Kissinger her ne kadar siyaset sahnesinde ünlü olduysa bir o kadar da Akademi’de önemli bir düşünür teorisyendi. Viyana Kongresi hakkındaki doktora tezi, Vaşington'daki okuyuculara ilginç bir tarihsel benzetme sundu: Britanya ve Avusturya İmparatorluklarının Napolyon'un Fransa'sını kontrol altına alma çabaları, Sovyetler Birliği ile ilişkiler konusunda ipuçları sunuyordu. Harvard’da ders vermekteyken yaptığı araştırmalar ilmi camiada ses getirmekteydi. Profesör olduğu 1957’de Nükleer Silahlar ve Dış Politika adlı kitabı Eisenhower Yönetiminin Sovyet saldırganlığına kendi seçtiği araçlarla ve dilediği yerlerde yanıt verme politikasına entelektüel bir başkaldırı idi.

Kitapta Eisenhower Yönetimin’in konvansiyonel savaşlarda taktiksel nükleer silah kullanmak için kendisini güçlendirmesi gerektiğini savundu. Nükleer silahları yalnızca kıyamet senaryoları için rezerve etmek, ABD'yi artan Sovyet saldırılarına kararlı bir şekilde yanıt verememeye bırakıyordu. Eisenhower, Amerika’nın Sovyet İmparatorluğunun çevresindeki çatışmalara karışmasını önlemeyi amaçlamışken, Kissinger bunu savundu ve sonraki yönetimler de Amerika’nın müttefiklerinin saldırganlığa yerel olarak direnmelerine yardımcı olmayı vurguladı. Kitap nükleer silahların devreye girmesiyle dış politikada zorunlu kılınan değişikliklerin büyüleyici bir incelemesiydi. Aynı zamanda devrimci ve statü güçler arasındaki ilişkilerin doğası hakkında daimî olarak geçerli gözlemler sunulmaktaydı.
Son olarak, yükselen güçler SSCB hakkındaki gözlemleri de o yıllarda kayda değerdi. Kissinger, Amerika ve Sovyetlerin, kazançları en üst düzeye çıkarma ve kayıpları en aza indirme konusundaki eşit arzuları nedeniyle bir seçimler matrisine veya denklemine kilitlenmiş olduklarını ve dolayısıyla aksiyomatik olarak ılımlı, daha mülayim olma konusunda ortak bir çıkarları olduğunu vurguladı. Kitabında da herkesin savaşı aynı şekilde anladığını varsayıyordu.

Kissinger aksiyomsal olarak nükleer savaşı kazanma girişimlerinin her iki tarafı da eşit derecede yıkıma uğratacağına inandığından, Sovyet saldırganlığına sadece yerel olarak karşı çıkmayı, yedekte küçük nükleer silahlara sahip konvansiyonel kuvvetlerle, ama büyük silahların kullanılması ihtimaliyle değil, Kissinger'ın varsaydığı ortak bir korku ile düşünülemeyecek olandan kaçınmak iradesiyle desteklenmesini öneriyordu. Asıl amaç, düşmana tartışma konusu hedeflere orantısız riskler yaratarak rakip tarafdan belirli koşulların elde edilmesiydi.
Kissinger'ın sınırlı nükleer savaş operasyonlarının yürütülmesine ilişkin açıklaması, Vietnam Savaşını nasıl yürüteceğine de ışık tutuyordu. Sınırlı bir savaşı yürütme yeteneği, dolayısıyla, rakibin risklerini hesapladığı psikolojinin anlaşılmasına ve bu konudaki yeteneklere bağlıydı. Ona her noktada savaşın devam etmesi durumunda ortaya çıkacak sonuçlardan daha uygun görünen bir çözüm fırsatı sunmak mühimdi. Bu, karşı tarafa hesaplama ve düşünme için duraklama sağlamayı gerektiriyordu. Nükleer silahların getirdiği zorluklar ve ‘karşılıklı garanti edilmiş imha’ tehlikeleri Amerika ve müttefiklerinin Kore Savaşı'nı kaybetmeyi, demokrasiyi korumaktan çok, güç dinamiklerindeki değişimin çok sert olması nedeniyle kaybetmeyi göze alamayacakları fikrini desteklemekteydi. Kendisi sınırlı bir nükleer savaşa girişmeye hazır olunmadıkça, caydırıcı olarak nükleer silahlara güvenmenin aslında ABD' yi Sovyetlerin meydan okumalarıyla yüzleşmekten caydırabileceğini söylemekteydi; yetenekli diplomasi kullanılırsa, nükleer savaş gerçekleşmeyecekti. Yüz yaşında iken Ukrayna Savaşı hakkındaki tespitleri üniversitelerde yankılanıyordu.