“ Devlet öldürmez, yaşatır. Doğayı, geleceği koru. Mahalle sakinime dokunma. Başıboş sensin. Sokakları değil içinizde büyüyen kötülüğü temizleyin. Sokaklar sahipsiz hayvanların yaşam alanıdır. Hayvanlara zarar vermek, beslenmelerine engel olmak, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu gereğince Cezaya tabidir. Siz köpeklerin ölmesini istiyorsunuz, onlar sizi enkazın altından kurtarıyor. Birlikte yaşamak mümkün. Tanrı köpeksiz sokak yaratmayı bilmiyor mu? Can dostlarımızı ölüm ve sürgüne göndermeyeceğiz. Katliam Yasa Tasarısını istemiyoruz. Katliam Yasasına hayır.”

            Bu mesajlar, 30 Haziran 2024 Pazar günü, Ankara’da, Ulus’taki Atatürk Anıtı önünde düzenlenen basın açıklamalı mitingde eller üstünde, pankartlarla paylaşıldı.

            Eller üstünde diye yazsam da sizler “insana, hayvana ve doğaya sevgi dolu yürekler üstünde” diye algılamanızı dilerim.

            Ankara dışından da katılımın olduğu miting, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği, sokakta yaşayan ve sahiplenilmeyen hayvanların belediyelerce “uyutulma” adı altında öldürülmesini öngören bir yasa değişikliği girişimlerine karşı duruş olarak düzenlendi. Nesrin Çıtırık’ın Başkanı oluğu Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu  (HayKonFed) kolaylaştırıcılık yaptı.

            Canlı cansız tüm varlıklara sevgi ve saygı duyanlar, 24 Haziran 2004 tarihinde kabul edilen, 1 Temmuz 2004 tarih ve  25509  sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5199 numaralı “Hayvanları Koruma Kanunu”nda yapılmak istenen değişikliğe, yüreklerine, akıllarına ve vicdanlarına yakışır bir biçimde, şiddetsiz yöntemlerle karşı çıktılar, çıkıyorlar.

            Bir de “Sokak Hayvanları” değil, “Sokakta Yaşayan Hayvanlar” veya isimleri ile kedi, köpek diyebilsek.

            Bu değişiklik girişimleri ile aslında, bazen belediyelerin, çoğunlukla kadın, erkek, genç, yaşlı demeden, sayıları hayli fazla olan bir kısım yurttaşların yaptıkları hayvan cinayetlerine ve diğer şiddet çeşitlerine yasal bir dayanak oluşturmak isteniyor. Yasa ile canlı öldürmek. Ne aklı bu acaba? Hangi ırkı yazsak, büyük haksızlık. O zaman, vahşi insan aklı diyebiliriz. Böylesine vahşi insan aklının karşısında, ilk aşamada yüzlerle, binlerle başlayan milyonlar var, akıllı, vicdanlı, merhametli, insan gibi insanlar, konuşabileceğimiz, dokunabileceğimiz, tokalaşabileceğimiz, dahası,  kucaklaşabileceğimiz melekler.

            Yasa değişikliği girişimleri, tam anlamıyla hayvanların idam edilmek istenmesidir. Silah ve ip kullanmadan. Sözde bilim insanlarının bulduğu, ürettiği zehirli maddelerle. Şuna bakar mısınız, “acı çektirmeden uyutma”. Sonsuza kadar uyutmaya, yürekleri, akılları ve vicdanları sorunlu olanların aksine, “cinayet, idam, katliam” diyorum.

            Türkiye Gençlik Birliği Derneği  ve Türkiye Gençlik Federasyonu kurucu ve Genel Başkanlıklarından  (1997-2014) itibaren idam cezasına karşı çıkan ve “İdam en büyük şiddettir” diyen bir insan olarak, alanları dolduran her yaştaki gençlerin çırpınışlarını ve haykırışlarını çok yakından duyarak ve görerek şöyle bir soru sormak istiyorum.

            Bu yasa değişikliği tasarısını hazırlayanları, teklif edenleri, destekleyenleri, destekleyecekleri ve uygulayacakları, bu yazıdaki kelimelerden hangileri ile tanımlayabiliriz?

            Bir soru daha.

            Onlar kendilerini hangi kelime veya kelimelerle tanımlayabilirler?

            Mitingdeki yazılı mesajlara değinmek istiyorum.

            Ankara’da, özel bir okulun sınıf öğretmeni  Nurdan Demiş’in  elleri üstünde gibi görünen, aslında kalbinin üstünde olan pankartta yazılanları okurken, hızlıca, çok sayıda ve çok acılı depremler yaşamış yörelerimizi ve insanlarımızı anımsadınız mı?

            “Siz köpeklerin ölmesini istiyorsunuz, onlar siz enkazın altından kurtarıyor. Birlikte yaşamak mümkün.”

            Gerçekten, insanlarla hayvanların, sağlıklı ve güvenli ortamlarda birlikte veya birbirlerine yakın yaşamaları kesinlikle olası.

            Pankartlardaki şiddetsiz şu tepkiler ne kadar yaratıcı değil mi?

            “Mahalle sakinime dokunma. Başıboş sensin. Sokakları değil içinizde büyüyen kötülüğü temizleyin.”

            Bir yandan sokakta hayvan görmek istemeyenler, diğer taraftan onları “mahallenin sakini” olarak algılayanlar. Hayvanlara “Sahipsiz, başıboş” diyenlere verilen şu yanıt nasıl? “Başıboş sensin.”  Özgür hayvana başıboş, sahipsiz demek, kanımca hakaret. Hayvanın sahibi hayvanın kendisi, ailesi, topluluğu, sürüsü.

            “İçinizde büyüyen kötülüğü temizleyin” görüşünü, “Gerçek insan,  melek insan olun” anlamında algılıyorum.

            Siyasal partiler, hükümetler ve TBMM, insanların, küçük yaştan itibaren hayvan, insan ve doğa sevgi ile yetiştirilmeleri, şiddet suçlarındaki hukuk ve uygulama ile ilgili eksikliklerin giderilmesi konusunda birlikte çaba göstermelidir. Bu yakışır onlara.  Hayvan cinayetlerini, katliamları, öldürülenleri, öldürenleri, daha açık bir şekilde hayvan katillerini artıracak girişimler hiç yakışmaz, kimseye.

            İnsanlara, siyasetçilere, bakanlara, kamu görevlilerine, yerel yöneticilere ve  milletvekillerine  asla yakışmaz, yakışmıyor.

            Dünya, sokakta, suda, havada ve doğada yaşayan hayvanlar olmadan yerin üstündeki gerçek cenneti asla başaramaz.

            HayKonFed İkinci Başkanı Haydar Özkan’ın konuşmasını ve mitingle ilgili diğer izlenimlerimi gelecek yazıda paylaşmaya çalışacağım.

            Katliam Yasasına  Hayır.    

  

 

 Rıza Sümer, Şükran Doğruer  Sarıkaya (sağda) ve mitinge katılanlar.

 Öğretmen Nurdan Demiş.

Rıza Sümer ve ODTÜ Mühendislik Fakültesi öğretim görevlilerinden Tülay Rojay (sağda).