Yıl 2025. Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca genç üniversite sınavına girdi. Ama bu sınav, sadece bir bilgi yarışı değildi. Bu, umutsuzlukla umut arasında verilen bir mücadeleydi. Ceplerinde sadece 5-10 lira bozukluk, belki 20 lira, bir çakmak, bir kırık kalem, bir kimlik kartı vardı. Bazısının ise o da yoktu. Sınav salonlarının dışında, okul duvarlarının kenarına emanet bırakılan notlar vardı. “Param ve çakmağımı buraya bıraktım. Sınavdan sonra alacağım. Lütfen almayın, bana lazım.”

Kimdi bu gençler?
Onlar, hayatın en ağır yüklerini henüz omuzlarında taşıyamayacak yaşta olanlar. Daha 17’sinde, 18’inde. Çocukluktan çıkamadan büyümek zorunda kalanlar. Umutla değil, borçla sınava girenler. Bilgiyle değil, yoklukla yarışanlar. Onlar, sadece üniversiteye değil, hayata girebilmek için çabalayan bir nesil. Ama hayat, onlara kapılarını çoktan kapatmış gibi.

Birçoğunun sınava gelirken yanında ne bir anne, ne bir baba, ne de bir kardeşi vardı. Çünkü anne çalışıyor, baba işsiz ya da şehir dışında. Kardeşler küçük, okul çağında. Ailede kimsenin zamanı da, imkanı da kalmamış. Bu gençler, yalnızlar. Hem kalabalık içinde hem toplumun dışında yalnızlar.

Lise yılları, çoğu için bir hayatta kalma savaşıydı. Kışın ayakkabısız, yazın aç karnına okula gitmek… Bir tarafta devamsızlıkla mücadele ederken bir tarafta aileye destek olmak zorundaydılar. Dershaneye gitmek lüks, internet bağlantısı hayal, evde sessiz bir çalışma ortamı ise imkansızdı. Ama yine de vazgeçmediler. Kitapları ikinci el aldı, telefon ışığında çalıştı, komşunun internetine bağlandı. Çünkü bir gün bu sınavı geçersem, bir gün kazanırsam, kurtulurum dedi. Ne çocuktu tam, ne yetişkin. Ama her şeyin yükü onun omuzundaydı.

Ve o genç, sınav sabahı, en güzel kıyafeti olmayan, ama en temiz tişörtünü giyerek, en tok hali açlığı gizleyerek, sınav merkezine gitti. Kalabalıkların arasında sessizdi. Gözleriyle konuşuyordu. Duvar dibine bıraktığı o notla haykırıyordu aslında.

“Ben de insanım. Benim de hayallerim var. Lütfen paramı çakmağımı almayın bana lazım. Lütfen, bu küçücük dünyamı da elimden almayın.”

Bu manzaraya bakıp da vicdanı sızlamayan var mı? Yıllardır bu ülkede sınavlar konuşulur ama bu sınava giren çocukların hangi şartlarda yaşadığı konuşulmaz. “Soru zordu, sistem değişti, baraj kalktı” denir. Ama bu gençlerin evinde bugün ne yediği, dün nerede yattığı sorulmaz. Oysa gerçek soru budur.
Bir ülke, gençlerine ne kadar umut verebiliyor?

Üniversite sınavı sadece bir bilgi ölçme aracı değildir. Aynı zamanda sosyal adaletin, eşitliğin, fırsatın sınavıdır. Ve bu yıl, bir kez daha sınıfta kaldık.

Geleceğini kurmak isteyen bir genç, duvar kenarına parasını, çakmağını ve kırık kalemini bırakmak zorunda kalıyorsa… Açlıkla, yoklukla, yalnızlıkla sınava giriyorsa… O çocuk başarısız değildir. Başarısız olan, o çocuğa bu ülkeyi emanet etmeye kalkıp da ona umut veremeyenlerdir.

Bugün bu gençlerin çoğu, sınavdan çıktıktan sonra yine eve yalnız dönecek. Belki aynı kıyafetle işe gidecek. Belki yarın sabah yine simit satacak, garsonluk yapacak, fabrika vardiyasına koşacak.
Ama bir şeyi unutmayalım. Bu gençler umutsuz değil, umutsuz bırakılmışlardır, biliyorlar çare kendileri ama çaresiz kalmışlar. Bu gençler tembel değil, yorgunlardır. Bu gençler hayal kuramıyor değil, kurdukları hayalleri yaşatacak bir sistem yoktur.

Bu çocuklar, sadece bizim geleceğimiz değil, bugünümüz. Kırık kalbini, duvar dibine bırakan o genç, bu ülkenin aynasıdır. O aynaya bakıp utanmak değil, bir şey yapmak zamanıdır. Çünkü bir genç yoksulluktan sınava değil, hayata geçemiyorsa…O sadece bir kişinin değil, toplumun da sınavıdır.

Gençler için;

Eşit eğitim imkanı:
Ücretsiz etüt merkezleri, online ders platformları, ücretsiz tablet ve internet desteği verilme.

Sınav ve geçim desteği:
Sınav günü ulaşım, beslenme ve ihtiyaç desteği.
Gençlere “destek kartı” verilmeli.

Psikolojik destek:
Her okula rehberlik ve danışmanlık.
Gençlerle gençleri buluşturan moral ağları kurulmalı.

Sadece sınava değil, hayata hazırlık:
Lise müfredatı güncellenmeli.
Becerilere ve mesleki eğitimlere ağırlık verilmeli.

Ücretsiz ve üniversite destekli:
Üniversitelilere geri ödemesiz yaşam bursu sağlanmalıdır.
Yurt, ulaşım ve yemek desteği verilmeli.

Gençlere söz ve yetki:
Belediyelerde genç danışma kurulları kurulmalı.
Partilerde gençlere karar hakkı sağlanmalıdır.

Dayanışma ve Toplumsal Sahiplenme:
Bireyler, STK’lar, belediyeler gençleri sahiplenmeli ve yol göstermelidir.
“Bir Öğrenciye Destek Ol” kampanyaları yaygınlaştırılmalı.

SONSÖZ
Eğer bir gün bu ülke yeniden ayağa kalkacaksa, o kalkış, sınav salonlarının önünde not bırakan o gençlerle başlayacak.

Çünkü onlar, gerçek hayatı sınavdan önce geçmiş olanlardır.