“Bilginiz varsa bırakın başkaları da mumlarını onunla yaksın.”
Sarah Margaret Fuller
İzzet Gül, bir sanatçı, yaratıcılıkta inanılmaz inatçı.
Gül’ü sadece ressam diye tanımlamak zor. Biraz daha bir şeyler yazmak gerekiyor. Örneğin heykel de yapıyor. Ressamın heykel de yapıyor olması normal aslında. İkisi de plastik sanatlara giriyor ama yaptıkları bununla kalmadığından Gül fark yaratıyor. Örneğin saz da yapıyor ud da! Bitmedi! Yaptığı sazı da udu da çalıyor, çaldı mı tadına doyum olmuyor.
İlahi İzzet Gül! Bir saz yapmış insanı şaşırtan cinsten, sazı elden çıkmış bir tencereden! Resimde bu kadar iyi olacaksın, müzikte de! Hangisinin eğitimi almıştı acaba, sordum. Resme ayrıca geleceğiz, müziği yazayım. Müzikle ilgisi küçük yaşlarda zevkle dinlediği Anneannesinden geliyormuş. Onu dinlermiş, izlemek hoşuna gidermiş. Yani eğitim almamış…
Heykel
Sanatla ilgili ne söylemek istersiniz diye sordum. Tek cümleyle yanıt verdi, sorum uzun kaldı!
“Nefes!” dedi.
Müzik babaanneden, resimse cam üzerinde resim yapan bir kişinin resimlerine bayılmasından! Tam bir yetenek sözün özü. Müzik de olduğu gibi resimde de eğitim almamış, daha ilkokulda öğretmenine bir dosya gerekmiş, bunu öğrencisi küçük İzzet hazırlamış. Öğretmeni o dosyayla girdiği sınavı geçmiş!
Önce heykelleri…
Yaptıklarından biri at kafası, yetişkin at boyunda. Diğeri örneğin, keman çalan kadın. Günebakanlar arasında keman çalıyor, çalarken de adeta uçuyor. Unutmadan Gül, heykellerini de yumurta viyollerinden (ambalaj kartonundan) yapıyor.

Mardin’de doğan, yaratıcılıkta sınır tanımayan Gül, bugün resmi işinden emekli. Emekli derken sanat üretimi tam gaz sürüyor! İşini yaparken de resimden hiç uzak durmamış. Çalışma hayatında yabancı dil bilgisi, bolca yurtdışı görevler almasını sağlamış. Gül bu yurt dışına çıkışları, batı sanatını yerinde görmek için bir fırsata çevirmiş, hep resimle, sanatla ilgilenmiş, sanatçı yönünü beslemeyi ihmal etmemiş.
Memleketini de hiç unutmamış. En sevimli heykellerinden biri çocukluğunun otelcisi Hablo Çelebi.
“Hep otelin önünde otururdu.” diyor.
Rahmetli Çelebi’yi otelin önünde otururken kocaman göbeği, göbeğinin önündeki nargilesiyle hep hatırladığını söylüyor. Çelebi, artık Gül’ün atölyesinde oturuyor. İmrendiren bir keyifle ve nargilesiyle…

Resim
Kızılay’ı yapmış. Eşini, babasını ve birkaç tanıdığını tablosunda ön cepheye yerleştirivermiş. Tabloyla birlikte eş-dost da artık Bakü Müzesi’ndeler! İki tablosu da Resim Heykel Müzesi’nde…

Sevgili Yaşar Çallı katıldığı resim çalıştaylarında yaptığı tablolarına, çalıştaya katılan sanatçı arkadaşlarını yapardı. Tabloda minik suratlarına baktığın zaman kim olduklarını hemencecik tanımak mümkündür. Gül’ün aynısını başardığı bir tablosundan söz edelim şimdi…
Kültür Yolu Festivali’nde Sevgili Mehmet Ali Doğan’ın öncülük ettiği ART MEYDAN’da yer almış. Ulus’ta, tam da önündeki durağın adını ‘Heykel’ yapan Zafer Anıtı’nın karşısında.
Tablosuna baktığınızda Krippel’in heykelinin dışında Mongeri’nin İş Bankası veya Elsaesser’in Sümerbank binaları, detaylarıyla kendinizi Ulus’ta hissettiriyor. Bir de…

