Sabahın çok erken olmayan, güneşin parladığı saatinde bir bardak su eşliğinde tansiyon hapımı alıp sabah yürüyüşüme çıktım. Yarım saat kadar yürüdükten sonra mola verip soluklanmak üzere en yakın otobüs durağına attım kendimi. Durakta benden daha genç bir kişi oturmuş bekliyordu. Selam verip boş olan oturağa oturdum.
Sabahın çok erken olmayan, güneşin parladığı saatinde bir bardak su eşliğinde tansiyon hapımı alıp sabah yürüyüşüme çıktım. Yarım saat kadar yürüdükten sonra mola verip soluklanmak üzere en yakın otobüs durağına attım kendimi. Durakta benden daha genç bir kişi oturmuş bekliyordu. Selam verip boş olan oturağa oturdum. O da selamıma karşılık verdi. “Nereye beyefendi sabah sabah? Sorusuyla konuşmayı başlattı. Bir yere gitmediğimi, biraz yürüyüp eve döneceğimi söyledim. “Siz nereye?” Keçiören’de çocukları ziyaret edeceğim.” “Yollar açık mıdır, gidebilecek misiniz? Bugün Cumhuriyet Bayramı. “ Ne cumhuriyeti, beyefendi. Ben cumhuriyet, mumhuriyet bilmem!” Çok şaşırdım. “Siz ilkokulda, ortaokulda, lisede Türkiye tarihi okumadınız mı?” Ben ortaokuldan terkim. Okudum, okudum da ne oldu? Bir sürü yalan, yanlış bilgi verildi. Yok kahramanca savaşmışız, yok savaş kazanmışız, yok düşmanı kovmuşuz! Daha bir sürü ipe sapa gelmez safsata anlatıldı.” Şaşkınlığım iyice arttı.” Ne diyorsunuz siz, koskoca bağımsızlık savaşından nasıl haberiniz olmaz? Yedi düvele karşı verilen kurtuluş savaşı. 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim size bir şey ifade etmiyor mu?” “Beyefendi, beyefendi ben savaş, mavaş bilmem. Askerler çarpışmıştır amma en çok çarpışanlar ve düşman askerlerini vurup düşürenler yeşil sarıklılar. Gece basınca ortaya çıkıp düşman cephesini yaran, canlı bir nefer kalmamacasına ezip geçen mücahitler.” “Bağımsızlık Savaşımız ve Devrim Tarihi konulu birkaç kitap okumanız düşüncelerinizi geliştirecektir.” Dememe kalmadı, hazır cevabını yapıştırdı “ Ben okuyacağımı okudum beyefendi.” Neyse ki yolcuları metro girişine kadar götürecek otobüs geldi de “Hoşça kal.” bile demeden otobüse bindi.
Şaşırmanın ötesinde, afalladım. Bu kadar cehalet nasıl olur bu çağda? Hangi sarıklılar, nereden gelmişler, niçin kimse görmemiş? Topyekun bir halk varıyla yoğuyla savaşıp, Mustafa Kemalin ve kurmaylarının önderliğinde dünyanın ilk anti-emperyalist savaşını kazanan bir halkın utkusu nasıl bilinmezden, duyulmazdan gelinir? 9 Eylül’de İzmir’e giren kurtarıcılar nasıl bilinmez? Bu cehaletle anlatılamaz, bilinçli bir karalama, cumhuriyeti tanımama, şeriata dönme özlemi. Cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin alacağı çok yol var.
Belli ki bu kişi günümüzde gittikçe yaygınlaşan kör tarikatlardan birinin müridiydi. Tekkesinde hocası neler anlattıysa cumhuriyet düşmanı olarak kafası doldurulmuştu. Okuduklarını sindirememiş, cinci hocaların etkisinden kurtulamamıştı. Son yirmi yılda şeriat özlemleri su yüzüne çıkan tarikatlar epey yol almışlar! Laik, demokratik, gerçekten halkı kucaklayacak, işsizliğin olmadığı, ne olacağım sorusunun kafaları doldurmadığı bir cumhuriyet, insanın insanı sömürmediği halkın cumhuriyeti inşa edilmeliydi. Bu inşaatın temelini de ülkenin öz sahibi emekçiler atmalıydı.
Bir 29 Ekim sabahı bu safsataları dinlemek varmış! Bütün cinslikler de beni bulur! Şaşkınlığımı ve can sıkıntımı atmaya çalışarak eve doğru yürüdüm.