Kapanmadan önce Zafer Gazetesi’nin 31 Mayıs 2024 günlü sayısında “Filistin’deki Kardeş Kavgası, Türkiye’nin Sorunu Olmamalı” başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. Son günlerde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Erdoğan arasında başlayan sözlü zıtlaşma, o yazımdaki öngörülerimin ne kadar doğru olduğunu ortaya koydu.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, ABD ziyaretinde gördüğü büyük ilgi, dünya kamuoyunun gündemine yerleşirken, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri ise tartışma yarattı: “Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı Türkiye’ye davet ettik. Davet ettiğimiz halde gelmeyen Abbas’ın kusura bakmasın ama bizden özür dilemesi lazım.”

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Erdoğan’a verdiği öne sürülen yanıt ise sosyal medyada hızla yayıldı: “Filistin ile İsrail arasında Savaşın başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden bu güne kadar Türkiye’den İsrail’e inşaatlarda kullanılan demir, çelik demir, çimento, askerler için çelik yelek, çelik dikenli tel, sebze meyve vb ürünlerde artış yaşandığını tesbit ettik, bunu Türk bağımsız gazetecilerde defalarca yazdılar, biz bunu Türk hükümetine yapmayın biz kardeş ülkeyiz diyerek defalarca uyarılarda bulunduk, onlar bizim dostça kardeşçe uyarılarımızı dikkate almadılar, halen daha Mersin limanından gemilerle yük taşınıyor, hem mitingler yapıp İsrail’i protesto edeceksiniz, hemde kapılar arkasında ticaret yapacaksınız, biz buna itiraz ediyoruz, bu yüzden de Erdoğan’ın davetini kabul etmedik.”

Ortadoğu’nun en büyük ve güçlü devleti olan Türkiye’yi yirmi yılı aşkın zamandır yöneten siyasal iktidarın, bugüne kadar dış poitikada bir kez olsun başarı sağladığını görebildik mi? En yakın komşumuz Suriye’den, Mısır’a, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Suudi Arabistan’a, Afganistan’a, Libya’ya, hatta batıdaki bitişik komşumuz Yunanistan’a kadar “Ooohh be, hükümetimiz ne kadar doğru bir politika izlemiş!” dediğimiz oldu mu hiç?..

Sıradan bir vatandaş olarak tüm yazılarımda, dış politikada atılan her adımı baştan sona eleştirmiştim, bir tek Rusya-Ukrayna savaşında tarafsız kaldığımızı doğru bulmuştum, tüm öngörülerimin doğru çıktığını şimdi net şekilde görmekten üzüntü duyuyorum. Zafer Gazetesi’nde, “Filistin’deki Kardeş Kavgası, Türkiye’nin Sorunu Olmamalı” başlıklı yazımda özet olarak şunları yazmıştım: “Araplar ve tüm Müslüman devletler, hatta tüm dünya, Filistin’deki kardeş kavgasına tarafsız kalırken, Türkiye, içeriden ve dışarıdan sürekli körükleniyor.


Filistin’deki Arap-İsrail savaşı, tamamen bir kardeş kavgasıdır. Ülkemizdeki miras paylaşımından kaynaklanan ve anlaşmazlıklar sonucu çatışmaya dönüşen kardeş kavgalarından hiç bir farkı yoktur. Milattan Önce 2000 yıllarında (Günümüzden 4000 yıl önce) yaşadığına inanılan İbrahim Peygamber’in tek tanrılı semavi dinine dayanan ve tarihi süreçte iki ayrı ana kola ayrılarak aynı topraklarda varlıklarını sürdüren Araplar da Yahudiler de aynı kökten geliyorlar; dilleri, kültürleri, hatta inançları, büyük ölçüde aynı. İbrahim Peygamber’in iki oğlu İshak’ın izinden gidenler İsrailoğullarını, İsmail’in soyundan gelenler ise Arap İslam Alemini oluşturmuşlar; tüm dinlerde süreç içerisinde ortaya çıkan mezhepler, tarikatlar gibi, günümüze kadar gelmişler ve sürekli birbirleri ile savaşmış, birbirlerini boğazlamışlardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk Kuvayi Milliyesi ile eşdeğer tuttuğu Hamaslı mücahitlere ve Gazzeli sığınmacılara kapılarımızı açtığımızı duyuruyor; “Türkiye’ye gelmeye başladılar, yaralılar da hastanelerimizde tedavi ediliyor” diyor.  ‘Kardeşim Esat’ı, ‘Katil Eset’ olarak değiştirip müdahil olduğumuz ve halen devam eden Suriye’deki iç savaşta ne umduk, ne bulduk? Üç ayda Şam’daki camide namaz kılacaktık, hatta aramızda Yeni Osmanlı hayalleri kuranlar bile olmuştu. 10 yılı aşkın devam eden savaşta yüz binlerce can kaybı oldu, milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye doldu, çekmediğimiz sıkıntı kalmadı. Şimdi barışma ve yeniden komşu olma çabalarımıza Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güvenmiyorum” diyor.

Mısır’da, Sisi darbesi sırasında tüm dünya tarafsızlığını korurken bir anda takındığımız Mursi taraftarlığımızın nelere mal olduğunu görmedik mi? Kardeşimiz Mursi’nin, hapisane köşelerinde ölümünü engelleyebildik mi, elimizin parmaklarını kapatarak yaptığımız Rabia işaretlerinden, öfke saçan General Sisi düşmanlığımızdan ne kazandık?.. Sonunda Mısır’a gidip, Sisi ile kucaklaşmadık mı?.. Şimdi, sınırlarımızın ötesindeki Filistin’de yaşanan bu kardeş kavgasına “Ecdadımıza sahip çıkıyoruz” diyerek taraf olmak, bize ne kazandıracak, ne kaybettirecektir?.. Zaten Araplar, Arap olmayan Müslümanları, kendilerinden saymıyorlar. Yahudilik, nasıl ki İsrail oğullarının ulusal dini olarak kabul edilmişse, Araplar da, İslamiyetin kendi ırklarına kendi dillerinde gönderilmiş bir din olduğu inancındalar. Sonradan Müslüman olanlara, “Mevali” diyorlar. 2009’larda İsviçre’nin Davos kentinde uluslararası toplantıda İsrail Devlet Başkanı Peres’e “Van minüt” diyerek çıkış yapan ve bir süre Arap dünyasının övgülerini kazanan, “Ümmetin lideri” ilan edilen Ak Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan için, Suudi Arabistan Müftüsü 2020 yılında bir fetva vermiş, “Türkler Mevali’dir, İslam’ı temsil edemezler” diyerek son noktayı koymuştu...”
“Dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz” diyerek 2002 yılında göreve başlayan siyasal iktidarın, iç politikada da, dış politikada da yanlış ve hatalı kararlarının bedelini hep birlikte ödemiyor muyuz?

Bence, bu yanlış gidişatın tek çözümü, ortak akla yönelmek ve 85 milyonluk devletimizi ortak akılla yönetmektir.
Dilerim bir kez daha “yazdıklarımda yanılmamışım” diyemem!