dedi.

Ben paketi açtım, içinden ne çıksa beğenirsiniz? Sevgili anacığım bir horoz kesmiş, kaynatmış, iki budunu ayrı ayrı pakete koyarak cezaevinin önünde beklerken sırtına sokmuş. Tabii kadın gardiyan konuyu görmüş ama ne olduğunu bilmiyor. Tabii ki tehlikeli bir şey olmayacağını biliyor, o yüzden gülüyormuş. 

Geldi, “Bunlar yasak, alacağım” diye takıldı. Annem kızarak “Geeet kızım, geeet başımdan! Bak garışmam haaa!” diye bağırdı. Kadın gardiyan gülerek tekrar gitti. Ben de annemin yanında kadın gardiyana “Bak annemi ararsan karışmam” diyerek kızıyorum. O da çekip başımızdan gidiyor. 

Görüşçüler çıkınca kadın gardiyan geliyor. “Erol, ne olur bir bakayım neymiş? Vallahi merak ettim” diyor. Pişmiş horoz budu olduğunu görünce bastı kahkahayı. Ben de gülüyorum ama içim kan ağlıyor. Aslında her gün alıp yiyebileceğim bir şey ama ana yüreği, ta köyden bir gün önce pişirip, hazırlayıp cezaevine, oğluna getiriyor. Dünyanın en tatlı yiyeceği o benim için… olanak olsa mumyalayıp, ömür boyu saklamayı çok isterdim. O kadın gardiyanı da her zaman sevgiyle anıyorum.