Bir zamanlar Çallı'nın yaptığını yapmış, kendisiyle sanat festivaline katılan ressam dostlarını Zafer Anıtı’nı resmettiği tablosuna yerleştirmiş.
Kimler yok ki?
Güzin Arısoy, Ali Düzgün, Sezai Kara, Rabia Çalışkan, Nuran Gül – Eşi.
‘Onu resmetmesem olmaz!’ diyor :)
Birsen Küpeli, Serap Atabaş, Akdoğan Topaçoğlu, Mehmet Ali Doğan, Gafur Uzuner (festivalde olmayıp tabloda olan tek ressam – ‘telefonla konuşmuştuk, ondan’ diye açıkladı!), Cafer Tabak ve İbrahim Kuzey ilk bakışta tanıdıklarım.
Performans üstadı
Adım Adım Ankara etkinlikleri kapsamında ENFOD (Engelsiz Fotoğraf Derneği) ile Gül’ün atölyesini ziyaret ettik. Yazıdaki fotoğraflar geziden Dilek Yıldız ve Necip Evlice’den…

Aslında bizi şaşırtacağını umuyorduk ama bu kadarını da beklemiyorduk doğrusu!
Atölyesinin tüm duvarları, çoğu büyük boy, harika tabloları ve yumurta viyollerinden yaptığı harika heykellerle süslü. Bu ortam içinde şövalesinin önüne sandalye koydu ve oturdu. Elleriyle yaptığı müzik aletlerinin birini bıraktı diğerini aldı. Çaldı, söyledi, biz de eşlik etmeye çalıştık.

Canlı performanslarını bildiğimizden rica ettik, sıra dışı bir iş çıkardı. 5-10 dakikada harika bir çiçek çizdi ama lastikle, ayakkabı yapımında kullanılan lastikle!
Grubumuzdaki Anadolu Çiçeklerinin Babası Prof.Dr. Mecit Vural da vardı. Tanıyanlar bilir endemikleri korumada, yeni türlerin isimlendirilmesi ve bilim dünyasına tanıtılmasında önemli isimlerdendir. Gül’ün 5-10 dakikada çizdiği çiçeğe bir isim vermesini istedik! Rosa candida diye tanımlayıverdi!

Gül’ün bizi şaşırtmaya devam etti. İlerleyen dakikalarda Vural’ın şövalesinin yanına oturmasını rica etti. 10-15 dakika içinde portresini yapıverdi!

Biraz daha kalsaydık sürprizlerin arkasının geleceğinden eminim. Kursiyerlerinden Nihal Aras Kaya, bizi haklı çıkaran bir cümle kurdu…
“Bizi her gün şaşırtıyor!” dedi ve ekledi…
“Atölyesinde öğrencisi olmaktan çok mutluyum. Tanıdığım en yetenekli, çalışkan yardım seven, dürüst, ülkesini seven ve maddi konularla hiç ilgisi olmayan bir sanatçı.”
Bundan sonra
Bundan sonrasını konuştuk. Tüm mütevazılığıyla yanıtladı…
“Sanatla ilgili bilgi adına neyim varsa insanlarla paylaşmak…”
Gel de açılışta yazdığım Fuller’in sözünü hatırlama!
“Bilginiz varsa bırakın başkaları da mumlarını onunla yaksın.” Sarah Margaret Fuller…
Hem sanatçı hem de kocaman yürekli olmak bu olsa gerek!
Atölyesi
Ankara…
Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in Açıkhava Müzesi – ilk Ankara kitabımın da adı! Ankara’nın seğmeni, bacı ereni gibi sanatçıları da ayrıdır. Kimi kuzeyden veya güneyden gelen davetlere kapılıp giderken onlar bir neden bulur, ayrılmazlar bu kentten. Gül de Başkent’i bırakmayanlardan. Evlendiğinden beri burada.
“Ankara’yı sevmeye başladım.” diyor…
Atölyesinde eşiyle çalışmalarını sürdürüyor, kurslar veriyor.
İşte iletişim bilgileri:
Özveren Sk. 45/2 Maltepe Ankara
0539 617 9606