Eski Başbakanlardan Binali Yıldırım “dolar dolsa ne olur, dolmasa ne olur”, Hazine ve Maliye eski bakanı Berat Albayrak “dolardan size ne, maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” sözleri ile ekonomi tarihine geçmiş bulunuyorlar…

Eski Başbakanlardan Binali Yıldırım “dolar dolsa ne olur, dolmasa ne olur”, Hazine ve Maliye eski bakanı Berat Albayrak “dolardan size ne, maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” sözleri ile ekonomi tarihine geçmiş bulunuyorlar…

Bu yüzden sizlerde sakın “aman… FED frene bassa ne olur, basmasa ne olur” gibi bir yorumda bulunayım demeyin.

Bakın buradan peşin peşin söyleyeyim, FED eninde sonunda frene basacak! Muhtemelen de aşıların etkisi görülüp, başta Amerika olmak üzere gelişmiş ülkelerde ekonomik faaliyetler normale dönmeye başlayınca bu yılın ikinci yarısından itibaren frene basacak.

İşte o zaman da gelişmekte olan, dış borcu yüksek, dışarıdan gelecek dövize aşırı bağımlı, ekonomisi kırılgan ülkelerde kıyamet kopacak…

Bazı okurlarım yahu bundan kötüsü ne, zaten kurlar yükselmiş arşı âlâya çıkmış, dolar 8,35, euro 10,25, sterlin 11,88 seviyesinde diyecek olursa alacağı cevap “bu daha başlangıç” olacaktır.

Şu anda bile Türkiye dünyanın en yüksek faizlerinden birini verdiği halde, dışarıdan borç bulmakta çok zorlanıyor. Türkiye’nin iflas etme aldığı döviz borcunu geri ödeyememe riskini gösteren 5 yıllık CDS pirimi 400 puan civarında seyrediyor. Almanya için aynı pirimin 10,61 , benzer kategoride değerlendirildiğimiz kırılgan ekonomiye sahip Brezilya için ise 178,15 seviyesinde olduğunu söylemem sanırım durumun vahametini anlatacaktır.

Yüksek borçluluk, yüksek kur, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve düşük büyüme bugün Türk ekonomisinin en büyük sorunlarıdır.

Bugünkü döviz bolluğunda bile bu kadar yüksek boyutlarda olan sorun, para kıtlaşıp pahallı hale gelince ne olur varın siz düşünün…

Peki bu sorunlar çözülmez mi?

Elbette çözülebilir lakin bu ekonomik sorunların çözümü hiç de kolay değildir…

Öncelikle bu sorunları çözecek bir yönetimin güvenilirliğinin çok yüksek olması gerekir, şu andaki iktidara yönelik böyle bir güven yoktur.

İktidara yönelik güven seviyesi o kadar düşüktür ki, bırakın geleceğe yönelik öngörü ve taahhütlerini geçmişe yönelik açıklanan enflasyon, işsizlik ve büyüme gibi ekonomik verilere bile inanan bulunmamaktadır.

Ölçüm ve hesaplamalarına bile güvenilmeyen bir yönetimin, geleceğe yönelik iddia ve tahminlerine kim güvenir?

Diğer yandan sadece ekonomik verilere ya da politikalara değil, ülkedeki siyaset ve hukuk sistemine olan güven de tamamen ortadan kalkmış bulunmaktadır. İktidarın organize suç örgütleri ile deşifre olan ilişkileri kamuoyunda şok etkisi yapmakta, iktidara olan güveni daha da azaltmaktadır.

İktidarın bir çok ismi başta FETÖ olmak üzere bir çok organize suç örgütü ile irtibatlı olmakla itham edilmekte, bu konuda bir çok bilgi, belge elden ele dolaşmakta, gazetelerde televizyonlarda boy boy yayınlanmaktadır.

Bakın çözüm süreci falan da demiyorum, daha dün İstanbul seçimlerini kazanabilmek için PKK gibi bir suç örgütünün ele başından mektup okutan, örgütün önemli isimlerinden Osman Öcalan’ı devlet televizyonuna çıkartıp açıklama yaptırtan, bir siyasi hareketin bu suç örgütü ile irtibatının konuşulması doğal değil midir?

AKP iktidarının atadığı bürokratlardan olan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Birleşmiş Milletler tarafından ‘El Kaide’yi finanse eden kişiler’ yaptırım listesinde yer alan Müsenna Haris Ed-Dari ile görüşmüş olması AKP’yi bu suç örgütü ile bir arada göstermez mi?

Daha verilebilecek çok örnek var son günlerde ortaya saçılan youtube videolarında da bir çok iddia kamuoyunun dikkatini çekiyor. Böyle bir konuma düşen, bir çok suç örgütü ile irtibat görüntüsü veren bir iktidara kim güvenir, kim inanır?

Muhalefet liderlerinin, gazetecilerin, siyasilerin iktidarın da parmağının olduğu düşünülen fiili, taşlı sopalı ve hatta silahlı saldırılara uğraması. Bu saldırıların failleri hakkında ciddi soruşturma ve kovuşturmalar yapılmaması. Faillerin yakalanarak ağır cezalara çarptırılmaması. Ülkedeki hukuk rejimi üzerindeki gölge ve tereddütleri arttırmaktadır.

Hukuka güvenin olmadığı bir ülkede, ekonomiye güven hiç olmaz.

Görünen o ki bu iktidarın güven tesis edebilmesi hiçbir şekilde mümkün değildir, işte bu yüzden acilen seçime gidilmesi ve bu ülkede yaşayan herkesin güven duyabileceği liyakat sahibi, bilgili, aklı başında bir kadronun ekonominin dümenine geçmesi, işlerin daha da kötüye gitmesini engelleyebilmenin ön koşuludur.