Teokratik devlet düzencileri tarafından toplum yanıltılmak isteniyor. İsrail-Hamas çatışmaları bu tek adam düzeni üzerine fırsat ganimetine dönüştü. AKP’nin önderlik ettiği, laiklik karşıtlarının hilafet çığlıklarıyla caddeleri doldurması, şeriat kavramlarının tartışmaların göbeğine gelip oturmasına RTE, çok büyük destek verdi. En sonunda RTE; hilafet ve şeriat konusundaki görüşlerini kamuoyuna açıklaması içeride de dışarıda da uzun süre dinmeyecek tartışmaları kızıştırdı.
Hemen belirtelim. Türkiye’de Atatürk İlke ve Devrimlerine inanan yığınlar var. İş sanıldığı kadar basit değil. Şeriat ve hilafet sloganlarıyla etrafta dolaşanlar laik demokratik Cumhuriyetin ortadan kaldırılmasını istemeleri bir RTE ve ekibi çılgınlığıdır. Bu teokratik devlet düzencileri başta Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelerde demokrasiyle bağdaşmayan İslamcı devletler kurulmasını istemektedirler. Böyle bir düzenin kurulmasını isteyenlerin yurt dışından ve yurt içinden örgütlendirildikleri iyice ortaya çıktı. Hedef laik Cumhuriyetin ta kendisidir. Amaçları dinci düzenin kurulmasıdır. Bu tartışmaların bütün dünyaya yayılacağı görünmektedir. 21. yüzyılda tarihin antilaik-laik çatışma saati gelip çatmıştır.
Kaçınılmaz çatışmanın ortamını hazırlayanlar arasında emperyalizme vaat ettiği uyumlu İslam’ın temellerini atamayanlar işin başını çekiyor.
Öteden beri RTE’nin Mısır’da desteklediği Mursi’nin Müslüman Kardeşler (İhvan) ile İhvan’ın yarıda kalan oyununu tamama erdirmek isteyen AKP baş sıralar da yer almaktadır. Türkiye laik-antilaik çatışmasına her bakımdan elverişsiz koşullar altında girecektir. Ama AKP’nin kurmayları bu hususu görmek istemiyorlar.
AKP’yi rol model olarak görüp gösterenler, İhvan’ın dinmek bilmeyen iştahını gizleyememesi üzerine ılımlı yazılıp, uyumlu okunan modelden vazgeçmişlerdir. Çünkü bir zamanlar AKP ile Fettullahçılar kol kola yürümediler mi? Sonuç ne oldu? Darbe girişimi oldu. Bu darbede 251 halk çocuğu şehit oldu. Binlerce insanımız yaralandı ve gazi oldu. Yazık! Şimdi emperyalist ülkelerin kamuoylarında da İslamofobi ile İslamofaşizm birbirlerine karşı mevzilenme durumuna gelmişlerdir. Yanlış anlaşılmasın. Emperyalizm İslam ülkelerindeki rejimlerin demokratik yapısıyla ilgisi yoktur. İstenen radikal İslam’ın reddettiği biat uzlaşma diye sunmalarını hoş karşılayacak uyma yönetimleridir. Emperyalizmin, ılımlı maskesi altındaki uyumlu sultasını kabul edeceklerini beyan etmiş olanlar Türkiye’deki yobaz örgütlenmesine omuz veriyorlar. Bu omuz verme İhvan’ın gösterimden kalkan oyununu sonuna kadar oynamaya niyet etmiş olan AKP, uluslararası alanda her girişimiyle ciddi bir takip altındadır. Bundan sonra da öyle olacaktır.
Oyun ABD’nin başını çektiği şekilde devam etmektedir. Fiyakalı çıkışlar, duygusal demeçler, desteklenen İslamcı cephenin yönetimleri kendi hareket sahalarının sınırlarını yeterince değerlendirmekte ve sınırdan taşmamaya özen göstermektedirler. Ankara’ya bu alanda düşen ödevler ise İsveç ve Finlandiya gibi ülkeler karşısında gerçekten dert çıkarmamak ve ne zamandır ABD’nin baş rüyası olan Karadeniz’de bir açık deniz politikasının önünde Montrö’nün öncüsü devlet olarak ağırlığını koymamaktır! AKP emperyalizmle özde ayrı, sözde ayrı bir politikayı ustaca yönetebilecek elemanlara sahiptir. AKP’nin, özüyle sözü bağdaşmayan bu politikanın çelişkilerini kamuoyuna yutturacak hünerli bir yandaş medyası mevcuttur. Bu bakımdan AKP, hilafet ve şeriat konusunda dikkatleri üzerine toplayacak hünere sahiptir. Bu hünerlerini “davul-zurna” çalmadan sinsice uyguluyor.
Bütün bu etkenler AKP’nin hilafet ve şeriat politikalarını ciddi bir tehdit olarak görmemesini güçlendirecek öğelerdir.
Önümüzdeki dönemde diplomasi alanında yaşanacak kayıkçı kavgasına fazla kanmadan olaylara soğukkanlı bakmakta yarar vardır.
Görüldüğü kadarıyla şimdilik muhalefet kanadından bu çizginin dışında bir politikayı gütmeye fazla niyetli bir güç de yoktur. Bu politika için şu soruyu sorarak yazımızı bitirelim. İç çatıştırma mı? Türkiye’ye yazık olur!