Ben çok küçüktüm, babam ilk radyoyu eve getirdiğinde herkesi bir merak almış. Ahşap bir kutunun içinden gelen sesleri duyan bizimkiler radyoya bakıp içinden gelen sesleri duyunca hayretler içinde birbirlerine bakakalmışlar.
Ben çok küçüktüm, babam ilk radyoyu eve getirdiğinde herkesi bir merak almış. Ahşap bir kutunun içinden gelen sesleri duyan bizimkiler radyoya bakıp içinden gelen sesleri duyunca hayretler içinde birbirlerine bakakalmışlar.
İlaç firmasında mümessil olarak çalışan arkadaşım bir yerde bir radyonun (EZGİM) birinci yılı dolayısıyla kutlama yapılacağını, kendisinin işi olduğundan bu davete katılamayacağını söyleyerek davetiyesini bana verdi; “Bir sanatçı olarak sen böyle toplantıları seversin.” dedi. Ben de kabul ettim.
Davetiyemi alıp radyo çalışanlarının kutlama yapacağı Çankaya Belediyesi’nin Vedat Dalokay salonuna gittim. Girişte karşılamayı yapan arkadaşa kendimi tanıttım. Beni sanatçıların oturduğu masaya davet ettiler. Kısa bir tanışmadan sonra radyonun müdürü olduğunu söyleyen genç bir arkadaşla sohbetimiz devam ederken. ”Abi bizim radyoda program yapar mısın?“ teklifinde bulundu.
Ben sadece radyo dinleyicisi olarak kendimi gördüğüm için, içimdeki sese kulak verip, hiç düşünmeden “Olur.” dedim. “EZGİM“ radyo yayınlarında sadece halk müziği çalıyormuş. Benim programımda, benim müzik tarzıma dinleyiciler nasıl tepki vereceklerdi, bekleyip görecektim. Ama ne yapacağımı kesinlikle bilmiyorum. İlk aklıma gelen evimde eski kırkbeşlik plaklar ve plakçalarım geldi. Genç radyo müdürüne; ”Sizin radyo için, nostalji müzikler, arada bir klasik müzik çalabilirim. Programımın adı da o an aklıma gelen “Naftalin Kokulu Ezgiler” olsun dedim.
Ve programın günü pazar, yayın saatini ise yirmi üç olarak kararlaştık. Radyo programı, hazırlayanı sunanı olarak artık ilk pazar akşamını beklemek gerekiyordu. İlk programım için yayında neler çalacağıma karar verdim. Ne tesadüftür ki Ekim ayının yirmi beşi Aşık Veysel Şatıroğlu’nun doğum günüydü. Programımı Aşık Veysel türküleriyle açmaya karar verdim.
Büyük bir heyecanla radyoya gittim. Genç radyo müdürü yayın için kumanda masasındaydı, plakçalarımı yayına hazır hale getirdi. Mikrofonumu hazırladı. İlk anonsu yaptığımda, büyük bir heyecan tüm benliğimi kapladı. Kan ter içinde kısa sürede kendimi toparladım ve “Değerli dinleyenler, bu gece yeni bir programla karşınızdayım. Hem günün anlamına uygun hem de sanatçı kişiliği ve ülkemizde kazandırdığı birçok türkülerle gönlümüzü fetheden halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu’nun eserleri ile bir saate yakın, evlerinize konuk olacağım.”
Telefonla katılmak isteyenlere numarayı verdim ve Aşık Veysel Şatıroğlu’nun “Dost dost diye nicesine sarıldım“ türküsüyle yanına başladım. Arkama yaslandım, kumanda masasında bana yardım eden genç radyo müdürünün “Bu iş oldu.” der bakışıyla ilk anonsumu kazasız belasız atlattım.
Programıma değer katan, çok önemli bir telefonla heyecanım iki kat daha arttı. Telefonla canlı yayına katılmak isteyen kişi Aşık Veysel Şatıroğlu’nun kızı “Menekşe Şatıroğlu Süzer’di. Canlı yayında Menekşe Şatıroğlu ”İlk programınızda babama yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Bu güzel
değerlerimizin radyolarda yer bulması babam adına ve tüm ailemiz adına gurur verici bir durum. İyi ki varsınız, başarılar dilerim.” dedi ve telefonu kapattı.
Radyo programımın ilk gününde benim için çok büyük bir sürprizdi bu canlı yayın telefon konuşması. O gece huzur içinde programımı bitirdim. Ve benim radyo yolculuğum tam yirmi beş yıldır çeşitli radyolarda sürmeye devam etti. Daha sonra Radyo Mozaik, Radyo Ekin, Polis Radyosu, Barış Radyo, Karadeniz FM en son hala Meteoroloji radyosunda programı hazırlayan ve sunan olarak radyo
hayatım hâlâ devam ediyor.
İyi ki o gece Ezgim radyonun yemeğine gitmişim, iyi ki genç radyo müdürü Tuncay kardeşimle tanışmışım.
Radyo dinlemek bir kültürdür.