İç siyasette tıkanmışlık yeniden canlandırılmalıydı. Kitlelerin beklentilerine ekonomik karşılık vermek zordu, bir çıkış yolu bulunmalıydı. Bulundu. Savaş en etkili yoluydu milliyetçi-muhafazakȃr kitleyi kendine çekmenin ve yönlendirmenin. Öyle de yapıldı. Kimlerden oluştuğu kuşkulu Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) adı altında bir grup oluşturuldu, ellerine silah tutuşturuldu. Grup mensupları eğitilip cepheye gönderildi. Ne var ki grup ilk çatışmada fire vermeye başladı. Silahlarıyla birlikte İŞİD’e veya diğer köktenci gruplara katıldı, ortada ÖSO diye bir grup kalmadı.

İç siyasette tıkanmışlık yeniden canlandırılmalıydı. Kitlelerin beklentilerine ekonomik karşılık vermek zordu, bir çıkış yolu bulunmalıydı. Bulundu. Savaş en etkili yoluydu milliyetçi-muhafazakȃr kitleyi kendine çekmenin ve yönlendirmenin. Öyle de yapıldı. Kimlerden oluştuğu kuşkulu Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) adı altında bir grup oluşturuldu, ellerine silah tutuşturuldu. Grup mensupları eğitilip cepheye gönderildi. Ne var ki grup ilk çatışmada fire vermeye başladı. Silahlarıyla birlikte İŞİD’e veya diğer köktenci gruplara katıldı, ortada ÖSO diye bir grup kalmadı.

Birkaç saat içinde Emevi Camii’nde öğlen namazı kılmak üzere yola çıkıldı. Yol göstericilerden biri de şimdilerde Gelecek Partisi’nde hızlı muhalefet yapan, o günlerin başbakanı muhterem(!) Ahmet Davutoğlu idi.

2011’de çıkarılan Suriye iç savaşı emperyalizmin tezgahladığı bir vahşet! Dünyadaki tek laik devlet olan Suriye devleti yıkılmalı, Beşar Esad devrilmeli yerine köktendinci bir grup geçmeliydi. ‘Big Brother’ böyle buyurmuştu. Kardeşleri de ondan daha hızlı davranmalıydı! Ne var ki kazın ayağı öyle değildi!

Dünyada politikalar güç dengeleriyle yürür. Sovyetler Birliğini Gorbaçov dağıtmadan önce iki kutuplu, bağlantısızları da hesaba katarsak üç kutuplu, dünyada her hangi bir ülkeyi işgal öyle kolay bir lokma olarak görülemezdi. Bir süper güç diğerinden çekinirdi. Günümüzde New York sokaklarında avare dolaşan Gorbaçov bile gelinecek olan noktayı hesap edememiştir!

Ekonomik ve militarist açılardan güçlü olan devletler kendilerine nüfuz alanları yaratmış, adeta dünyanın belli bölgelerini kendi arka bahçeleri olarak dizayn etmişler, engelsiz at koşturuyorlar.

Fosil yakıtın en zengin yatakları Ortadoğu coğrafyasında bulunuyor. Bu coğrafyada bulunan ülkeleri hangi süper güç denetim altında tutarsa çıkacak olan petrolün üstüne de o oturuyor. Emperyalizmin gözü Ortadoğu’dan başka yöne hiç çevrilmedi. Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde tüm Ortadoğu ülkelerin kapsayan bir dönüşüm, ABD lehine bir dönüşüm başlatıldı. Önce Tunus, arkasından Irak, sonra Libya’da ciddi iç kargaşalıklar tezgahlandı, hükümetler devrildi. Yerlerine işbirlikçi Amerikan yardakçıları getirildi. En son olarak da ABD ve müttefikleri Afganistan’ı sessiz bir anlaşmayla kendilerinin oluşturup geliştirdiği köktendinci Taliban’a bıraktı. Nur topu gibi bir Taliban devleti doğdu! Kafa kesen İŞİD’ten farksız bir silahlı güç. Çağımızda Hitler’in vücut bulmuş kopyalarından biri! Bizimkilerin Taliban’la bir sorunumuz yok açıklamaları kulaklarımızda. Emperyalist batılı devletler de diplomatik ilişki kurmak için sıraya girmiş durumdalar.

Bu kısa özetten sonra dönelim İdlib’e.

Suriye iç savaşının Rusya’nın büyük desteğiyle Esad lehine sonuçlandığını izliyoruz. Gelinen noktada Esad yönetimi ülkenin büyük bölümünde denetimi sağlamıştır. ABD destekli YPG’nin kontrolündeki bölge ve askerlerimizin de bulunduğu Fırat’ın batısı ve Afrin bölgesi Esad denetimi dışında. İdlib, Afrin bölgesine ve sınırımıza çok yakın. Afrin’de askerlerimiz konuşlanmış. Savaş sonrası İdlib’e sürülen köktendinci gruplar El Nusra adıyla İŞİD tarafından kurulmuş Heyet Tahrir Şam adı altında yeniden toplandı. Bu radikal dinci grupları AKP iktidarı dışında hiçbir ülke desteklemiyor. Suriye devleti de bu kafa kesicileri topraklarında daha fazla tutmak niyetinde değil. Rusya’nın hava desteğinde Suriye ordusu harekata hazırlanıyor ve bunlara verilen desteğin kesilmesini istiyor. Bizim yetkililer bunu duymazdan geliyor. Köktendincilerin dayanma gücünün fazla sürmeyeceği, İdlib’i bırakıp bizim sınırımıza akın edecekleri açık. Bu cani kitle bizim sınırlarımızda içeri sokulmamalı. Bu kitleyi oluşturan silahlı bireyler geldikleri ülkelere gönderilmeli.

Dün, 26 Ekim 2021’de, meclisten geçirilen tezkere ile sınır ötesi maceralara ışık yakılmış oldu. Bu macera da Suriye’den başka topraklarda yaşanmayacak. Askerlerimiz Suriye topraklarına girerse kimse ‘hoşgeldiniz’ demeyecektir, çatışma çıkacaktır. Rusya desteğindeki Suriye ordusuyla çatışmaya girmek bizim sınırlarımızın da değişme olasılığını gündeme getirir ki bunu ülke yurttaşları olarak hiç istemeyiz. Suriye ile doğrudan çatışma ABD emperyalizminin bizi kullanmasıdır. Bu ülke halkları olarak Suriye halkından bir alıp veremediğimiz olamaz. Her halkı kendimize kardeş bilir, barış içinde yaşamayı esas alırız. Kendi çıkarlarına askerlerimizin ölmesi demektir. Savaşın bir yıkım olduğunu, ülkeyi batağa sürükleyecek en istenmeyen durum olduğunu yinelemeye gerek yok.

Bu maceraya hiç kalkışılmamalı, askerlerimiz sınırlarımızı korumakla görevlendirilmeli, komşu ülkenin topraklarını kendilerinin denetlemesi, sorunlarını kendilerinin çözmesi beklenmelidir. Müdahale yersizdir. Yeniden şehit cenazeleri görmeyi kimse arzu etmez.