Erdoğan faiz konusundaki görüşlerini ekonomi bilimi ve rasyonel akla değil kendi inandığı nasa dayandırmış ve faiz indirimlerini savunurken “nas bu, sana bana ne oluyor” demişti.

Erdoğan faiz konusundaki görüşlerini ekonomi bilimi ve rasyonel akla değil kendi inandığı nasa dayandırmış ve faiz indirimlerini savunurken “nas bu, sana bana ne oluyor” demişti.

Faiz sebep enflasyon sonuçtur iddiası çerçevesinde enflasyon düşmeden faizleri düşürmeye kalkınca kurlar roketlemiş, uzayafırlamıştı.

Erdoğan bunun üzerine yeni bir önlem paketi açıkladı, bu önlem ile Türk Lirası vadeli mevduatların faizini dövize çıpaladı. Bu dolambaçlı yöntem ile hem faizleri artırmış, hem dövize çıpalamış ve hem de bunun maliyetini hazineye, dolayısıyla vergi mükelleflerinin sırtına yüklemiş oldu.

Bu yöntemin en büyük sakıncası mevduat faizleri üzerindeki kontrolün elden kaçırılması ve oluşabilecek maliyetin hazineye yüklenmesidir.

Malum Türkiye’nin döviz ihtiyacı çok büyük ve sadece vatandaşın yabancı para cinsinden birikim yapma tercihinden de kaynaklanmıyor. Türk ekonomisi ne yazık ki döviz borcu çok yüksek ve döviz kazanamayan bir ülke, asıl sorun buradan kaynaklanıyor.

Eski borçlarımızı, bu borçların faizlerini ödeyebilmek ve ithalat yapabilmek için muazzam miktarlarda döviz bulmak zorundayız. Bu dövizin önemli bir kısmını da gene borç olarak bulmaya çabalıyoruz.

Türkiye’ye doğrudan yatırım için gelen döviz miktarı bu aralar fevkalade azaldı bunun en önemli sebebi de Türk ekonomisine ve yeni geçilen tek adam rejimine olan güven kaybı.

Diğer yandan bütçe açıklarını da mecburen borçlanarak ve para basarak kapatmak zorunda kalıyoruz.

Malum bir kâğıt paranın dolaşımdaki miktarı artar, o parayı basan otoritenin mali itibarı düşerse o para değer kaybeder bu ekonomi fakültelerinin birinci sınıflarında öğretilen en temel gerçektir. Faiz ise paraya talep yaratmak ve değer kazandırabilmek için kullanılan bir araçtır ve doğru kullanıldığı zaman paranın değerinde istikrar sağlar, doğru kullanılmazsa istikrar kaybolur.

Diğer yandan Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarda dikkat çeken diğer bir husus tüm ücretlerin asgari ücrete kadar olan kısmının gelir ve damga vergisinden muaf tutulacağıydı. Bunun anlamı bütçe gelirlerinde bir azalma yaşatacağıdır. Erdoğan’ın bu son açıklamasındaki kur farkı ödemeleri büyük bir olasılıkla bütçe giderlerini artıracak ve vergi muafiyetleri bütçe gelirlerini azaltacaktır. Bu aralar devlet memurları ve emekli maaşlarında da ciddi iyileştirmeler konuşuluyor. Böyle bir artışında bütçeye yük getirmesi kaçınılmazdır.

Bütçenin ihtiyaçlarını karşılamak için iktidar hem vergileri artırmak, hem para basmak ve hem de borçlanmayı artırmak zorunda kalacaktır ki bunun sonu da enflasyonun hızla yukarı tırmanmasıdır.

Enflasyon tırmanınca doğal olarak kurlar yükselecek ve kur farkı ödemelerinin tutarı muazzam miktarlara ulaşarak hazinenin imkânlarını zorlayacaktır.

Netice olarak nas diye diye faizleri artırmamak için çok daha riskli ve zahmetli bir yola girilmiş, sonuçta faizler dolaylı yoldan artırılmıştır.

Erdoğan iktidarı artık sadece geçilmeyen köprülere, uçulmayan havaalanlarına, yap işlet devret projeleri ve şehir hastanelerine değil mevduat faizine de döviz garantisi vermiş bulunmaktadır.

Fakat faize bu kadar karşı olduğunu söyleyen Erdoğan her nedense KYK borcu olan öğrencilere, Tarım Kredi Kooperatiflerine borçlu olan çiftçiye, SGK ve vergi borçlusu esnafa bir güzellik yapıp bu faizleri silmemektedir. Bu nas sadece Merkez Bankası faizi söz konusu olduğunda mı işliyor diye merak etmemek elde değil.

Diğer yandan hem yeni ekonomik model yüksek kur yüksek ihracat modeline dayanıyor diyen ve hem de kurları düşürmek için bunca dolambaçlı ve riskli yollara sapan bir iktidarı anlamak hiç mümkün değil.

Görünen o ki 2022 yılı 2021 yılını bile aratacak bir dalgalanma şiddeti ile geçecek damat bey boşuna “Allah sonumuzu hayretsin” dememiş…